Paylaş
Psikoterapi, bireylerin ruhsal yaşamlarında duygusal ve davranışsal sorunlarının çözümünü, ruh sağlıklarının geliştirilmesi ve korunmasını amaçlayan tekniklerin genel adıdır. Ruhsal bozukluklarından dolayı bozulan ruhsal dengeyi sağlamak, düşünce ve duygu alışverişi kurmak, bireylerin kendilerini tanımalarını sağlamak, iç çatışmalarını çözümlemek, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri azaltmak, ilişkileri iyileştirip olgunlaştırmak için kullanılan tüm teknik ve yöntemlere psikoterapi diyoruz.
Bir başka deyişle psikoterapi, zihinsel ve duygusal sorunları olan ve bu sorunlarla baş etme gücü yetersiz kalan kişilere, belli bir amaç ve plan doğrultusunda belli teknik ve yöntemlerin uzman kişilerce uygulandığı profesyonel bir yardım hizmet süreci olarak tanımlanıyor. Diğer bir değişle ise psikoterapi, zihinsel ve duygusal sorunları olan kişilerle zihinsel ve duygusal bağlantı kurularak yürütülen tedavi etme bilim ve sanatıdır.
Psikoterapist ve danışan...
Yaşamda kaçınılmaz olan başarısızlıklarla, çelişkilerle ve düş kırıklıklarıyla baş etmek için psikoterapötik uygulamalar büyük bir başarıyla kullanılıyor. Bu uygulamalarda psikoterapi yapan kişiye “psikoterapist” ve ondan terapi alan geçen kişiye “danışan” adı veriliyor. Terapi mesleğinin etik ve ahlaki kuralları gereği, terapist danışanıyla sosyal bir arkadaşlık yapamadığı gibi, para almadan terapi de yapamıyor. Terapist, danışanıyla ilişkisinin çerçevesini belirliyor, ona göre ilkeli davranıyor ve danışanlarıyla sosyal değil, terapötik bir ilişki kuruyor.
Bu ilişki sırasında psikoterapist, terapinin her anında kendi kendine şu soruları soruyor:
1-Kendine özgü bir hikâyesi ve şu anda kendine özgü zihinsel uğraşları olan, bu kendine özgü danışanın, bu kendine özgü zamanda, bana bu kendine özgü şeyleri söylemesinin ya da yapmasının anlamı nedir?
2-Böyle davranmasının bilinçli veya bilinçdışı amaçları nedir?
3-Bunların ardındaki duygu yüklü fantezileri veya korkuları nelerdir?
İlk görüşme
İlk seansta terapist ve danışan bir araya geliyor ve birbirlerini tanımaya yönelik ilk adımları atıyorlar. Bu adımlar, aynı zamanda psikoterapi süreci devam ettiği takdirde, kurulacak olan bağın da temelini oluşturuyor. İlk seansın gidişatını belirleyen, danışanın o an oradaki ihtiyacı oluyor. Bu nedenle, terapist tamamen danışanın açtığı yoldan onunla birlikte ilerliyor. Bazen ilk görüşme yoğun duygu aktarımı içinde geçebileceği gibi bazen duyguların daha geri planda tutulduğu bir bilgi alma ve terapi süreci hakkında bilgi verme şeklinde geçebiliyor.
Terapist, danışanı görüşme odasına aldıktan sonra öncelikle kısa bir form üzerinde onunla ilgili bazı kişisel bilgileri (yaşı, eğitimi, aile bilgileri, telefon numarası, vb.) not ediyor. Ardından görüşmeye başlanıyor. İlk görüşmede, danışanı yardım arayışına yönlendiren sorunların ya da konuların neler olduğu üzerinde durmak önemli oluyor. İlk görüşmede terapist danışanın kimlik bilgilerini öğrendikten sonra, “Şimdi sizi yardım istemeye getiren nedir?”, “Size nasıl yardım edeceğimi düşünüyorsunuz?”, “Sizi buraya getiren nedir?”, “Sizi dinliyorum…” gibi bir cümleyle görüşmeyi başlatıyor, danışanın sıkıntılarını ve kendi öyküsünü, kendi diliyle anlatmasına olanak veriyor. Ancak, ihtiyaç duyduğu ya da açıklanması gereken konuları açmaya çalışıyor. İlk görüşmenin ilk 30 dakikası genellikle danışanın kendini anlatmasıyla geçiyo ve son 15 dakika terapist konuşuyor. Terapist danışanın hayatı, neler yaptığı, nerede ve kimlerle yaşadığı ve sorununun ne olduğuyla ilgili fikir sahibi oluyor. Terapist danışanın anlattıklarının ne olduğu ile olduğu kadar, bunu nasıl anlattığı ile de ilgili oluyor. Neleri önemsediğini, neleri seçtiğini, nelerin neleri çağrıştırdığını dikkatle takip ediyor. Bazen bir görüşmenin başında danışanın söylediği bir şeyi, seansın sonuna doğru neden getirdiği anlaşılıyor. Dolayısıyla, sürecin takibi, terapistin satır aralarını doğru okumasını sağlanıyor.
Çocukluğun korkuları...
Danışan yardım amacıyla terapiste başvurduğunda yalnızca sorunlarını değil, çocukluğunu, korkularını, endişelerini, kişisel tarihini ve yılların ürünü olan kişiliğinin parçalarını odaya getiriyor ve bunlar çok değerli malzeme olarak analiz ediliyor. Terapist, bunlara saygı duyuyor ve önce anlamaya çalışıyor. Örneğin; ayrılık acısı, terk edilme korkusu, öfkeyle kendine zarar verme gibi şikâyetlerin ne demek olduğunu herkes bilir ama bunların her kişi için anlamı farklıdır. Bu bağlamda çaresi de kişiden kişiye değişir. Ancak, danışanların çoğunda psikolojik sorunların herkes tarafından aynı şekilde yaşandığı ve çözümlerinin de aynı olduğu izlenimi yaygındır. Bu izlenim terapi sürecinde, ilk seanstan itibaren hazır çözümler beklenmesine yol açıyor. Oysa yaşanılan deneyimler kişiye özeldir. Bu nedenle, terapistin danışanın yaşadıklarını tamamen onun bakış açısından anlamaya gayret etmesi, gerekirse sorunu tanımlaması ve farkındalık uyandırma üzerinde çalışması gerekiyor. Terapistin ilk amacı danışana yardımcı olup olamayacağına dair fikir sahibi olmak ve onun neden terapiyle ilgilendiğini anlamak oluyor. Böylece terapist danışana terapi sürecinde nasıl bir süreç izleneceğine dair kısa bir bilgilendirme yapıyor ve onu değerlendirme görüşmelerine davet ediyor ve ilk seans sona eriyor.
Daha ilk bakışta birçok soru beliriyor...
Terapi için başvuran danışanın zihninde “Nasıl bir terapist ile karşılaşacağım?”, “Bir yabancıya kendimi açmak nasıl olacak?”, “Beni anlayacak mı?”, “Güven duyabilecek miyim?”, “Nasıl bir yöntem izleyeceğiz?”, “Neyi, nasıl anlatacağım, nereden başlayacağım?”, “Anlattıklarım gizli kalacak mı?”, “İlk seansta sorunlarımın çözümüne geçebilecek miyiz?” veya “Devam edip etmemeye nasıl karar vereceğim?” gibi birçok soru beliriyor. İlk görüşmenin sonunda terapist danışanın bu sorularına duruşuyla, anlattıklarına yaklaşımıyla yanıt veriyor ve danışanı rahatlatıyor.
Her şey randevu almayla başlıyor...
Terapötik ilişki daha randevu alma sırasında başlıyor. Hatta birçok danışan daha randevu almadan önce belirli bir duygusal beklenti ve yüklenme içine giriyor. Terapisti birisi önermiş oluyor, önerirken bir şeyler söylüyor, danışanın terapiyle veya terapistle ilgili fantezileri, ön kabulleri oluyor, vb.
“SİZ” diye hitap ediliyor
Görüşmelerde danışanın bağımsız ve eşit bir kişiliği olduğunun hissettirilmesi önem taşıyor, bu nedenle ona hep “siz” diye hitap ediliyor. İlk görüşmede duygusal gereksinimlerin arkasında neler yattığı henüz belli olmadığı için karşılanmıyor ama ifade edilmesi için teşvik ediliyor. Çünkü dinamik bir görüşmede her zaman iki boyut birlikte ele alınıyor; olaylar ve duygular. Olaylar belirtilmeden duyguların, duygular belirtilmeden de olayların fazla bir anlamı olmuyor.
Paylaş