Paylaş
Her güzel şeyin bir sonu var, kabullenilmesi gereken ama asla kavga edilmemesi gereken bir hayat gerçeği bu... Çok tanıdık, çok sık kullanılan bu söz ile uzayın sonsuzluğundan, manevi olarak yaşamın sonsuzluğundan söz etmiyorum, doğumdan ölüme kadar yaşanılan, görülen, dokunulan, sahip olunan, kullanılan ve kimi zaman da paylaşılan şeylerden söz ediyorum. Ve tüm sonların iyisi ve kötüsü olduğunu hatırlatıyorum. Hastayken iyileşmek ve çekilen acılardan kurtulmak "iyi bir son", aşkı ve sevgiliyi kaybetmek de "kötü bir son"... Hatta kötü sonların kimileri de kaçınılmaz, göz göre göre geliyorlar. Gençliğin ve ömrün son bulması gibi, tatilin bitişi gibi... Ünlü Alman şairi ve filozofu Gothe, son nefesinde “Biraz daha ışık!” demişti. Ben ise genelde "güzel bir son" diliyorum ama yeşili, mavisi, sarısıyla denizin, güneşin ve doğanın bir arada bulunduğu her güzel günü geride bırakırken, şu an ve şimdi, "yeni ve daha güzel bir gün" diliyorum. Ve içimden, her sonun yine, yeni ve yeniden bir başlangıç olduğunu mırıldanıyorum.
“Bir sona geldiğin için ağlama, onu yaşadığın için gülümse” der ünlü Kolombiya’lı yazar Gabriel Garcia Marquez... Yıllar, bayramlar, mutlu ve endişeli günler hep birbirini izleyip durur yaşam dediğimiz bu döngüde... Kimi görevler yerine getirilir, zamanı gelince bu görevlerin bizden sonra gelenlere devredilmesinin mutluluğu yaşanır. Bu bayrak yarışında önemli olan başlangıçlar değil, kurumların, girişimlerin, yaşamların, bizi biz yapan değerlerin devamlılığı ve sürekliliğidir. Kimi zaman, bir anlığına da olsa hayatın karmaşasından başımızı kaldırmak, tüm dertlerimizi geride bırakmak ya da kendimize ve çevremize zarar veren alışkanlıklarımızdan kurtulmak için bir çıkış yolu bulmaya uğraşırız. Bu uğraşımızda yardımcımız yine sevdiklerimiz ve dostlarımız olur, iyi ve kötü günde yanı başımızda duran ve her sonun bir başlangıca vesile olduğunu hatırlatan güzel insanlar, can dostlarımızdır onlar… Tüm başlangıçlar aslında kendi gerçekliklerinin diğer tarafında, aynanın sırlı tarafında birer sondur ve tüm sonlar yeniden bir enerji ve yaşam patlaması şeklinde yeniden doğuştur, başlangıçtır.
Başlangıçlar ve sonlar birbirinden çok da ayrı şeyler değil aslında... O tarifi imkansız mutluluklar başlangıç anlarıyla birlikte başlıyor aslında ve tabii kaçınılmaz sona doğru gidişler de… Başlamak insanoğlunda bir tedirginlik, bir ikilem hissi yaratsa da kalpteki umutlar içinde hep coşkular, hevesler, arzular, heyecanlar, mutluluklar barındırır. Oysa ki bitişler öyle mi ya? İnsanda bir doygunluk hissi uyandırsa hatta bazen bir rahatlama hissi uyandırsa da, genellikle bitişler hep hüzün, hep keder, hep başarısızlık duygusunun ağır bastığı durumlar olarak karşımıza çıkar. Başlangıçları çok çok önemsiyoruz da sona gelmişse bir şeyler, niyeyse aynı özeni göster(e)miyoruz. Oysa sonlarla değerlendiriyor, sonları hatırlıyor insanoğlu, olayları, aşkları, duyguları... Ailemize yeni katılan bir bebeğin doğumuyla yaşandığımız sevinç unutuluyor zamanla da… Bu dünyadan göçerken bir insan, dünyada bıraktığı izlerle, yaptıkları kalıyor hep aklımızda... Aşıkların, başlangıçta hissettikleri güzel ve çok özel duygular, iş bir gün ayrılık noktasına geldiğinde belleklerinden silinebiliyor. Aslında pragmatist yapımızdan kaynaklanıyor biraz da, işe, aşka, ilişkiye başlarken ki beklentilerimiz, sonuçlarına göre bir anlam kazanıyor ancak… Peki, öyleyse neden esirgiyoruz hak ettiği özenli yaklaşımı sonlardan? Neden, boş vermişlikle, ilgisizlikle, bıkkınlıkla ve onların doğurduğu kaba bir nezaketsizlikle hırpalıyoruz hayatımızın bu dönüm noktalarını? İlkler kadar sonları da, başlangıçlar kadar bitişleri de saklamıyor muyuz sanki aklımızın ve kalbimizin tozlu arşivlerinde? Bir devamlılık var doğada şüphesiz, başlayan hiçbir şey bitmiyor, değişiyor aslında. Ayrılıklara, vedalara, uğurlamalara, beraberliklere, en baştaki merhabalar, karşılamalar, güler yüzlü samimiyetler olmadan varılmıyor aslında...
Sonlardan bir türlü kaçamıyoruz. Kaçınılmaz olanı geciktirmeye çalışsak da sonuçta kabullenmekten başka çaremiz de yok. Asıl olan bu durumun kabulünü nasıl gerçekleştirdiğimiz... Asıl mesele hayatımıza aldıklarımızı, zamanında kendimizden çok önem atfettiklerimizi, şimdi hayatımızdan öyle ya da böyle çıkartırken nasıl davrandığımız... İçten ve samimi bir gülümsemeyle “buyur ederek” kalbimizin kapılarını açtığımız misafirlerimizi zamanı geldiğinde yolcu ederken, aynı hassas yaklaşımı ve olgun duruşa sahip olup olmadığımız... Henüz yaşamımızın herhangi bir alanına nüfuz etmemişken, duyarlılıklarımıza dokunmamışken, çıkarlarımızın bam teline basmamışken birileri ya da bir şeyler, düşünceli, incelikli, hoşgörülü olabilmek, gerçekte çok kolay olmalı... Asıl zor olan kısım, aramızda yakınlaşmalar olduğunda, sınırlarımız birbirine karıştığında, paylaşımlarımız artmaya ve çoğalmaya başladıktan sonra, gerektiğinde kabalaşmadan, çirkinleşmeden, geçmişe ihanet etmeden noktayı doğru yer ve biçimde koyabilmek... Başlatmaktan daha önemlisi, sürdürüp götürmekten daha yücesi doğru biçimde bitirmeyi bilmektir. Birisi hakkında doğru hüküm verebilmemiz, onun ayrılıklardaki, bitişlerdeki, sonlardaki yaklaşımlarını görmemizle mümkün. Geceyi düşün bir de arkasından doğan güneşi… Kışları düşün bir de arkasından gelen taze baharları… Olumsuz düşünceleriniz olduğu kadar olumlu düşüncelerinizde olmalı hayatta. Bir son varsa, bilmelisiniz ki, yeni bir başlangıçta vardır mutlaka… Çağımızın ünlü düşünürlerinden olan ve doğu kültürünün büyük üstadı, Filistinli Edward Said bir yazısında bakın nasıl bakıyor konuya:
“Peki nedir başlangıç? Başlamak için ne yapmak gerekir? Bir faaliyet ya da bir an ya da bir mekân olarak başlangıcı özel kılan nedir? Öyle kafamızın estiği zaman başlayabilir miyiz? Başlangıç için nasıl bir tutum ya da ruh hali gerekir? Tarihsel açıdan bakıldığında, başlangıç için en elverişli denebilecek bir an, başlangıcın en önemli faaliyet olduğu bir birey var mıdır? Edebiyat eseri açısından başlangıç ne kadar önemlidir? Başlangıç hakkında bu tür sorular sormaya değer mi? Eğer öyleyse, bunları somut, anlaşılır ve bilgilendirici şekilde ele almak ya da cevaplamak mümkün müdür? Başlangıç yalnızca bir eylem türü değil, aynı zamanda bir ruh hali, bir çalışma şekli, bir tavır, bir bilinçtir..."
Adı her ne olursa olsun, ister aşk, ister iş, isterse de arkadaşlık ya da dostluk, bir ayrılık durumu yaşıyorsanız ve bu durumun gerçekleşmesi halinde ne türde olumsuzluklarla karşılaşacağınıza dair kuşkularımız varsa, yol yakınken dönmekten, başlamadan son vermekten çekinmemek büyük olasılıkla sizin hayrınıza olacaktır. Galiba, bizler hızla akıp giden yaşamlarımızda bir sevgili, bir eş, bir iş arkadaşı, bir ortak, bir dost seçerken, onunla beraberliğimizi yürütüp yürütemeyeceğimizden ziyade, gün gelir de eğer gerekli olursa uygun biçimde nasıl ilişkimizi sonlandıracağımızı düşünmeliyiz. Yalnız başkalarını değil kendimizi de herhalde başlangıçlarda değil, en iyi şekilde hep bitişlerde tanıyor, duygusal sınırlarımızı bitişlerle tayin ediyoruz. Hayal kırıklıkları, günlük hesaplarımızın ve geçici çıkarlarımızın bozulması, gereksiz kırgınlıklar, aşırı kızgınlıklar, kişisel kontrolümüzü kaybettiriyor ve bizi biz olmaktan çıkarıyor mu, yoksa tüm olumsuz durum ve koşullara karşın, kayıplarımıza, acılarımıza, kızgınlığımıza ve kırgınlığımıza rağmen vazgeçmeyi, zarar vermemeyi, sakinliği elden bırakmamayı başarabiliyor muyuz? Yoksa sevgi bitince dostluğu da umursamıyor muyuz, ilişki sona erdiğinde saygısızlık yapmayı kendimizde bir hak olarak mı görüyoruz, arkadaşlıkların ardından dedikodu yapmayı ve kötü biçimde konuşmayı, işteki ortaklık çözülünce aleyhte bulunmayı kendimizde bir hak olarak mı görüyoruz? Unutmayın, sonlar da emek istiyor en az başlangıçlar kadar... Çünkü her son yeni bir başlangıçtır. Bu durumda felsefi olarak bu önermenin tersi de mümkündür yani her başlangıç yeni bir sondur. Herhalde hayata pozitif tarafından bakabilmenin altın kuralı bu, her başlangıcı yeni bir son olarak görmek yerine, her sonu yeni bir başlangıç olarak görmek... Biten bir şeyi başlayan yeni bir şey olarak algılamak... İnsanların alıştığı ve kaybetmekten korktuğu şeylerden vazgeçmesi ve onlardan ayrılması her zaman zor olmuştur. Alışkanlıklarından ayrılmak korkutur insanı. Hayatta öyle sonlar vardır ki, sanki hayat o an bitmiş gibi gelir bazen… İnsan böyle anlarda yalnız sonları görür, sonları yaşar… Peki ya başlangıçlar? Hayatta sonlar kadar başlangıçlar da vardır. İşte bu başlangıçlar her insanın kolay kolay gör(e)meyeceği şeyler… Hayattaki her sonun sizler için yepyeni başlangıçlar olması dileğiyle…
Paylaş