Paylaş
Bugünlerde pek çok platformda Türk anneleriyle yabancı anneler arasındaki farklılıklar konuşuldu. Ben de aradaki farkı yurt dışında yaşayan annelere sordum. Aylin Anne takipçilerinden biri olan Slovakya’ dan Gülçin Uluyazı bakın benimle neler paylaştı?
“Yaklaşık iki yıldır eşimin işi nedeniyle Slovakya'da yaşıyoruz. İlk bebeğime bu ülkede hamile kaldım ve bu ülkede doğum yaptım. Bu ülkede anne arkadaşlarım olmasa da bebeğimi yalnız büyütmenin getirdiği seçicilik sebebiyle sürekli anne ve çocukları gözlemliyorum.
Bu ülkede çocuk oranı oldukça fazla. İnsanlar çocuk sahibi olmaya sıcak bakıyor, eşimin arkadaşları 3-4 çocuk düşünüyor ve bunun için uzun zaman beklemiyorlar. Çok genç anne ve babalar görmek mümkün. Toplumda herkes başkalarının bebeklerine ve çocuklarına karşı ilgili, sıcakkanlı davranıyor. Kızımla dışarı çıktığımızda kadın erkek herkes seviyor, gülümsüyor ya da konuşuyor. Ancak bu ilgide tensel temas neredeyse hiç yok. Mesafeli duruyorlar ve kızım onlara yaklaşmadığı sürece hiç dokunmuyorlar.
Daha gelişmiş Avrupa ülkelerinin aksine Slovakya'da çocuklar ve bebekler toplum tarafından aşırı sahipleniliyor. Sokakta tanımadığınız insanların çocuğun güvenliği açısından size müdahale etmeleri çok normal. Bebeği kucakta taşıyorsanız, mutlaka bir taşıma aparatı takmanızı, pusete emniyet kemerlerini takmadan oturttuysanız bağlamanızı, hava soğuksa ve yeterli giyinmediğine kanaat getirirlerse giydirmenizi dile getirmekten çekinmiyorlar.
Kadınlar erkeklere göre daha öncelikli konumda ve evde asıl söz sahibi onlar. Bir konuda karar alınacaksa son sözü kadın veriyor ve bir adam için “Eşime danışayım” sözünü kullanmak hiç de anormal değil. Toplumda da her kesimde her işi yapan kadın görmek mümkün ve neredeyse herkes çalışıyor. Bu güne kadar her kimle tanıştıysam bana ilk soruları “Çalışıyor musun, ne iş yapıyorsun” oldu. Anneler çalıştığı için çocuklara genelde büyük anneler bakıyor ve hiç de zorlanıyormuş gibi gözükmüyorlar. Daha yeni doğmuş bebekler bile büyükanne veya dedelerine pusetleri ile dolaştırılmak üzere veriliyor. Tek başına bebek gezdiren baba görmek ise oldukça yaygın. Üstelik buna 2-3 yaşında, yanında bisiklet süren çocuğun eşlik ettiği durumlar ise beni oldukça şaşırtıyordu başlarda. Büyük anneler, dedeler veya baba tek başına bebeğe yetemeyeceğinden hiç şüphe duymuyor, ağlarsa ne yaparım diye korkmuyor.
Bu rahatlık annelerde de var. Bir anne bebeğiyle parka gidip, bebek pusetinde uyurken kitabını okuyor, ya da bir cafeye oturup kahvesini içiyor. Yaşadığımız şehrin İstiklal Caddesi’nde gün ortasında pusetleri ile gezmeye çıkmış anne gruplarını görmek çok olası. Hayretler içinde görüyorum ki bebekle birlikte epey uzun süre alışveriş yapıyorlar. Ben, kızım doğduğumdan beri doğru düzgün mağazalara bile bakabilmiş değilim, ihtiyaçlarımı jet hızıyla alıyorum. Yani bebek sahibi olduktan sonra hayatları hiç değişmiyor. Eşimle bu konuyu sürekli konuşuyoruz, bizim için kesinlikle bebekten önce ve sonra hayat çok farklı. Birçok alışkanlığımız, rutinimiz değişti, daha çok kızımın saatlerine endeksli yaşıyoruz ancak onlar için hiç de öyle değil. Fakat böyle olmaları bebeklerini ihmal ettikleri anlamına gelmiyor. Ağladıklarında ilgileniyorlar, bizim gibi şapur şupur seviyorlar, her gün hava almaya ve parka götürüyorlar. Parkta ise bağıran, müdahale eden anneler görmek imkansız. Onlar sessizce banklarında izliyorlar. Yani bu ülkede çocuklara daha bebeklikten itibaren saygı duyuluyor ve birey olarak kabul ediliyorlar.
Beslenme konusunda nasıl davrandıklarını çok bilemiyorum ancak hava çok soğuk ve karlı olsa bile, doğduklarından itibaren her gün açık havaya çıkarılıyor. Slovak bir bayanla evli Türk arkadaşımız, karısının bebeklerini kar yağarken camlar açık şekilde evde gayet ince bir kıyafetle tuttuğunu, bu yüzden ilk başlarda tartıştıklarını söylemişti. Yine o bebek doğduğundan beri kesintisiz her gün dışarı çıkıp gezdirilmiş. Genelde bebekleri dışarda pusette uyutuyorlar ve saatlerce çok yavaş yürüyerek dolaşıyorlar. Her gün bebek arabasıyla dolaşmaya alıştıklarından olsa gerek, pusetlerinde mum gibi oturuyorlar, benim kızım gibi sağa sola sarkmıyor ve oturmamak için ağlamıyorlar.
Çocuk yetiştirme konusunda genelde tüm tavırlarını doğru ve yerinde buluyorum ama bir husus var ki oldukça yadırgıyorum. Parkta oynayan bir grup çocuğu incelediğimde birbirlerine neredeyse hiç dokunmadıklarını, tanıyorlarsa sadece konuşarak iletişim kurduklarını, tanımıyorlarsa hiçbir araya gelip oyun kurmadıklarını gözlemliyorum. Bizim parklarımızda çocuklar hiç tanışmasalar bile bir dakika sonra arkadaş olur, yakalamaca oynamaya başlar, beş dakika sonra da paylaşamadığı oyuncak yüzünden birbirini itekleyebilir. Henüz daha 1 yaşındaki kızım, parka gidip diğer çocuklara yaklaşıyor, onların ellerini tutmak istiyor ama 4-5 yaşındaki çocuklar bile ürküp kendilerini çekiyorlar ve kaçıyorlar. Şu ana kadar kızıma yaklaşan hiç olmadı ve onun samimiyetine de sadece bir çocuk karşılık verdi (o da farklı bir milliyete aitti) ve elini tuttu. Ne yazık ki çocuklar ondan kaçtığında "neden" der gibi yüzüme bakınca, kızıma nasıl tepki vereceğimi kestiremiyorum. Ve tek başına bu negatif durum benim gözümde onların çocuk yetiştirmelerindeki tüm diğer artıları siliyor ve dilimdeki keşkeleri artırıyor.”
Paylaş