Paylaş
Geçen gün çok eski bir dostum geldi beni ziyarete, oturmuş sohbet ediyorduk. Laf lafı açtı, derken bir alaycı tavırla başladı veryansın etmeye “ Ya herkes bir tutturmuş AN’da kalmak. AN’da kalın. Nedir bu yahu? Hangi sosyal medyayı açsam bu konu ile ilgili mutlaka bir paylaşım görüyorum yetti valla. Can sıktı” dedi ve ilave etti ya da “ben mi anlamıyorum acaba AN’da kalmayı” dedi. Ben de güldüm.
“Herkes hazır olduğunda, hazır olduğu kadarını anlar demek ki zamanı gelmemiş” dedim ve başka konuya geçtik.
Derken güneş çok güzel diye bahçede oturmaya karar verdik. Başladı güneş gözlüğünü aramaya. Bize geldiğinde elindeki gözlüğünü nereye koyduğunu kesinlikle hatırlayamıyordu. “Çok unutkan oldum” diye söylenip duruyordu kendisine, gözlüğü ararken.
Dedim ki “İşte sana AN’da kalmayı açıklamanın tam zamanı. Eğer sen AN’da kalmayı başarabilseydin, gözlüğünü nereye koyduğunu hatırlardın. Muhtemelen gözlüğünü koyarken o AN’da başka bir şey düşünüyordun, orada değildin”. Şaşkınlık içinde bana baktı. Ben devam ettim. “Hatırlar mısın genç kızken ev anahtarımı koyduğum yeri hiç hatırlayamaz ve benim beynimde bir şey mi var, ben bunamaya mı başladım diye, söylenerek evde anahtar arardım. Ama babam ne derdi “Arzucuğum senin beyninde bir sorun yok. Sadece yaptığın işe aklını vermiyorsun. Bir iş yaparken, başka bir şey düşünüyorsun, bu yüzden de bulamıyorsun”. İşte dedim babamın cümlesinin yeni versiyonu, AN’da kalmak. Yani “bir iş yaparken, başka bir şey düşünmek.”
Benim için AN’ da kalmak “bedenim, zihnim ve ruhumun” aynı anda, aynı yerde olması demek.
“Eğer sen gözlüğünü koyarken zihnin, bedenin ve ruhun bir olsaydı, o zaman gözlüğünün yerini hatırlardın. Aynı şekilde benim de zihnim, bedenim ve ruhum bir olsaydı, anahtarımın yerini hatırlardım”
Ama çoğumuz bir iş yaparken o AN’da, o yaptığımız işle beraber, çocukların okulunu, çözülmesi gereken problemleri, müdürüne işten nasıl ayrılacağını söyleme şekillerini, yeni bir işi nasıl bulacağını, eşiyle problemlerini, tatil hazırlıklarını bunun gibi bir dolu farklı şey düşünüyoruz. Ve tabii o AN’da ne elimizdeki işin, ne içtiğimiz suyun ne de bir yerlere koyduğumuz eşyaların, farkına varmıyoruz, varamıyoruz. Çünkü o işi yaparken sadece bedensel olarak oradayız, zihnimiz ve ruhumuz bambaşka yerlerde, bambaşka şeyler yapıyor.
Bu farkındalığım arttığından beri her ne yapıyorsam, kendimi yaptığım işe vermeye özen gösteriyorum. Öyle olunca gerçekten çok iyi sonuçlar çıkıyor. Mesela artık yemek masasına telefon koymuyorum. Yediğim yemeğin tadını, keyfini sürmeyi seçiyorum. Yanımda birisi varsa, telefonuma gelen mesajlara bakmıyorum. Yanımda kim varsa o anımı onunla keyifle paylaşmayı seçiyorum.
Adına ne derseniz, isterseniz “farkındalık”, isterseniz “AN”da kalmak, isterseniz “bir iş yaparken başka bir şey düşünmemek” isterseniz “yaptığınız işe odaklanmak “deyin hiç fark etmez. Ama mutlaka deneyin derim. Bedeninize, zihninize ve ruhunuza ve hatta çevrenize ne kadar iyi geldiğine şaşıracaksınız.
Arzu ben, ‘AN’ da kalabilmenin muhteşemliğine tanıklık ettikçe, değişim ve güzellikleri yaşayan ve bunun için kendisine izin veren bir ruh…
Paylaş