Paylaş
Nisan ayında, doğum günü çocuğuyum ben. Ne iyi etmişim de bu dünyaya gelmeyi, ailemin evladı, kızımın annesi olmayı seçmişim.
Ne iyi olmuş da benim, bugünüme gelmemde olumlu ya da olumsuz katkıları olan insanları hayatıma almayı seçmişim ve bugünkü Arzu olmuşum.
Kalanlara da gidenlere de minnettarım, teşekkür ederim bana yaptıklarına, kattıklarına…
Önce şunu söylemeliyim ki 40’lı yaşlar süper yaşlarmış…
İnsanın kendini tanıdığı, yaşadığı tecrübelerin birikimini nasıl kullanacağını keşfettiği yıllar…
Hayattaki odak noktalarımı değiştirmeye başladığım yıllar; işte bu sebeple sihirli yaşlar diyorum ben 40’lara…
Her geçen gün odak noktalarımı değiştirmemin etkileri ve dozu şahane bir şekilde artıyor. Tavsiye ederim, siz de yapın. Size uyanları mutlaka alın, uymayanları başka bahara :)
Neler mi bunlar? Buyurun…
Eskiden beni üzen insanlar için, “neden böyle yaptılar? ”, “ ben bunları hak etmedim ?” der buna odaklı mutsuzluklar yaşardım, o mutsuzluktan çıkmam çok zaman alırdı…
Oysaki şimdi, “ böyle mi yaptılar, hooppp sıyrılıyorum onlardan, o mutsuzluklardan. Bana değer veren ve beni ben olduğum için seven, gerçek ve samimi insanlara odaklanıyorum. E tabi biraz zaman alıyor, canını acıtıyor ama hangi değişim acısız olur ki? Olsun, sonucu şahane olduğu sürece değer…
Mesela herkese şirin görünüp, herkesin isteklerini gerçekleştirmeye çalışmayı bıraktım.
“Bunu yap” diye gelen talimatları bana ve kalbime uymuyorsa, duymamayı seçiyorum.
Hayatımda gerginlik yaratan, beni ve sevdiklerimi olumsuz etkileyen her ne varsa bırakmayı seçtim mesela. Ne güzel bir hafiflikmiş; rahatladım.
İstediklerimi istediğim için yapıyorum, başkaları mutlu olsun diye değil ohhhh, ne şahane bir duygu…
Hani derler ya “yaptığın iyilik bir süre sonra görevin haline gelir” diye…
İşte bu tür iyilikleri yapmayı bırakmayı seçtim. Gördüm ki o iyilik hemen görevin haline geliveriyormuş ve yapmadığında en kötü insan sen oluveriyormuşsun. O zaman niye yapayım ki?
Kilolarımı bırakmayı seçtim mesela. Bir kısmını sporda, bir kısmını sokaklarda, hatta bir kısmını yemek yemeye gittiğim restoranlarda. Her geçen gün hafifliyorum Bunu yaparken odağım şu; bugüne kadar yemediğim hiçbir şey olmadı. Bu yediklerimi yiyerek kendimi beğenmeyeceğim bir noktaya doğru gidiyorsam, artık kendimi beğenmem için ne yemem ve ne yapmam gerekiyor ona bakıyorum. Oluyor da :)
Hayat kısaya odaklanmıyorum, önümde daha kocaman bir ömür var ve yapılacak çok proje, gidilecek, görülecek çoook yer var diyorum…
Aldım elime kağıdı kalemi, hedeflerimi yazdım. Bundan sonra ne başlangıçlar yaparsam bana ve sevdiklerime iyi gelir dedim. Sıraladım alt alta. Sonra da çok güldüm kendi kendime, meğer neler varmış yapmak istediğim de haberim yokmuş. İnsan yazınca daha çok ortaya çıkıyormuş. Mutlaka deneyin ama dürüstçe…
Gitmek ve görmek istediğim nereler varsa onları da yazdım tabii…
“Bir daha mı geleceğim dünyaya” demeyi seçtim; anlayışlı, olgun ve oturaklı kadın olma odağımı bırakıp, arada bir çılgın olmanın kimseye bir zararı olmadığını hatta yerinde olduğunda ortaya çok komik şeyler çıktığını gördüm…
Bir şeyleri “mış gibi” yapmayı bırakmayı seçtim. Üzgünsem üzgünüm, mutluysam mutlu, havalarda uçuyorsam da o coşkuyu yaşamayı seçtim. Bütün maskelerden, yüklerden kurtuldum.
Bu yüzdende etrafımda ( mutluy) muş gibi, her şey (mükemmel) miş gibi, (dostum)muş gibi yapan insanları bırakmayı seçtim… Ohhh nasıl hafifledim :)
Evimden km’lerce uzakta olmasına rağmen, yıllardır yaşadığım İstanbul’da hiç gitmediğim Belgrad Ormanları'na sadece yürüyüş yapmaya gitmeyi seçtim mesela. Trafiği hiç umursamadan hem de. Yürüyüş yaparken hopladım da zıpladım da. O kadar eğlendim ki.
İşte böyle…
Arzu ben, sihirli yaşlarında aldığı kararlarla sevdiği insanlarla beraber, pozitif hayatı yaşamayı seçen ve “hayat andan ibarettir” diyerek yeni başlangıçlar yapan :)
Paylaş