Paylaş
Yaklaşık 3.5 yaşındaki oğlum Ata’ya göre henüz kış gelmedi. Kış gelmesi için her yerin her zaman bembeyaz kar olması gerekiyormuş. Ona göre biz sonbahar mevsimindeymişiz. Çünkü her yerde sarı yapraklar varmış. Hava istediği kadar soğuk olsun –farketmez- sonbaharmış. Bitti. İzmir burası, kar filan yok, bu arada. Okulda yaptıkları mevsimlerle ilgili çalışmalarından edindiği kesin ve net bir tavırla bunları söylüyor. Hem de her defasında. Bu nedenle takvimsel olarak kış mevsiminde olduğumuzu anlaması biraz güç oluyor. Fazla kalın giyinmek istemiyor, “Ama daha sonbahar beremi takmayacağım” diyor mesela. Yerde kar olmayınca mümkün değil anlatamıyorum. Ata’ya kalırsa, bere, atkı vb. kullanmadan, sonbahardan direk yaza geçeceğiz. Bu bilimsel kararlılık (!) karşısında didişmek yerine uzlaşmayı seçtim. Kreş hastalıklarından bir nebze olsun korumak için mecburen taktik geliştirmek zorunda kaldım. Geçtiğimiz hafta üst solunum yolu enfeksiyonu geçirdi, doktoruna göre çabuk toparlamış. Neler yaptım, paylaşayım.
Kahvaltı ve öğlen yemeğini okulda yiyor.Bu nedenle çeşitli takviyeler vermek akşam saatlerine kalıyor. Yemekten önce biraz pekmez, bazen bal yediriyorum. Her akşam üzeri 5 gibi ya ıhlamur veya özenle ve güvenle seçtiğim bitki çaylarından seçiyor, içiyoruz. Mandalina, armut, elma ve havuç karışımı bir porsiyon meyve tabağı rutine oturttuklarımızdan.
Pekmezimiz Ege’ nin köylerinden geliyor. Bu konuda içim çok rahat. Bir tatlı kaşığı veya bir çorba kaşığı pekmezi içtiğinde çok mutlu oluyorum. Ihlamurumuzun kaynağı da Ege’ nin köyleri. Fakat değişik seçenekler sunmak gerekiyor. İşte bu noktada gözüm piyasadaki çaylara çevrildi. İçinde boya, şeker, katkı maddesi olmayan, çocuğuma gönül rahatlığıyla içirebileceğim çaylar arıyorken organik çay ve baharatlar üreten bir firma ile tanıştım.
Avusturya menşeili bu firmanın ürünleri artık Türkiye’ de satılıyor. Çıkış noktası yukarıda saydığım kaygılarla eşdeğer; sağlıklı/güvenli gıda tüketme isteği. Çok çeşitli ürünleri bulunuyor ancak kullandığım ve faydasını gördüğüm çaylarından bahsetmek isterim. Siz de güvenli bir alternatif arıyorsanız belki bir yardımım dokunur.
Şu an kuşburnu çayı Red Nose Tea’yi kullanıyorum düzenli olarak. İlk defa içtiğim anda, daha önce içtiğim kuşburnu çaylarının pembe boya ve şeker bombası olduğu kanaatine vardım. Çünkü ağzıma o keskin tatlandırıcı tadı hiç gelmedi. Bardağı boyamadı. Her organik gıda gibi bu çay da “doğal” kokuyordu. Ata ilk defa pembe bir çayla karşılaşınca biraz şaşırdı. Koca fincanın yarısını içtiğinde keyfim yerindeydi. Naz ve de caz yapmadan içmişti. Akşam çaylarımızın ilk alternatifini güvenle seçmiş olduk.
Daha sonra ise yine aynı firmanın "let it flow" çayıyla tanıştım. Ferahlatan, boğazı yumuşatan bir çay bence. Bu ikisi özellikle 5 çayımızın organik seçenekleri oldu. Sonra ev halkı, kuzenler, akrabalar derken, sevdik biz bu çayı. Geçen gün kuzen aradı, kızı bahsettiğim Red Nose Tea’ den istemiş. Markette bulamamış, meğer sadece eczanelerde satılıyormuş. İstanbul, Ankara, İzmir dışınsaki illerde yaşayanlar için araştırdım, buradan satın alabilirler.
Detaylıca anlatmak istedim. Çünkü Ata ve kuzenimin kızı tat konusunda aşırı seçici (aslında iştahsız) çocuklar. Oğlumun severek içmesi ve kuzenimin çay aramak için yollara düşmesi beni ve bizi çok sevindirdi. Boğazlarından sevdikleri bir şeyin geçmesine çok seviniyoruz. Bu nedenle kuzenim de ben de herkese tavsiye ediyoruz.
Bu arada, çayı pipetle içen Ata’ nın aklının fikrinin yaz mevsiminde olduğunu düşünüyorum. Haksız mıyım? :)
Paylaş