Paylaş
Hayat derslerini çocukları ile yaşamış, 75 yaşında, özü sözü bir, akıllı, güçlü, çalışkan bir Osmanlı kadını, bir “Hanımağa” o.
Ama hayat en derin acıyı, evlat acısını yaşatmış ona. 28 yaşındaki canı oğlunu kaybetmiş, yıllar yıllar önce…
Nefes alamamış, 5 yıl boyunca kendini evine hapsetmiş, kimse ile konuşmaz ve görüşmez ise öleceğini ve böylece çocuğuna kavuşacağını düşünmüş…
Yıllar geçmiş ve bakmış ki ölüm bir türlü gelmiyor, bu karanlık ruh hali ile etrafını mutsuz ediyor ve zaman, konuşma ve yürüme işlevlerini kaybettiriyor; bunun üzerine tedavi olmak zorunda kalmış.
El sanatlarına çok meraklı bir kadın olarak bir gün eline aldığı dergideki el sanatları kurs duyurusu ile mucizevi bir şekilde hayatının değiştiğini ve hayatın devam ettiğini yeniden keşfettiğini anlatıyor.
El sanatları için gittiği kursta yağlı boya tablolarını görünce “Neden bende yapmayayım” demiş ve 65 yaşında ilk fırçayı almış eline; çok yetenekli olduğunu fark eden hocasının sayesinde yağlı boya resim yapmak konusunda uzmanlaşmaya başlamış ve evinin bir odasını atölyeye çevirmiş.
Resim yaparken çok uzun saatlerin nasıl geçtiğini fark etmediğini şu sözlerle anlatıyor: “Birazdan yatsı ezanı okunacak o vakte kadar bir iki fırça vurayım tabloma diyerek resim yapmaya oturur ve sabah namazının okunduğunu duyup “O kadar saattir mi çalışıyorum?” diyerek hayretler içinde tabloların başından kalkardım” diyor.
“Tam bir rehabilitasyon oldu yağlı boya tablolarım benim için; kendimi buldum, kendime geldim. Tablo yapmak bana o kadar keyif verdi ki yaptıkça geliştim, geliştikçe daha da keyif aldım. 1, 3, 5 derken şimdi onlarca tablom var ve hatta karma sergilere bile katıldım” diyor.
Sergiden kazandığı geliri de şu anda başkanlığını yaptığı bir vakfa bağışlamış ve onlarca çocuğun hayatına ışık olmuş ve olmaya devam ediyor.
Dahası da var; tablolularını sergilediği bir de internet sitesi kurdurmuş kendi adına, hem de profesyonel bir şirketten almış desteği. “Daha eksikler var ama zaman içinde onlar da tamamlanacak.” diyor gülerek ve ekliyor:
Linkine bu sayfadan ulaşabilirsiniz: http://ayseozsavranvesanat.com/sayfalar/24/anasayfa
“İnsanlar, tablolarımda çizdiklerimin hayal gücüm olmadığı için ve bir yerlere bakarak çizdiğim için maddi değeri yok diyorlar ama benim için hiç önemli değil bu“ diyor.
Oysaki 65 yaşından sonra içinde bu cesareti bulup bu işe gönül verdiği ve içinde yaşadığı derin acıdan kaçabilmek için yaptığı tabloların tamamında, elinin emeği, gözünün emeği, her bir fırça izinde ise anne yüreğinin acıyan, haykıran sesi ve büyük bir sevgi seli var.
İşte sırf bu yüzden bile o tabloların değerini trilyonlar bile karşılayamaz bana göre.
Keşke, herkes yaşadığı sıkıntıları böyle güzel işlere dönüştürebilse ve çevresine böylesine ışık yayabilse…
Keşke herkes içindeki “beni” keşfedebilecek kadar cesur olabilse, yaşı kaç olursa olsun.
Arzu ben, Ayşe Hanımın önünde büyük bir saygı ile eğilen, herkesin yaşı kaç olursa olsun, hangi acıyı yaşarsa yaşasın önce kendini aydınlatması gerektiğine inanan ve sonra o ışığın çevresine de domino taşı gibi yayılacağına tanıklık eden.
Paylaş