Paylaş
Geçen akşam yattığım yerden uzun uzun ayı seyrettim, dolunay olmasına sadece bir gece vardı.
Yusyuvarlak, apaydınlık bir dolunaydı, mavi ay denilenden.
Çocukluğumdan beri aya baktığım zaman insan yüzüne benzetirim, tıpkı resimlerde çizildiği gibi.
Gözü, kaşı ve gülen bir yüz ifadesi vardır; bakınca içimi ısıtır, iyi gelir bana yaz akşamında da kış akşamında da…
Ayı seyrederken, havanın bu kadar açık ve sıcak olmasına rağmen, önünden o kadar çok, koyu renkli bulut geçti ki, şaşırdım doğrusu.
Kimisi simsiyah kimisi gıp griydi.
Gri ve kara bulutlar ayın önünden geçtikçe, ay onları uğurluyor; gülümseyerek el sallıyordu sanki…
“Yaşasın artık kara bulutlar, gri bulutlar gidiyor” diyordu kanımca.
Bu gördüklerimi birden, bizlerin yaşadıkları ile özdeşleştirdim; her birimizin hayatlarında da zaman zaman kara bulutlar, gri bulutlar olmuyor mu? Ya da olmadı mı?
Bazıları çok koyu oluyor, canımız çok acıyor, yüreğimiz çok ağlıyor, gözler hep ıslak…
Bazılarının şiddeti gri oluyor ama yine de canımız acıyor, yüreğimiz sıkkın, gözler nemli…
Sonunda hepsi geçmiyor mu peki? Her şey dönüşmüyor mu?
Şöyle bir geriye dönüp bakınca, ne aynı kalmış ki hayatlarımızda?
“Zaman tüm yaralara en iyi ilaç”
Peki, Ay’ın karabulutlar ve gri bulutlarla selamlaştığı gibi bizlerde onlarla selamlaşsak mesela…
Israrla yanımızda olmak istediklerinde, onları sevgi ile kabullensek ve sonunda gideceklerine olan inancımızı hiç kaybetmesek.
Hiçbir acı ve mutsuzluk sonsuz değildir bana göre ve her dibe vuruşun o şiddete bir de çıkışı vardır ya, işte böyle düşünsek , onları bir misafir gibi görsek ve sonunda giderlerken bizde Ay’ın yaptığı gibi gülümseyerek ve el sallayarak uğurlasak tüm bu kara ve gri bulutları…
Nasıl olurdu?
İşte böyle bir hayal kurdum ben.
Var mısınız bu hayalleri denemeye?
Belli mi olur bir gün bakarız ki artık hiçbir kara bulutu misafir etmek zorunda kalmıyoruz…
Arzu ben, bu hayalleri gerçekleştirmeye çalışan biraz çocuk, biraz yetişkin, hayatı tiye alan.
Paylaş