Paylaş
Dayanamadım sordum…
Şaka yaptığını sandığım için konuyu gülerek geçiştirdim ve kanoyu hazırlamaya devam ettim. Bir an için göz ucuyla arkadaşımı süzdüğümde, kafasının etrafında beliren soru işaretleriyle bana baktığını fark ettim.
***
Dünyanın neresinde ne yenir, ne içilir bilen bir arkadaşımla yaşadığım bu trajikomik olay gibi birçok hatırayı, doğada birkaç arkadaşımla daha yaşadım maalesef. Güzeller güzeli vatanımızın doğasına bu kadar uzak kaldıysak, tarihine ve kültürüne sahip çıkmamız da olanaksız demektir.
Başka memleketleri hayranlıkla takip ederken, hemen yanı başımızda bulunan coğrafi ve kültürel değerlerimizden haberimizin olmaması, bizi bir dünya vatandaşı değil; bu toplumun cahili yapar.
Dünyanın çeşitli yerlerine gitsek ne anlatacağız, soru sorsalar ne cevap vereceğiz?
Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin, hangi denizinde, hangi mevsimde ne balık çıkar bilmedikten sonra, İspanya’da yiyeceğin deniz mahsulü tabağındaki bir çift göz sana teessüfle bakar.
Memleketin boydan boya uzanan sıradağlarında yetişen bir kekiği, bir zahteri görünce tanımıyorsan, Hindistan’ın baharatları acı acı ağlar arkandan.
Kendi ülkenin yemyeşil ormanlarında gözlerini kapatıp kendi sakanın, bülbülünün, ispinozunun musikisini dinlemediysen, Avusturya’da dinlediğin bir senfoni sonrası kendini daima eksik hissedersin.
Sis bulutlarının kapladığı bir yaylada, bir kuzuyu kucağına alıp sevmediysen, Uzak Doğu’da bir vahşi hayvan ile fotoğraf çektirmişsin ne kıymeti var…
İnsan önce kendi coğrafyasının kurdunu kuşunu bilecek.
Her ülkenin doğası, kültürü, tarihi kıymetli.
Bizimkinin kıymeti mi yok, yoksa biz mi kıymet bilmiyoruz?
Not: O gün göl turu yapıldı elbette :)
Paylaş