Paylaş
Ne güzel örf ve adetlerimiz var bizim. İçinde yaşarken ve hep yapa geldiğimiz şeyler olunca insan belki de ne kadar değerli olduğunun farkına varamıyor.
Küçükken bayram sabahlarımızı kalabalık masalarda kutlardık biz. Bayram sabahı erkenden kalkılır, ailenin erkekleri namaza gider, aile mezarlıkları ziyaret edilir ve ailenin en büyüğü amcamlara gidilirdi. Orada bayramlaşılır, biz çocuklar bayram harçlıklarımızı alırdık . O kadar çocuğun içinde kendimi çok özel hissederdim çünkü küçük ve tek kız ben olduğum için, küçük Arzu’ya hep daha fazla harçlık verilir ve hep daha fazla şeyler alınırdı. Ama kimse de bunu sorgulamaz bense mutluluktan uçardım . Yaşasın kız olmak :)
Sonra o koskocaman masaya otururduk kökleri Balkanlardan, Maracaristan’dan, Arnavutluk’tan gelen dokusu farklı, uyumlu canım ailemle. Halamlar, amcamlar, kuzenler, kapıdan uğrayanlar. Ama o masa için günler öncesinden başlardı hazırlıklar. Liste çıkartılır, kim ne yapacak yazılır paylaşılırdı. Herkes elinde bir tencere ile gelirdi o sabah. Güle oynaya sohbet edilerek hazırlanırdı masalar. Herkes bir şeyin ucundan tutardı. Biz çocuklarsa koşarak, bağrış çağrış oyun oynardık evde ve sonunda illaki birimizin bir yerine bir şey olurdu. Yanımızda hangi büyük varsa, hemen müdahele eder, arkasından da herkes sıkı sıkı sarmalardı o küçüğü. O sevgi seli nasıl iyi gelirdi bize, duygusu hâlâ kalbimde taptaze.
Komşular kapıyı çalar bayramlaşmaya, bizimkiler “illaki beraber olsun” der içeri alırdı. Ve sonunda daha da kalabalık bir masaya oturulurdu, kahkahalar, çocuk sesleri, bardaktaki çay ve şekeri karıştırırken, kaşığın bardakla çıkarttığı o tatlı melodisi eşlik ederdi. Mız mız çocuklardan birisi ağlardı illa ki de o kahkahalar onu da sonunda güldürürdü. Fonda ise her daim sanat müziği dinlenirdi. Hem de eşilk edilirdi. Hepimizin ruhu nasıl güzel beslenirdi. Veeeee herkesin dört gözle beklediği misafir ise büyük emeklerle hazırlanmış, ilmek ilmek dokunmuş bol cevizli, her bir katı incecik, elde açılmış çıtır baklavanın masaya gelişiydi. Ne ritüellerle gelirdi masaya. Ne tezahürat yapardık.
Hâlâ kokusu, dokusu, duygusu, ruhu kalbimin bir köşesindedir tazecik ve hatırlardıkça tatlı bir tebessüm sarar yüzümü, bedenimi gülümserim.
Biz bu bayram Şanghay’daydık. Belli ki bu defa kalabalık bir bayram kahvaltısı olamayacaktı. O zaman uzun bir bayram kahvaltımız olsun diye düşündüm ve akşamdan eşime ve kızıma “yarın sabah bayram, erken kalkalım olur mu?” dedim. Baktım ikisi de gayet uyumlu. Sabah her zamankinden daha erken kalktım. En güzel giysilerimi giydim, kırmızı rujumu sürdüm. Nurlar içinde uyusun, Barış Manço’nun “bugün erken kalkın çocuklar” şarkısını açtım son ses. Bir taraftan dans edip, bir taraftan kahhvaltı masasını hazırladım sevinçle ve çocukluğumu düşünerek. Eşim ve kızım geldi. Bayramlaştık. Küçük hanıma bayram harçlığını verdik. Hep beraber Barış Manço’nun şarkısana eşlik ettik , dans ettik ve kahkahası bol uzun bir bayram kahvaltısı yaptık. Biraz cocukluğumdaki kahvaltı masalarımızı anlattım.
İyi geldi bize. Kızım kahvaltı bittiğinde “anne çok güzel oldu. Çok teşekkür ederim ” dedi. Bugün bile, o masalar, sevgisiyle sarmaladı masamızı. Gülümsedim.
İşte, o günlerden gelir benim, örf ve adetlerimize olan düşkünlüğüm, uzak diyarlarda bile olsak yaşamaya,yaşatmaya, kızıma öğretmeye olan telaşım.
O günlerden gelir benim kahkahası bol olan masalara düşkünlüğüm, ruha ne kadar iyi geldiğine olan şahitliğim.
O günlerden gelir benim kalabalık sevişlerim, dostlarıma, sevdiklerime evimi, kalbimi koşulsuzca açışlarım.
O günlerden gelir benim çocuklara olan düşkünlüğüm, seslerine olan sevdam .
O günlerden gelir “ SEVGİ”nin açamayacağı hiç bir kapının olmadığını öğrenişlerim.
O günlerden gelir paylaşılan her güzelliğin büyüyeceğini, paylaşılan her mutsuzluğun azalacağını öğrenişlerim.
O günlerden gelir farklı dokulardan, farklı tadlardan gelen insanların birbirlerinin yaralarını nasıl sardığına olan tanıklıklarım.
O günlerden gelir bir tarafımın hep küçük Arzu olarak kalışı ve kendimi hep özel hissedişim...
Arzu ben, tatlı bir ses, tatlı bir nefes ile bugünüme getirdiğim o günlerimi, tatlı bir gülümseme ile yaad eden ruhu çocuk bir kadın ...
Paylaş