Paylaş
Okulların açılması ile birlikte, çocuğu okula başlayacak anne babaların kafaları “Çocuğumu cinsel istismardan nasıl korurum ve çocuğumun istismara uğradığını nasıl anlayabilirim?” sorularıyla karışmaya başladı.
Cinsel istismara uğraya çocuk ailesiyle birlikte yardım almalıdır
Cinsel istismardan söz edebilmek için cinsel birleşme olması şart değildir. Bir yetişkinin cinsel haz duymak amacıyla çocuğun cinsel organlarını veya bedenini okşaması, tecavüz etmesi, teşhircilik yapması, çocuğu pornografi aracı olarak kullanması şeklinde her türlü cinsel davranım cinsel istismardır.
Cinsel istismar, toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren sosyal bir hastalıktır. Genellikle evden kaçan, ailesinden yeterli ilgi ve sevgiyi görmeyen veya ailesinden uzakta olan çocukların başına geldiği gibi yanlış bir inanç hakim olsa da her çocuk cinsel istismara maruz kalabilir. İçeriği ne olursa olsun cinsel istismar, çocuk için travmatik bir deneyimdir ve hiçbir çocuk psikolojik açıdan cinsel istismarla başa çıkabilmeye hazır değildir. Tek bir sefer bile olsa cinsel istismar çocuğun ruhsal ve fiziksel sağlığı açısından zarar vericidir.
Çocuklara cinsel istismarda bulunan kişiler veya yerler olarak çoğunlukla onları şekerle kandırmaya çalışan yabancılar ya da ıssız yerler, karanlık yerler, boş inşaatlar düşünülse de evde veya okulda, çocuğun tanıdığı, güvendiği, hatta sevdiği aile içinden veya dışından birinin istismarına uğramasına daha sık rastlanır. Çocukların gelecekteki yaşantılarını da derinden etkileyecek bu olumsuz deneyimler, bazen gizli kalarak yıllar boyu sürebilir ve bıraktığı hasarlar çok daha ağır olabilir. İstismarın çocuk üzerinde bıraktığı olumsuz etkileri, farklı unsurlar belirler. Bunlar; cinsel istismarın şekli, sıklığı, çocuğun istismar edilmeye ne şekilde zorlandığı, istismara maruz kalınan yaş, açığa çıkarılan cinsel istismara karşı anne-babasının tepkisi, mağdurun kişisel özellikleri ve hayatındaki dengeleyici unsurlardır.
Çocuğa yönelik cinsel istismar saptanması en zor olan olgulardır. Çünkü çoğu zaman cinsel istismarın fiziksel belirtileri yoktur. Cinsel istismara uğramış çocuklarda; cinsellik veya seks konularına anormal ilgi gösterme veya tamamen ilgisiz kalma, uyku sorunları veya kabus görme, depresyon veya aile fertlerinden veya arkadaşlarından uzaklaşma, vücutlarının kirli olduğu veya cinsel organ bölgesinde bir sorun olduğu gibi düşüncelere sahip olma, okula gitmeyi istememe, normalin dışında yaramazlık yapma, söz dinlememe, cinsel istismarı andıran oyunlar oynama, anormal bir şekilde agresif olma gibi belirtilerle görülebilmektedir. Çocuğun yaşamında ani olarak bu değişiklikleri gören ebeveynlerin daha dikkatli olmaları ve bu değişiklikleri tanımlamaya çalışmaları gerekmektedir. Çünkü çocuklar çoğu zaman kendilerine inanılmayacak duygusuyla veya utanç duygularından dolayı başlarına gelenleri ailelerine anlatmamaktadırlar. Bu noktada ailelerin çocuklarında var olan ani değişiklikleri merak etmeleri ve nedenlerini araştırmaları gerekir, çocuklarını dinlemeleri ve inanmaları oldukça önemlidir. Bu olayı basite indirgemek ve üstünü örtmeye çalışmak, “Nasıl olsa küçük, unutur” ya da “Sadece dokunmuş” gibi basite indirgeyici davranımlarda bulunmak çocuğun ana baba tarafından önemsenmediği, sevilmediği hissine kapılmasına ve güven, saygı, sevgi kavramlarının zedelenmesine sebebiyet vereceği için çok yanlıştır. Ayrıca çoğu aile bu noktada çocuğuna yüklenebilmekte “Senin orada ne işin vardı, gitmeseydin” gibi cümleler kurmakta; kendi suçluluk duygularını çocuğuna yansıtmaktadır.
Unutulmamalıdır ki ne kendileri ne de çocukları suçludur. Suçlu olan bu istismarı yapandır. Aileler sessiz kalırsa bu davranışın tekrarına neden olabilecekleri için mutlaka suçluyu tespit ettirmeli ve cezai işleme tabii tutmalıdırlar, çocuğun yardım alması için destekleyici olmalıdırlar. Aslında çocuk istismarlarında travmaya uğrayan sadece çocuk değildir. Aileler de en az çocuklar kadar travmaya maruz kalmaktadır. Bu doğrultuda aile ve çocuğun birlikte yardım alması gerekmektedir. Ancak ülkemizde böyle bir travmaya maruz kalan aileler yeterli psikolojik ve sosyal desteği alamamaktadırlar. Bu da istismar sonrası travmanın devam etmesine ve giderek kronikleşmesine yol açmaktadır. Bu doğrultuda devlete düşen görev ise rehabilitasyon hizmetlerini arttırarak bu aile ve çocuklara sahip çıkmasıdır.
Paylaş