Anne yarası ve emzirme

Mükemmel anne olmaya çalışmaktan vazgeçin.

Haberin Devamı

Kadın atalarımızdan bize miras kalan, adeta kara bir bohça gibi anneden, kız evladına, ondan kız çocuğa nesiller boyu aktarılan, içinde acı, hüzün, gözyaşı kadar, sevgi, şefkat, umut gibi tohumları serpiştireceğimiz bir o kadar armağanları da olan “anne yarası”ndan bahsetmek isterim.

Hasta olanın ötekileştirildiği, yalnızlaştırıldığı modern toplumlarda anne olmak ne üstesinden gelinmesi zor bir gelişimsel ödev oldu kariyer de yapıp, çocuk da doğuran günümüz kadınlarına…Kız kardeşlerimize…

Şamanik toplumlarda, hastalığın kişiye değil, topluma ait olduğuna inanılırmış. Şifa yine toplumun, hastayı şefkatle sarıp sarmalamasıyla gelirmiş. Günümüzde öyle mi?

Annelik, bir kadının yaşamında bir milat gibi… Anne olunca hiçbir zaman daha önce birinin annesi olmama durumuna geri dönemeyiz.

Haberin Devamı

Yıllardır kadınlarla çalışan biri olarak günümüzde toplumun kadınlara annelik sürecinde yeterince destek vermemesinden, destek yerine köstek olmasından tutun da, kadının bu süreçte ne kadar yalnız ve çaresiz bırakılmasına kadar pek çok dinamiğe şahitlik ettim.

Ve doğum sonu depresyon oranlarının ve emzirme problemlerinin artış nedenlerini anlamam kolaylaştı. Bir yavru köpeğin kolunun bacağının kesilmesi caniliğini de.. Artan şiddet ve suç oranlarını da… İstismar ve tacizi de… Sevgisiz bir toplumun/insanlığın aynaya yansımalarıydı bunlar…

İyikilerim de arttı… Bu dünyaya geliş amacı kızkardeşlerime hizmet etmek olan, hizmetli kullardan oluşuma şükranım da…

KARA BOHÇANIN OLMAZSA OLMAZI

Mesela anlatılan korku dolu doğum deneyimleri… Kara bohçanın olmazsa olmazı… Peki genç kızlara anlatılan ilk gece korkusuna ne demeli? Peki, anneliğin dünyanın en zor şeyi oluşuna yönelik dillere pelesenk olmuş ifadeler? Ya da çocuk sahibi olamayan kadına takılan lakaplar? Bohçada daha neler var neler? Bu saydıklarım sadece üreme sağlığı açısından baktıklarım… Ataerkil düzende kadınların yok sayılması, baskı ve kontrol altına alınıp, değersizleştirimesi, red edilmesi… Ne yaralar açtı kadın atalarımızda… Ve bize aktarıldı.. Biz de kendi çocuğumuza aktarıyoruz…

Haberin Devamı

UYANIŞA DAVET

Bu aktarım ta ki nesilden birinin anne yarasını fark edip, üzerinde çalışıp, dönüştürmesine dek sürermiş. Bu yazının bir davet olmasına, bir uyanışa aracılık etmesine niyet ettim. Zaman zaman kadın kadına oturulup, eski toplumlarda dayanışma, birlik ve beraberliğin şifayı da getirdiğine, şifanın kollektif alandan geldiğine inanılan kadim bir gelenek olan “kadın çemberleri”ni kendi içsel yolculuğunuzda bir araç olarak kullanabilirsiniz. Şahsen benim sıklıkla uyguladığım bir şifa pratiğim. Yuvamda hissettiğim bir alan…

KIZ KARDEŞLERİME SEVGİLERİMLE

Özellikle bu topraklar, onca savaş görüp, onca şehit vermiş, göç almış, göç vermiş bu coğrafyada “anne yarasını” en derin hissedenlerdenim… Bu coğrafyanın dişileri olarak, bu yaranın farkında olmak ve onu şifalandırmanın yolunun, herbirimizin kız kardeş olduğunu idrak edip, yargılamalardan, annelik tarzlarımızı eleştirmekten, çocuklarımızı kıyaslamaktan vazgeçerek, olanı olduğu gibi kabul etmekten, en çok da kendimize gelen duygularla hemhal olup, onu bir misafiri ağırlar gibi ağırlayıp, zamanı geldiğinde onla vedalaşmaktan geçtiğine inanıyorum. Şifanın, kadın kadına destekten geçtiğine… Dayanışma ağlarına… Kollektif şifaya…

Haberin Devamı

Mükemmel anne olmaya çalışmaktan vazgeçip, kendi annemizin, kadın atalarımızın bize yansımalarını fark etmeye çalışarak, dönüştürülmesi gerekenleri dönüştürerek, kendimize bir çocuğa sarılır gibi sarılıp, kendimizi anneliğin acemi dönemlerinde kucaklayarak, “anne yara”sını şifalandırmak mümkün… Yaralarımızın bize eşsiz şeklimizi veren parçalar olduğunu bilerek… Kız kardeşine yaslan… Kadın kadına omuz ver… En çok da kabul et… Kabul enerjisi ve teslimiyet, olana güvenmek, bütünün hayrına inanmak sanırım benim anahtarlarım… Seninkiler ne?

Yazarın Tüm Yazıları