Paylaş
Kendime, "Hoş geldin" demeyi akıl ettiğim ilk doğum günümdeyim galiba. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım bana “Hoş geldin sefalar getirdin canım Arzucuğum” dediğinde kendimi o kadar iyi hissettim ki, aniden ruh halim değişti, enerjim yükseldi. Sanki sihirli bir değnek değivermiş gibi hissettim.
O an, zaman zaman bunu kendime de söylesem nasıl olur diye düşünmeye başladım ve doğum günümün sabahında geçtim aynanın karşısına ve kendime “Hoş geldin sefalar getirdin canım Arzucuğum” dedim. İyi ki gelmişsin bu dünyaya.” Yine çok iyi hissettirdi bana kendimi. Gülümsedim.
Sanırım bundan böyle her gün kendime bunu söylüyor olacağım. İnsanın kendisini sevmesi kendisi ile barışık olması çok güzel bir duygu.
Belki içimdeki kadınla barışmayı biraz geç öğrenmeye başlamış olabilirim ama bilirim ki "Geç, hiç’den iyidir"
Peki, içimdeki kadına ne zaman küsmüştüm ki şimdi burada barışmaya başladığımı yazıyorum. Bunu hiç bilmiyorum.
Bildiğim şey hayatımda bir şeyler sürekli ters gitmeye başlayınca, üst üste verdiğim kararların yanlış olduğunu yaşayınca, olan he rşey için bir suçlu bulmaya çalışıp aslında yaşanan her şeyin verilen kararların sonucu olduğunu ve aslında suçlunun da insanın kendisi olduğunu anlayınca, kendi gücümü kaybettiğimi fark edince, kendimi keşif yolculuğum başladı.
Arzu’yu aramaya çıktım. Kaybetmiş miydim? Yoksa belki hiç mi tanımıyordum da farkında değildim? Kafamda bir dolu soru ve ben içime doğru yolcu.
Maneviyatımdan dolayı inanıyordum ki herbirimizin bu hayata gelişinin bir nedeni vardı. Neden buradaydım? Amacım neydi? Bunların cevabını bulursam Arzu’yu da bulmaya başlarım diye düşündüm. Ben bunu yürekten öğrenmek isteyince evrende bana bu yoldaki kapıları teker teker açmaya başladı. Hiç bilmediğim, tanımadığım o kapılardan içeri girmek cesaret istiyordu ama bu yolculuk zaten uzun solukluydu. Ve ben buna hazır olduğumu hissediyordum.
Bu yolculukla beraber öğrenmeye başladım ki, insan çocukluğuna gidip yaralarını bulup, sardıkça, kendinle yüzleştikçe, duygularını serbest bıraktıkça, blokajlarını temizledikçe, kodlarını değiştirdikçe şifalanmaya başlarmış.
Ve insan şifalanmaya başladıkça içindeki çocuğun elini tutar, içindeki kadınla, adamla barışır, affedemediklerini affeder, kendisini ve etrafını onurlandırmayı öğrenir, konuşurken kalbini açar, sezgilerine güvenir, bir olur, biz olurmuş.
Şimdi siz de şöyle bir yaşadıklarınızı gözden geçirin. Yaşadıklarınız sizi üzüyor, bunları neden yaşıyorum diyorsanız ya da yollarınızda sürekli tökezliyorsanız demek ki artık sizin de kendinizi keşif zamanınız gelmiş demektir. Hiç bir şey için geç değildir, her şey olması gereken zamanda siz hazır olduğunuzda başlar. Geç, hiç’den iyidir.
Arzu ben, şifalanmanın iyileştirici ve dönüştürücü gücünün bir mucize olduğuna tanık ama daha yolun başında bir günlük bebek olan....
Paylaş