Paylaş
Yaşanan çevre, dini ve kültürel, çevresel ve psikolojik fonksiyonlar hatta genler çapkınlık için sebep gösterilebiliyor ama yakın ilişkilerde beyin fonksiyonları da büyük rol oynuyor ve çapkınlığın bir beyin hastalığı olabileceğini söylüyor. “Çapkınlık” tabiri, neredeyse altı bin yıl önce Bronz çağında yaşamış olan Uruk Kralı Gılgamış’a kadar dayanıyor. Efsaneye göre evli bekar, genç yaşlı demeden tüm kadınları ayartan Gılgamış, hiç kimseyi kız oğlan kız bırakmıyormuş. Daha da önemlisi, Gılgamış çapkınlık yaparken, kendine hâkim olamadığını hep dile getirirmiş ama nafile, bu tutumu o çağlarda bile herkesi canından bezdirirmiş… Asırlar öncesinde kendini gösteren “çapkınlık dürtüsü”, anlaşıldığı üzere bir “doyumsuzluk” biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Sevilen ve arzulanan kişinin varlığının doygunluk sağlamasının aksine, kadın ya da erkeğin ilgilendiği kişinin hemen arkasından, yeni arayışlara başlamasında “doyumsuzluk” yani “çapkınlık” söz konusu olabiliyor. Çapkınlık, kişinin kendi benlik duygusunu yüceltmek için kullandığı en önemli araçların başında geliyor. Dolayısıyla, çapkınların sorunu kendi benlik duygularıyla ilgili olduğundan bir beyin hastalığı olarak algılanıyor
Binlerce yıl önce yaşanmış hikâyelere ve günümüz çift ilişkilerine baktığımızda, kadın ya da erkek tüm bireylerin evlilik kararlarının, tek eşliliği ya da aldatmayı seçmelerinin temelinde yatan sebebin sosyal gelenekler olmadığı net bir şekilde görülebiliyor. Dolayısıyla, insanların karşı cins tercihleri ve bu tercihlere olan bağlılıkları, karar verme merkezi olan beyin ve duyguları etkileyen hormonlarla alakalı olabiliyor. Düşünme, yargılama, irade, istek, arzu gibi pek çok duygu ve dürtüleri tetikleyen, dizginleyen ve davranış biçimlerini belirleyen beyin merkezleri var. Beynin bazı merkezlerinde yer alan adrenalin, fenilatilamin, vazopressin, noradrenalin, serotonin, dopamin, oksitosin, östrojen, progesteron, testesteron gibi çok özel hormonların içgüdüsel davranışları (annelik ve babalık gibi) tetiklediği gibi ödül beklentisiyle yapılan keşifleri, bağımlılık yaratan sevk verici madde ya da cinsel dürtüleri etkilediği biliniyor. Dolayısıyla salgılanan bazı hormonlar bağımlılık ve şiddetli istek yaratırken, bazı beyin merkezleri baştan çıkarıcı olaylara karşı uyaran hormonların salgılanmasını artırabiliyor, baştan çıkarıcı olaylara karşı daha kolay ve keskin bir şekilde odaklanılmasını kolaylaştırabiliyor. Hatta bazı beyin bölgelerinin ve beyin reseptörlerinin normal bir şekilde çalışmaması hem kadın hem de erkekte sadakatsizlik, aldatma ve çapkınlık faaliyetlerini artırıyor. Dolayısıyla dengesiz çalışan bir beyin, bireyin kişisel hayatını etkileyeceği gibi sosyal çevresini ve ikili ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyebiliyor.
Aşkın ve seksin kimyasal yönü incelendiğinde, insanları evlilik ve tek eşliliğe iten olayın sadece sosyal gelenekler olmadığı görülüyor. Sadakatin ve tek eşliliğin temelinde, dışarıdan fark edilemeyen kimyasal ve hormonsal bir karışımın rolü olabiliyor. Sonuçta kulağa ilginç gelse de düzenli aile yaşamı ve seviyeli beraberlikler için bazı hormon reseptörlerinin dengeli ve iyi çalışması gerekiyor. Yani aldatmada bazen erkeklerin de kadınların da suçu olmayabiliyor, aldatma, beyinlerindeki reseptörlerin kabahati olabiliyor. Bu nedenle yakın ilişkilerdeki aşkın, şehvetin, sadakatin, sevginin ve cinsel dürtülerin yoğunluğunu belirleyen bazı hormonlar, partnerler arasındaki tutku, şefkat, empati, sevgi, mutluluk ve bağlanma sağlayan en önemli moleküller olarak biliniyor. Bağımlılık ve şiddetli istek yaratan hormonların beyinde ve vücutta artış göstermesinin önüne geçilebilmesi için cinsel davranışlara doğru, destekleyici yanıtlar verilmesi ve ödüllendirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde, çapkınlığı artıran ve sadakati önleyen kimyasallar beyinde artmaya başlayabiliyor ve kişiyi yeni fırsatlar aramaya teşvik edebiliyor. Diğer bir değişle, karşı cinsin cinsel dürtülerini reddetmek aldatma, aldatılma, çapkınlık ve sadakatsizlik gibi davranış biçimlerini gerçekleştirmeye iten hormonları aktive edeceğinden, kişinin dikkatinin değişmesine ve ikili ilişkilerdeki bağlarının kopmasına neden olabiliyor. Unutulmamalıdır ki, davranışları yöneten insan beyni her şeye kolaylıkla uyum sağlayabiliyor.
Paylaş