Paylaş
Çocuklar, anne babalarından sevgi, güven, aidiyet, saygı ve kabul bekler. İşte sorumluluk sahibi, kendisine ve içinde bulunduğu topluma faydalı bireyler yetiştirmenin anahtarı da çocukların bu beklentilerine cevap vermektir.
Bir anne ya da baba olarak, çocuğunuza yapabileceğiniz en büyük iyilik onu olduğu gibi tüm özellikleriyle kabul etmektir. “Çok zeki, ama dikkati dağınık”, “Çok iyi bir çocuk ama bir de şu inatçılığı da olmasa...” gibi düşünce ve cümlelerle, çocuğunuzun size göre olumsuz özelliklerine vurgu yaptığınızda, çocuğunuzda “yetersizlik ve çaresizlik” duygularını tetikliyor olabilirsiniz. Dikkati dağınık da olsa, inatçı da olsa ya da size göre başka herhangi bir olumsuz özelliği de olsa o sizin çocuğunuz ve siz ona karşı sorumlusunuz. Bu sebeple, çocuğunuzun olumsuz özelliklerine vurgu yapıp hem kendinizin hem çocuğunuzun dikkatini negatif durumlara vermek yerine, bu işlevsel olmayan özelliklere nasıl işlevsellik kazandırabilirsiniz buna odaklanın. Örneğin; çocuğunuzun dikkatinin dağınık olduğunu düşünüyorsanız; o zaman onunla birlikte dikkat çalışmaları yapabilir, konsantrasyon gerektiren oyunlar oynayabilir, ders programını sık ve kısa molalar içerecek şekilde düzenleyebilirsiniz.
Çocuğunuzu koşulsuz kabul edip bunu davranışlarınızla ona ifade ettikten sonra, çocuğunuza olan sevginizi göstermeniz çok daha kolay olacaktır. Birlikte ortak keyiflerden yararlanmak, çocuğunuzun güçlü yönlerini vurgulamak ve sevginizi ifade etmek, onun ruhuna da bedenine de çok iyi gelecektir.
Çocuklarımızın biz ebeveynlerden beklentilerini karşılamak; yani onları koşulsuz kabul etmek, onlara olan sevgimizi açıkça göstermek, onlara güven vermek, aidiyet geliştirmelerini sağlamak ve onlara saygı duyduğumuzu göstermek için birer yetişkin olarak bizim neye ihtiyacımız var? Tek kelime ile sakinliğe! Zaten varoluşumuzun bir özelliği olarak, anne-baba olacağımızı öğrendiğimiz anda, çocuğumuzu tüm varlığımızla sevmeye başlıyoruz. Onun geleceğini tasarlamaya başlıyor, onunla birlikte geçireceğimiz zamanları düşünerek mutlu oluyor ve heyecan duyuyoruz. Ama sonra ne oluyor da biz bu sevgiyi göstermeyi ihmal ediyor, çocuğumuzun olumlu yanlarını bırakıp, olumsuz özelliklerine odaklanıyor, hiddetli, bazen kırıcı, bazen otoriter, bazen yılmış ve umursamayı bırakmış gibi görünen ebeveynlere dönüşüyoruz?
Bunun en büyük sebebi ebeveynlik ile ilgili edindiğimiz yanlış bilgiler, çarpıtılmış inançlardır ki bunların en büyüğü; “Çocuğumdan sorumluyum” inancıdır... “Çocuğumdan sorumluyum” düşüncesi nedeniyle 5 yaşındaki yavrunuz markette çikolata için ağlayıp kriz çıkarttığında, çileden çıkıp ona bağırabiliyorsunuz. Çünkü o an aklınızdan geçen; “Elalem ne der, insanlar annesi nasıl yetiştirmiş bu çocuğu diyecekler, rezil oldum, herkes kötü bir anne olduğumu düşünecek” benzeri bir düşünce oluyor muhtemelen... Bu şekilde düşünmenin temelinde ise; “Çocuğun davranışlarından ebeveyn sorumludur” inancı vardır. Oysa karşınızdaki kaç yaşında olursa olsun; bir insanın davranışlarını kontrol etme, onu yönetme şansınız sıfırdır. Sevgili anneler, hamile olduğunuz zamanları hatırlamanızı rica ediyorum. Bebeğiniz karnınızdayken, sizin bedeninizdeyken, fiziksel olarak size bağımlıyken bile onun davranışlarını kontrol edebiliyor muydunuz? Bebeğiniz siz istediğinizde mi hareket ediyor, tekme atıyordu, yoksa kendi istediğinde mi? Evet, anne karnındaki bir bebeğin bile davranışları kontrol edilemez. Kaldı ki kanlı canlı ve fiziksel olarak kısmen bağımsız bir insanın davranışlarını kontrol etmek; ne mümkün? Özetle; çocuğunuzun davranışlarından sorumlu olmadığınız unutulmaması gereken çok önemli bir konudur.
Bir anne ve babanın çocuğuna karşı sorumlu olması demek; onun bağımsız, kendi duygu, düşünce, beğeni, özellik ve istekleri olan bir birey olduğunu kabul etmesi ve onun gelişimini her yönüyle desteklemesi demektir. Eğer “Çocuğumun davranışlarından sorumlu değilim, ama ona karşı sorumluyum” bilincini benimserseniz, katlanamayacağınız kadar sizi zorlayan bir durumla karşılaştığınız zaman, sakinliğinizi koruyarak, problemi hem çocuğunuza hem de onunla olan ilişkinize zarar vermeden çözebilme ihtimaliniz artar. Örneğin markette çikolata için ağlayıp, problem çıkartan çocuğunuza bağırmak istediğinizde, ona karşı sorumlu olduğunuzu hatırlayabilirseniz; “ona bağırdığımda bu onun üzerinde nasıl bir etkiye neden olabilir?” şeklinde bir iç gözleme gidebilirsiniz. Tabi ki; bu iç gözleme gidebilmek için başta da söylediğimiz gibi ilk olarak sakinliğe ihtiyacımız var.
Sakinlik; tüm ilişkilerde kilit rol oynamaktadır. Çünkü sakinlik; doğru değerlendirmeler yapma, analitik düşünebilme, işlevsel bir şekilde problem çözme ve yerinde, tutarlı davranışlar sergilemek için çok büyük bir öneme sahiptir. Sakin değilken öfke, üzüntü, korku gibi olumsuz duyguları yoğun bir şekilde hissediyorken, yaptığımız tüm değerlendirmeler, tüm çıkarımlar, aslında çok da gerçekçi, mantıklı ve makul değildir.
Herhangi bir konu hakkında, sinirlendiğinizi, öfkelendiğinizi ya da korktuğunuzu hissettiğiniz an, konuşmadan, karar vermeden ya da herhangi bir değerlendirme yapmadan önce sakinleşmek yani duygusal bir sabitliğe gelmek için kendinize biraz izin vermek faydalı olacaktır.
Çocuğunuzun yaptığı herhangi bir şeye sinirlendiğiniz zaman da aynı durum söz konusu... Peki, sakinleşmek, duygusal bir stabilizasyona erişmek için neler yapılabilir?
1. Elinizi, yüzünüzü yıkamak faydalı olabilir. Suyun negatifliği çekme özelliği olduğu, bilinen bir durumdur. Bu sebeple, suyla temas etmek, hatta imkanınız varsa duş almak, faydalı olabilir.
2. Dikkatinizi, bir süreliğine sizi rahatsız eden durumdan uzaklaştırmak, anlık olarak sakinleşmek adına iyi olabilir. Bunu yapmak için, içinizden 100’den geriye 3’er 3’er sayabilirsiniz.
3. Ortam değiştirmek ve biraz yalnız kalmak iyi gelebilir. Örneğin; çocuğunuza oturma odasında sinirlendiyseniz, biraz yatak odasına gidip uzanmak size iyi gelebilir. Ancak bunu yaparken çocuğunuza; “Şu an biraz gerginim, biraz yalnız kalıp sakinleşmek istiyorum, bu yüzden yatak odasına gidip dinleneceğim” şeklinde bir açıklama yaparsanız çocuğunuzun kendisini reddedilmiş ve yalnız hissetmesine engel olmuş olursunuz.
4. Yürüyüş yapmak da sakinleşmek adına atılabilecek güzel bir adımdır. Vücudun hareket halinde olması, yaşadığınız olayın ruhsal durumunuzda olumsuz etkiye neden olmasına engel olabilir.
5. Nefes çalışmaları ve rahatlama egzersizleri yapmak da sakinleşmenize yardımcı olabilir.
Ayrıca hayatınızı tümüyle çocuğunuza vakfetmek, sosyalleşmek gibi insani ihtiyaçlarınızı ihmal etmek de sakinliğinizi kolayca kaybetmenize neden olabilir. Evlat, öğretmen, kardeş, eş ya da anne-baba gibi bir sıfat sahibi olmadan önce bir birey olarak varlığımızı korumamız gerekir. Bunun için de bireysel sınırlarımızı oluşturmak ve korumak önemlidir. Bireysel sınırlar nasıl oluşturulur? Tabi ki kendinize bir alan oluşturarak... Yani zevk ve keyif aldığınız aktiviteleri yapmak, kendinize zaman ayırmak, öz bakım ve kişisel ihtiyaçlarınızı karşılamak, sosyalleşmek gibi faaliyetlerde bulunmak, hem kişisel sınırlarınızı oluşturur hem de bireysel ihtiyaçlarınızı karşıladığınız için deşarj olduğunuz için kolay sinirlenmenizi engelleyebilir.
Unutmayın, mutlu bir çocuk, ancak mutlu ebeveynler tarafından yetiştirilebilir... Bu sebeple kendinizi ihmal etmemeniz çocuklarınız için yapabileceğiniz güzelliklerden bir tanesidir.
HÜRRİYET AİLE ÖZEL
Paylaş