Paylaş
Soma maden faciası karşısında yüreğimiz yandı, günümüz karanlık, canlarımız hala yer altında, acımız çok büyük, başımız sağ olsun Türkiye'm...
Her gideni "şehit ve mekanı cennet" sözleri ile kutsayıp, geride bırakılanların yaşadığı cehennemi bir zaman sonra unutan başka bir memleket var mıdır bilinmez ama ölümün bu denli övgü aldığı çok az coğrafya vardır herhalde... Ne yazık ki bugünlerde duyduğumuz feryatları yarın duymayacağız ve o insanları acılarıyla, kendi cehennemleriyle baş başa bırakacağız... Ve biz, unuttuğumuz için bu acılar yine, yeni, yeniden yaşanacak. Bir zaman sonra bu yazılanları da unutacağız ta ki bir daha ki derin acıya kadar... Yapılanlar da yine her zaman ki gibi kar kalacak ihmali olanların yanına ve ateş hep düştüğü yeri yakmaya devam edecek... Ben bir çözüm var mı bilemiyorum ama bildiğim tek şey, bir vicdanımız olduğunu sadece felaketlerde değil, her zaman hatırlamak...
Tüm sorumluluklar yerine getirilmişse ölüm kaderdir. Aksi halde buna ne denir siz karar verin... Türkiye ölümlü iş kazalarında Avrupa'da birinci, dünyada ise üçüncü sırada... Nedense utanç listelerinde hep ön sıralardayız. Devlet üç günlük yas ilan etmiş. Acaba üç günlük yas, vicdanları susturmaya yetecek mi? Bugün yazılıp çiziliyor, dile getiriliyor her kalemden ve her ağızdan yaşanan acı... Aradan bir kaç gün geçince ise unutulup gidiyor tüm yaşananlar. Ateş yine her zamanki gibi düştüğü yeri yakıyor. En çok acıyı ise sevdiklerini kaybedenler çekiyor. Hiç yok yere evladını kaybeden anaların, babalarını kaybeden evlatların gözlerinden yaş yerine kan damlıyor. Ama yine tekrar ediyor tüm yaşananlar. Hep bile bile ihmal, hep bir vurdum duymazlık var sanki... Bugün bir yüreğin düştüğü ateşe diğer bir gün başka bir yürek düşüyor ve yanıp kül oluyor insanlığımız. İhmalkarlıkla başlayan insanlık suçları işlenmeye devam ediliyor... Artık bitsin bu yaşananlar. Bir son bulsun vurdum duymazlıklar. Varsa ihmali olanlar, yansınlar artık yaktıkları ateşte... Artık boş yere hiç bir insanımız gözyaşı döküp dövünmesin, gözyaşları dinsin güzel yurdumda...
Ekmek aslanın ağzındaydı, artık kömür karasında ve toprağın altında... Orhan Veli bir şiirinde, "Yüz karası değil, kömür karası, böyle kazanılır ekmek parası" diyordu. Maden faciasında yaşamını yitiren işçilerden birinin avucunda bulunan kağıtta “Oğlum, hakkını helal et” yazması, ölümü göze alarak çalışanlar için yazılan bu şiiri bize tekrar hatırlattı... Bu nedenle söylenecek çok şey varken, derin acılar karşısında susmak, erdemdir... Fakat maden ocakları matem ocaklarına dönüşmüşken, insana değil taşa yatırım yapılmışken, susmak acıların en beteri... Mevlana'nın dediği gibi; "Dokunamadığım, göremediğim dindiremediğim bir acı taşıyor yüreğim, biraz yalnızlık, biraz hüzün, biraz çaresizlik..." Geriye doğru baktığımızda bir avuç kömür için ömür verenlerin yaşadığı, kara ve karalar bağlamış bir şehir olan Soma, bize millet olduğumuzu tekrar hatırlattı...
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 176 numaralı “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi”ni Türkiye’nin neden imzalamadığı kamuoyunda hep merak konusu olmuştu. Son yaşanan olayla merakımız giderilmiş oldu. Peki ILO neler istiyordu? Yerin altındaki tüm kişilerin isimlerinin ve muhtemel konumlarının her zaman (gün boyunca) doğru şekilde bilinmesi için bir sistem kurulmalı. Güvenli ve sağlıklı çalışma ortamı koşullarının sağlanması açısından madenin gerekli elektrik, mekanik ve iletişim sistemini de kapsayan diğer ekipmanlarla inşa edilmesini sağlamalı. Madenin, işçilerin tayin edilen işleri kendileri ile başkalarının güvenlik ve sağlıklarını tehlikeye atmayacak şekilde gerçekleştirmesine olanak sağlayacak şekilde düzenlenmesi ve çalışmasını sağlamalı. Uygulanabilir durumlarda, yeraltındaki iş yerlerinin tümünden iki çıkış sağlanmalı, bu çıkışlar yüzeye ayrı ayrı çıkış noktalarından bağlanmalı. İşçilerin maruz kalabileceği çeşitli tehlikelerin tespit edilebilmesi ve maruz kalınıyorsa bunun seviyesinin belirlenmesi için çalışma ortamının izlenme, değerlendirilme ve düzenli teftişi sağlanmalı. Erişim izni verilen tüm yer altı çalışma mekanlarının yeterli havalandırması sağlanmalı. Bir maden işletmesinin doğasına uygun şekilde, yangınların başlaması ve yayılması ile patlamaları önleyecek, tespit ve mücadele edecek tedbir ve önlemler alınmalı. Bir yerde, işçi güvenliği ve sağlığına ciddi tehdit olması durumunda, operasyonların durdurulması ve işçilerin güvenli bir noktaya tahliye edilmesi garantiye alınmalı. İşveren, her madende ayrı ayrı öngörülebilen tüm endüstriyel ve doğal afetler için acil müdahale planı hazırlamalı... İşçilere, hem verilen iş, hem de güvenlik ve iş sağlığı konularında yeterli eğitim programları ve anlaşılabilir talimatlar sağlanmalı. Bu ücretsiz olmalı. İşverenler riski kaynağında bertaraf etmek, güvenli çalışma sistemleri tasarlamak, kaza riskleriyle ilgili işçileri bilgilendirmek ve kaza olduğunda gerekli tıbbi yardıma ulaşmalarını sağlamak zorunda. İşverenler sözleşmeyle kaza sonrasındaki sağlık ve kurtarma etkinliklerinin kalitesinden de sorumlu... Sözleşme, hükümetlereyse teknik kılavuzların hazırlanması, denetimlerin düzenlenmesi, denetimlere ilişkin gerekli yasal düzenlemelerin sağlaması ve kazaların etkili soruşturulması gibi yükümlülükler getiriyor. Bu maddelere bakıldığında iş sağlığı ve güvenliğinin her şeyden önce bir kültür meselesi olduğu, işverenin, işçinin sağlıklı çalışma ve yaşama hakkının bir insan hakkı olduğunun bilincinde olması gerektiği ortaya çıkıyor.
Hayatı trajik kılan en temel özelliklerin başında ölüme doğru giden varlık oluşumuz geliyor. Bu nedenle gerek işçi yakınlarının mağduriyetinin giderilmesi, gerekse arama kurtarma görevi yürüten personelin olumsuz koşullar altında çalıştıkları göz önünde bulundurularak, Soma'daki maden ocağı faciasından sonra devletin çeşitli kurum ve kuruluşlarında görev alan psikiyatri hekimlerinin, terapistlerin, uzman psikologların ve sosyal hizmet uzmanlarının madencilerin ailelerine ve yakınlarına psikososyal destek vermesi çok önemli... Çünkü travmatik kayıplar kaygı bozukluklarına yol açabiliyor. Kişiler yaşadıkları travmaları zihinlerinde flashbackler, kabuslar veya travmayla ilgili gün içerisinde zihne gelen ve durdurulamayan düşüncelerle tekrar tekrar yaşayabiliyorlar, kaçınma davranışları, uyku problemleri, öfke ve konsantrasyon güçlüğü gibi fiziksel olarak uyarılma belirtileri gösterebiliyorlar. Kişinin kendisi ve dünya hakkındaki görüşlerini derinden etkileyen maden trajedileri gibi travmalarda, kendine zarar verme davranışları görülebiliyor. İlişki problemleri yaşanabiliyor ve kısa süreliparanoyalar görülebiliyor. Travma sadece zihinde, davranışta ya da duyguda kodlanmıyor, beden travma yaşandığı anda nasıl tepki verdiğini hep hatırlıyor. Bazı durumlarda zihin tarafından bastırılmış, hafıza tarafından getirilmekte zorlanan sahneler, anlar veya yaşantılar, beden tarafından hatırlanıyor.
Paylaş