Paylaş
Eğitim Bilimleri Fakültesi’n de yeni yetme öğrenciydim. Aldığım eğitimin yanı sıra transandantal meditasyona ve tasavvufa ilgi duymaya başlamıştım. O dönemde tanıştığım bir üstad bana “dünyaya geliş amacını biliyor musun” sorusunu sormuştu. Kadrajı o ana çevirelim. Ankara Gaziosmanpaşa Mahallesi’ nin sırtları… Eski GOP evleri, çatılarda kar. Soğuk bir Ankara günü. İnternet yeni gelmiş, ODTÜ üzerinden telefon araması şeklinde bağlanıyoruz. Henüz sosyal medya yok. Cazın yumuşak tonları var fonda. Duvarlar beyaz, aydınlatmaların açısı mükemmel. Çünkü üstadım hem mimar hem bilgisayar teknolojilerini çok iyi biliyor hem Maharishi’ nin öğrencisi bir TM öğretmeni, üstelik Tasavvuf konusunda leb-i derya biri…
Kadrajı benim yüzüme çevirelim. İlke defa böyle kıymetli bir soru almanın dayanılmaz heyecanıyla kocaman açılmış gözlerim ve “bu soruyu kim kime sorar acaba” diyen ve hayretler içinde havaya kalkmış kaşlarımla karışık bir havada mıhlanmış gibi oturuyorum. 40 kilogram filanım, Yaş 18…
Çirkin, aptal, sığ, değersiz, kurban edilmiş, sanki beni kimse görmüyormuş gibi hissettiğim anlar çoğunluktaydı. Duygularımı biliyordum ama soru ne hissettiğim değildi. Dünyaya neden geldiğim sorulmuştu. Hani macera filmlerinde hazineyi bulan maceraperstleri hayal edin, hani toprağın içinden ganimeti buldukları o anları canlandırın aklınızda. Sonu öyle olacak bir macera beni bekliyordu.
Ankara Kader Sokak oldukça dik bir açıya sahiptir. Tıpkı "Kader" gibi çıkışı çaba isteyen, inişi temkin gerektiren bir açı işte… Milan Kundera Yavaşlık isimli eserinde “bir şeyi hatırlamak isterken yavaşladığımızı” anlatır. Kader Sokağı bilmediğim ama hatırlamak istediğim bir duyguyla indim. Buzlu yolda kaymamak için daha da yavaşlamalısınız. Üstelik bir şeye pür dikkat konsantre olduğunuzda yutkunamazsınız bile… Hava buz.
Hemen aklıma geldi. Bulanmadan, donmadan akmak ne güzel. Ama bu akışı anlatıyor. Peki ya ben kimim? Hangi nehirim? Hemen aklıma geldi. Bütün nehirler tek bir denize akar. Tamam, özümüz bir. Onu da oturttum ama ya birbirine hiç benzemeyen kar taneciklerini ne yapacaktım?
Bir kütüphaneye girdim. Başladım düşünmeye. Evet, düşünmek için kütüphaneye girdim. Yeryüzünde milyonlarca okul var. Hangi okulun kapısında Bu dünyaya geliş amacın nedir? Sorusu yazıyor. Antik çağlara baktığımızda “kendini bil” yazan kütüphaneler olduğunu öğreniyoruz. Peki ya neden bu çağda kimse kimseye dünyaya geliş amacını sormuyor?
Herkesin özü bir, herkesin yolu ayrı iken, neden kendimizi yıllar geçse de tanımıyoruz?
Bu koskoca soru karşısında varolmanın dayanılmaz hafifliğini sorgulamaya başladım. Bir kağıda yazdım.
Öğrendiklerimi öğretmem gerektiğini hissettiğim için eğitim bilimleri okuyor olabilir miyim?
“Demek ki kendini iyi yetiştirmeye ve insanları iyi yetiştirmeye geldim” dedim özetle. Daha sonra değerli büyüğüme aklımdaki cevabı üstadıma aktardım ve yüreklendirici sözleriyle kendimi geliştirmeye çalıştım. İnsanı tanıma üzerine okudum, okudum, okudum. Bu işlerin okumak kadar yaşamakla çok ilgisi var. Kader Sokak’ta yürüdüğüm gibi inişli çıkışlı bir hayat yolculuğuyla beraber öğrenmeyi ihmal etmedim ve öğrenci yetiştirmeye başladım. Yaralarımı bildiğim için karşıma çıkanların gördüğüm ve göstermedikleri yaralarını anlamaya çalışıyorum.
Merhaba ben Aylin Çalışkan… 41 yaşında, rehber öğretmenlik yapan, 1 oğlu, 1 kedisi 2 kitabı ve 10 yılı aşkın süredir köşe yazarlığı macerası olan bir kadınım. Bu dünyaya birbirinden eşsiz kar taneciği olan sizleri tanımaya ve tanış oldukça dostluk etmeye geldim. Hoşgeldim ve hepinizi hoşbuldum.
Sevgiler size…
Paylaş