Paylaş
Bugünkü köşe yazımda sizlerden gelen soruları ve talepleri dikkate alarak, vefat eden kişinin manevi tazminat taleplerine ilişkin haklarının miras yoluyla mirasçılarına intikal edip edemeyeceği konusunda kısa bir değerlendirme gerçekleştireceğim. Zira hukuki açıdan son derece izaha muhtaç bir konudur.
Belirleyici husus nedir?
Hukuki değerlendirme bakımından belirleyici olan husus ise murisin manevi tazminat talebinden doğan haklarının murise özgü kişi hakları mı, yoksa murisin malvarlığı hakları kapsamında mı değerlendirileceği sorununun cevabıdır. Ancak hukuken sorunun cevabı açıktır. Zira kişinin, manevi tazminat talebine ilişkin hakları salt kişiliğe özgü ve bağlı haklardandır. Aslında her ne kadar manevi tazminat talebi maddi açıdan belirlenebilir bir değere tekabül etse keza para ile ölçülebilir olsa da söz konusu talebin temelinde kişinin şahsına yönelik haksız bir eylemin mevcudiyeti söz konudur.
Bu nedenle kişinin manevi tazminat talebi hak sahibinden bağımsız olarak değerlendirilemez. Keza kişiliğe bağlı hakların ölümle birlikte sona ermesi nedeniyle yasal veya atanmış mirasçılara devri ve dolayısı ile miras yolu ile intikal etmesi de olanak dahilinde değildir. Örneğin boşanma hakkı; salt kişiliğe bağlı ve özgü nitelikte bir hak olup kişinin ölümünden sonra ileri sürülmesine hukuk düzeni cevaz vermemektedir. Manevi tazminat talebi de bu minvalde değerlendirilmesi gereken ve hukuki nitelendirme açısından kişiliğe özgü ve kişiliğe sıkı sıkıya bağlı nitelikte haklardandır. Dolayısı ile vefat eden kişinin manevi tazminat taleplerine ilişkin hakları her ne kadar tazminat, niteliği gereği para ile ölçülmesi mümkün olsa da, manevi tazminat talebinin de kişiliğe bağlı haklardan olması nedeniyle talep etme hakkının devri ve miras yolu ile üçüncü kişilere intikal etmesi mümkün değildir.
Türk Medeni Kanunu’muzun 25. Maddesi’nin 4. Fıkrasında açıkça hükmedildiği üzere:
Manevi tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez ve miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez. Dolayısı ile bu noktada; miras bırakanın vefatından önce manevi tazminat taleplerini usulüne uygun şekilde ileri sürmüş olması gerektiğinde bir şüphe yoktur. Örneğin; kişinin şahsına yönelik bir hakarete veya başka bir haksız eyleme maruz kalması durumunda söz konusu haksız fiillerden kaynaklanan manevi tazminat taleplerini vefat etmeden önce ve hukuk düzeninin cevaz verdiği şekilde talep etmiş olması gerekli ve yeterlidir.
Bu anlamda devam eden bir dava söz konusu olduğunda; mahkemece mirasçılara tebligat yapılarak davayı takip etmek isteyip istemedikleri sorulmalıdır. Mirasçılar şayet isterlerse, murisin vefatından önce manevi tazminat taleplerine ilişkin başlattığı hukuki süreci takip etmek ve sonuçlandırmak hakkına sahiptirler. Yine mirasçılar, dava neticesinde muris lehine hükmedilen manevi tazminat bedelinin terekeye istinaden kendilerine ödenmesini talep edebilirler.
Paylaş