Paylaş
Tohum Türkiye Otizm Erken Tanı ve Eğitim Vakfının genel müdürü Betül Selcen Özer ile otizm ve otizmli çocuklar üzerine bir görüşme yaptık.
Betül Hanım, bizleri otizm ile ilgili biraz bilgilendirir misiniz lütfen?
“Otizmi, çok kısaca doğuştan gelen ve genellikle yaşamın ilk üç yılında fark edilen karmaşık bir gelişimsel bozukluk olarak tanımlayabiliriz. Ancak maalesef ülkemizde otizm tam bilinmiyor ya da down sendromu ile karıştırılıyor. Otizm kesinlikle bir zeka geriliği değildir ve tedavisi mümkündür.
Otizmin günümüzde bilinen tek tedavisi, erken tanı ile yoğun, sürekli özel eğitimdir. Otizmli çocukların fiziksel gelişimleri ve dış görünümleri diğer çocuklardan farklı değildir. Davranışlarında farklılıklar vardır. Otizmin belirtileri en erken yaşamın ilk 6. ayında fark edilebilir. Eğer erkenden fark edilirse otizm umut vadeden bir yolculuğa dönüşebiliyor. Dolayısıyla bizim için burada en önemli nokta olabildiğince erken dönemde (18 ay civarı) tanı koyabilmek ve haftada en az 30 saati bulan yoğun bir eğitim almalarını sağlamak.
Özellikle 3 ile 5 yaş arasında bu yoğun eğitim çok kıymetli. Erken tanı ve doğru bir eğitim yöntemi ile yoğun olarak eğitim alan çocukların yaklaşık yüzde ellisinde otizmin belirtileri kontrol altına alınabiliyor, gelişim sağlanıyor, büyük ilerleme kaydedilebiliyor ve hatta bazı otizmli çocuklar ergenlik yaşına geldiklerinde diğer arkadaşlarından farkı kalmayabiliyor. Burada en önemli şey, ailenin ya da çocuğun yakınındaki kişilerin çocuğu çok iyi gözlemleyip, herhangi farklı bir durum fark ettiklerinde hiç vakit kaybetmeden uzman bir psikiyatriste götürmeleri.
Buradaki büyük sorunlardan bir tanesi aile bu durumu ya fark edemeyebiliyor ya kabullenmek istemeyebiliyor ya da etrafındaki insanlar bu farklı algı hareketlerini hep bir sebebe bağlayarak aileyi avutmaya çalışıyor. Bu da maalesef tanı sürecini öteliyor ve sadece zaman kaybına yol açıyor.
Oysaki otizmde esas olan erken tanı, erken müdahale. “
Peki otizmin belirtileri nelerdir?
1. Göz temaesı kuramama
2. İsmi söylendiğinde dönüp bakmama
3. Parmağı ile istediği şeyi gösterememe
4. Yaşıtlarının oyunlarına ilgi duymama (sosyaelleşememe)
5. Sallanmak, parmak uçlarında yürümek gibi tekrar eden hareketler
6. Dönen nesnelere karşı aşırı ilgi
7. Takıntılı davranışlar
Vakfın okuluna gittiğimde inanamadım. Şehrin ortasında doğa ile baş başa bir konak okul haline getirilmiş. Yaşları 3-12 arasında olan ve otizm tanısı almış çocuklar kabul ediliyor buraya. Akademik beceriler ile iletişim ve sosyal etkileşim becerilerini kapsamakta olan yoğun birebir eğitim veriliyor. Okulu gezdim her bir çocuğun yanına gittim. Fiziksel olarak hiçbir farklılıkları yok. Hatta bazı çocuklar çok yol kat etmişler. Her birinin yanında bir tane eğitimli, güler yüzlü ve sabırlı bir eğitmen.
Ayrıca okul programında olmayan diğer çocuklar içinde yine aynı yerde tam ya da yarı zamanlı eğitim destek programı da var. Burada aynı zamanda ebeveynlere de, evde çocuklara nasıl eğitim verecekleri ile ilgili seminerler düzenleniyor. Çünkü sadece okul eğitimi yeterli değil, aynı zamanda evde ebeveynlerin okuldaki eğitime devam etmeleri gerekiyormuş. Çocuklar ne kadar hızla eğitilirlerse o kadar olumlu geri dönüşü oluyormuş.
Yani Otizm zamana karşı yarış demek...
“Buradaki büyük sorunlardan bir tanesi maalesef bu eğitimi verecek okul yok. Yüzbinlerce otizmli çocuk ve genç var tek bir model okul yeterli olmuyor” diyor Betül Hanım.
Üstelik otizmin görülme sıklığı günümüzde çok büyük bir hızla artıyor. 1985 yılında her 2.500 çocuktan biri otizm riskiyle dünyaya gelirken, bugün doğan her 68 çocuktan biri otizm riski ile dünyaya geliyor. Çok büyük bir artış bu.
Ülkemizde bu konuda sağlıklı bir istatistik maalesef yok. Dünyada kabul edilen 68’de 1 oranını ele alarak Türkiye için Tohum Otizm Vakfı’nın yaptığı nüfus projeksiyonuna göre, ülkemizde 0-18 yaş yaklaşık 352.000 otizmli çocuk ve gencimizin, eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerden faydalanmak için beklediğini söyleniyor..Ülkemizde yaklaşık 1.142.586 otizmli birey olduğu ve bu durumdan etkilenen 4.568.000 aile ferdi bulunduğu tahmin ediliyor.
Şimdi çok saygıdeğer Milli Eğitim Bakanlığına sesleniyorum,
Lütfen bu çocuklarımız için, özel eğitimi içeren devlet okulları açalım. Devlet olarak otizmi bir sorun olarak kabul edip, çözümü için elele verelim. Bizler hazırız, ama arkamızda devletimizin gücüne çok ihtiyacımız var.
Keşke yüzlerce çocuk tedavisi mümkün olup parklarda özgürce oyun oynayabilecekken, evlere ya da illaki birisi ile sokaklara çıkmaya mahkûm olmasa…
Haydi, birlik olalım, bu çocuklara ve ailelerine destek verelim. Önce çevremizde otizmde farkındalık yaratarak başlayalım bu işe.
Arzu ben, erken tanı ile tedavi olabilecekken, durumları geç fark edilen ve yanlarında hep birisine ihtiyaç duyan bu çocukları görünce bana göre kocaman bir hayal kurdum ben. Her şehirde bir otizm okulu açılsa ve orada eğitimler verilse diye. Bilirim hayaller bir gün mutlaka gerçekleşir. Yeter ki inanalım.
Paylaş