Paylaş
Evlilik bireysel mutluluk ve toplumsal gelişim açısından çok önemli bir kurum... Evlilik hem kadının hem de erkeğin hayatında önemli bir dönüm noktasını oluşturuyor. Eş, insanın diğer yarısıdır. Sevincini, kederini paylaşacağı bir can yoldaşıdır. Düştüğünde kaldıran, yorulduğunda güç veren, ağladığında yanı başında olan, sevindiğinde kucaklayandır. Çünkü insan doğuştan yaralı, yalnız ve yarımdır. Herkes ister istemez çocukluğunda psikolojik ve fiziksel travmalara uğrar, yaralanır… Çocukluk yaraları adını verdiğimiz bu travmaları vaktiyle çözümleyebilecek veya hazmedebilecek ego gücü olmadığı için, vakti gelince yeniden açmak üzere insan bunları bilinçdışına hapseder.
Evlenmek çoğu zaman bu travmaları çözümleyebilecek kişinin bulunduğu anlamına gelir. Bu nedenle evlilik, bilinçdışı travmaların çözümlenmek için tekrar yaşanması, yalnızlığın paylaşılması ve yarımlığın tamamlanması için uygun bir ortam yaratır. Sevgi, saygı, güven, yakınlık, mahremiyet ve cinsellik eşleri bir arada tutan, evliliği yürümesine yardımcı olan çok önemli unsurlar… Olgun sevgi, koşulsuz oluyor ve eşlerin birbirine dikkat, kabul, takdir, şefkat sunması ve kendileri olmakta özgürlük tanıması üzerinde yükselebiliyor. Bunlar sağlandığında evlilik; çocukluk yaralarının kanatıldığı bir arenaya değil, bu yaralara merhem olunabilen kutsal bir ilişkiye dönüşebiliyor. Bu nedenle evlilik çok önemli bir kurum, işlerden arta kalan zamanlarda idare edilebilecek bir kurum değil…
Annelik ve babalık part-time, Kadınlık ve erkeklik full-time bir iştir...
Evliyken eşe sevgili olabilmek, eşle flörte devam edebilmek gibi konular toplumun vurgulamadığı ince konular… Özellikle kadın, doğum yaparak artık anne haline geldiğinde birçok davranışına bir anaçlık hali hâkim olmaya başlıyor. Kadın artık sadece çocukları için değil, kocası için de koruyucu, kollayıcı yanı ağır basan kişi durumuna geliyor. Kocasını da çoğu zaman ihtiyaçları karşılanması gereken bir çocuk olarak görüyor. Zamanla seks hayatlarında sorunlar yaşanmaya başlandığı için, eşi kendine bağlı tutma isteği, terk edilme korkuları, kendine güvensizlik duyguları gibi olumsuz duygular da bu tabloya ekleniyor. Eşleriyle ilişkilerinde ebeveyn-çocuk ilişkisi yaşayan, kendini ilişkinin niteliğinden ziyade niceliğine odaklayan kadınların cinsel yaşamlarında olumsuzluklar görülmesi olağan bir durum… Erkek tüm ihtiyaçlarını karşılayan ve anne rolünü üstlenmiş kadın karşısında çaresizlik hissediyor, hem cinsel anlamda hem de yaşam boyutunda böyle bir kadından uzaklaşabiliyor. Bu durumda, çok yanlış bir şekilde, erkekler kendilerini yeniden bir erkek gibi hissettirebilecek başka bir kadına yönelebiliyorlar. Oysa bunu önlemek çiftin elinde… Çünkü evlilik birlikte uyum ve dengenin esas olduğu tangoya benzer… Evliliğin sağlıklı ve mutlu devam edebilmesi için ebeveyn-çocuk ilişkisinden kaçınmak, cinsel tutkuyu devam ettirebilmek için reddedilmeyi göze alarak cinsel arzu ve istekleri paylaşmak ve evliliğin sorumluluklarını dengelemek gerekiyor. Ayrıca unutulmaması gereken en önemli konulardan biri, anneliğin ve babalığın part-time, kadınlığın ve erkekliğin ise full-time bir iş olduğudur.
Paylaş