Paylaş
Çocuk kışın terlikle dışarı çıkmak istediğinde, gece çıplak yatmak istediğinde, kahvaltıda pilav yemek istediğinde, boyalarla duvarı çizmek istediğinde ve bunları “yapma” dediğimiz halde gözümüzün içine baka baka yaptığında ne yapacağız?
Ceketsiz dışarıya çıkmak için kendini yerlere atan çocukla nasıl iletişim kuralım? Ya da bale ayakkabılarıyla yağmurda dışarı çıkmak isteyen çocuğa izin mi verelim? İnatlaşan çocuklara nasıl yaklaşalım?
İnatlaşmak ve çocuğu kendi haline bırakmak; ikisi de fiziksel ve duygusal ihmal içerebilir. Ne mutlu ki, ikisinin arasında bir yer var. Haydi, biraz bu yer hakkında konuşalım. Ayağımız alışsın. Zor zamanlar geldiğinde tekrar o yeri hatırlayalım.
Çocuklar iki yaşından sonra kendini anne babadan ayrı bir birey olduğunu deneyimlemek ister. Kendi bireyselliğini istekleri yoluyla ispat etmeye çalışır. İstekler son derece tuhaf ve uygunsuz olabilir. Banyo suyunu içmek, yerdeki çöpü yemek, kakasını mıncıklamak vesaire… Neticede dünya hakkında henüz kısıtlı bilgisi olan insancıklardan bahsediyoruz. Zararlı İstekleri toptan bir şekilde reddetmek çocukta “isteklerim önemsiz” algısına ve değersizlik duygusuna yol açabilir. Diğer yandan zararlı şeylere maruz bırakmak da olacak iş değil.
Bütün bu çıkmaz yolların okuduğum kitapların ve deneyimlerin sonunda benim bir anne olarak vardığım nokta şudur: neyin ne kadar zararlı olduğuna ve ne dereceye kadar izin verilebileceğini ölçen içimizdeki hassas teraziyi kullanmak. Bu öyle bir terazi ki, şefkat, yaratıcılık, esnek düşünme ve problem çözme becerileriyle çalışıyor. Örnek bir olay üzerinden gidersek, çocuğumuz kış vakti ayakkabısını giymeyi reddediyor. Çocuğu ikna edebiliyorsak ne güzel! Edemiyorsak hem onun hem de bizim istediğimizin olduğu bir çözümü şefkatle sunmayı deneyebilir miyiz? “Terlikle dışarı çıkarsan hasta olursun” gibi belki de gerçekliği olmayan bir düşünceyi sorgulayabilir miyiz? Yan sokaktaki okula terlikle giderse hasta olmayacaktır. Ancak uzun süre dışarıda kalacaksa başka bir çözüm üretmemiz gerekebilir. O zaman da “sokak kapısına kadar terlikle yarış yapalım. İlk giden ayakkabısını giyer” gibi duruma göre uyarlanabilecek çözümler üretebilir miyiz? Hayatta sonsuz olasılık var. Bizim ise bu olasılıkları görebilmemiz için kendi duygularımıza kapılmadan anda kalabilmeye, ağlamaları tolere edebilmeye ve olanı kabul edebilme gücüne ihtiyacımız var.
Bazen de hiçbir çıkar yol yoktur ve o zaman duygularını kabul ederek isteğini reddederiz; “Evet bunu çok istediğini görüyorum. Kahvaltıda şeker yemediğin için üzüldün,” diyerek onun görülme, duyulma ve anlaşılma gibi duygusal ihtiyaçlarını karşılamaya devam edebiliriz. Hayatta hayal kırıklıkları da vardır. İsteklerinin genel olarak ailesi tarafından kabul gördüğünü bilen çocuk için bunun gibi kaçınılmaz hayal kırıklıklarını göğüslemek daha kolay olabilir.
Bizim bu şefkatli ve beceri gerektiren alanı çocuğa sunabilmemiz için kendi fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarımıza da çocuğumuzunkiler kadar gözetmemiz gerekiyor. Çocuğun ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarımızın önüne koyarsak yavaş yavaş tükeniriz. Bazen mola alarak, bazen kendimize vakit ayırarak, bazen geri çekilerek “şimdi neye ihtiyacım var” diye kendimize sorarsak, sevme, esnek düşünme, çocukla uyumlu olma, problem çözme ve hayattan keyif alma kapasitemiz artacak.
Paylaş