Paylaş
Ayşe Arman’ı sosyal medyadan çok sıkı takip ederim zaman zaman da yazarım bunu.
Kendisine de ailesine de hayranım :)
Eşi Ömer Dormen’in tayininin Mumbai’ye çıkmasıyla , Ayşe Arman’ın gözünden, kaleminden Mumbai’yi (Hindistan’ı) görüyorum, seyrediyorum ve okuyorum. Sanki orada hiç yaşamamışım gibi.
Oysa ki ben iş sebebi ile 3,5 seneyi aşkın bir süre sık sık Mumbai’ye gittim geldim. İlk gidişimden sonra, her gidiş planımda ayaklarım geri geri giderdi. Kanımca bana göre bir yer değildi.
Havaalanına iner inmez o rutubetli kötü kokusu,( gerçi yeni havaalanı yapıldıktan sonra o koku hissedilemese bile öylesine yerleşmişki bana :) ) , havalanındaki uzun pasaport kuyrukları ve o kuyruklarda araya kaynayan insanlar, havaalanından çıktığında o nemli ve sıcak hava, kafesli evler, korkunç trafik, otobüslerden dışarı fışkıran insanlar, her yerin pislik içinde olması, daha neler neler…
Benim gibi deli titiz bir kadının Hindistan yollarında olması bir tesadüf müydü onu da bilemiyorum tabi.
Yerlerdeki çöplerden yürümeye cesaret edemeyen ve arabadan bile inmek istemeyen BEN.
Nasıl yıkandığını görünce, ofisteki fincanları bile kullanamayıp, otelden ofise kahve içmek için fincan taşıyan ve fincanı itina ile her gün ofis ve otel arasında götürüp getiren BEN.
“Ev yapımı yemek getirdik” diyerek, büyük bir nezaket ve sevgi ile ikram eden insanları kırmamak için, “acıkmadım” diyerek karnım gurulduya gurulduya akşam yemeğine kadar aç aç ofiste dolaşan BEN.
Çarşı pazar gezemeyip, yine de alışverişten ödün vermeyerek dükkanın önüne kadar araçla gidip, oradan direkt dükkana giren ve her şeye rağmen alışveriş yapan BEN.
Tüm çevremdekilere de bu şekilde anlattığım için bugün oraya gitmek istememelerine neden olan BEN.
Üç sene sonunda insanlarını çok sevmiş, en iyi yerlerde yemiş içmiş olmama rağmen yine de oraya alışamayan BEN. Çünkü bünyeye ters... Aramızda uyum yok :)
Ama Ayşe Arman’ın Mumbai ile ilgili yazdıklarındaki o mutluluğu, o coşkuyu, o aşkı görünce bende bambaşka çağrışımlara sebep oldu.
Çünkü aynı yerlere gitmiş iki insana, gittiği yerin verdiği iki uçta duygular. İki bambaşka bakış açısı.
Ayşe Arman oraya koşa koşa büyük bir istekle ve coşku ile giderken, ben gitmemek için bahaneler arar, mecbur olduğum içinse söylenerek giderdim.
Aslında Hindistan Ayşe Arman’ın kişiliğine, hayata bakış açısına belki de çok uyarken bana hiç uymadı.
İşte aslında hayatımıza giren insanlarla uyumumuz da tam olarak böyle bence…
Birine uyan, bir diğerine uymayabiliyor. Birisi koşa koşa giderken diğeri kaçabiliyor.
Eğer hayatımıza bizimle uyumlu, ortak zevklerin çoğunlukta olduğu insanlar girerse o insanların bize verdiği coşku, aşk, hayata bakış o kadar güzel ve muhteşem oluyor ki bardağın boş tarafını görmek bile bize sadece mutluluk veriyor.
İşte bu yüzden uyumu yakalamış, ortak müşterekte buluşmuş insanlar hangi rüzgarlarla mücadele ederse etsin sonunda hep kazanıyorlar bence.
Ve anladım ki mutlu ilişkilerin sırrı uyumu yakalamaktan geçiyor.
Arzu ben, hayatımıza, karşılıklı uyumu yakaladığımıza tanıklık ettiğimiz insanları almayı tavsiye eden, uyumlu ve ortak müşterekte buluşacağımız insanlarla bir ömür dileyen…
Paylaş