Paylaş
Sevgili dostlarım,
Bayram; ramazan boyunca sahur ve iftar arasında yemeden, içmeden ve her türlü istek ve arzularından arınan kişinin, orucun bitimiyle sevince ve vaat edilen mükâfata kavuştuğu, normalde olduğundan çok daha şık giyindiği ve manen huzur bulduğu günlerdir. Bayramlar, dargınlıkların unutulduğu, insanların barıştığı, kardeşçe kucaklaştığı, milli ve dini duyguların, inançların, örf ve adetlerin uygulandığı bir toplumda millet olma şuurunun şekillendiği, kuvvetlendiği çok özel zamanlardır. Ramazan ayı, insanları birbiriyle yakınlaştıran, kırgınlıkları bitiren, insanların yüzünü güldüren, gelenekleriyle yaşayan mübarek bir aydır. Ancak hem güzel yurdumuzda hem de dünyada meydana gelen acı olaylar sonucunda, birçok insan yaralandı, sakatlandı ve hayatını kaybetti. Pek çok insan ise bir yakınını ya da ailesini kaybederek ortada kaldı… Yüreklerin yaralı, kulakların sağır ve havanın kurşun gibi ağır olduğu, harflerin tutuştuğu, kelimelerin eridiği, dinleyecek ve anlayacak kulakların sağır olduğu zor zamanlardan geçiyoruz. Bu nedenle, anlatılması gereken doğruların duyurulması için bağırmalı, yapılacak doğru işler için çağırmalıyız. Her şeye rağmen sağduyu ve höşgörüye, birlik ve beraberliğe, farklılıklara ve tercihlere saygı duymaya, inatlaşmadan uzlaşmaya, koşulsuz sevgiye ve saygıya ihtiyacımız olduğunu asla unutmamalıyız. Bu yüzden, Ramazan Bayramı’nı anlam ve önemine uygun olarak kutlamalıyız. Bayram günlerinin kazandırdığı birlik ve dayanışma alışkanlıklarıyla, başta aile hayatımız olmak üzere, tüm yaşamımızda iyiye ve güzele yönelmeli, öfkeden uzak durup, Hz. Muhammed’in şu sözlerini hep hatırlamalıyız: “Hayatta üç şey kişinin özüne zarar verir; ÖFKE, AÇGÖZLÜLÜK ve KİBİR!”
Birlik ve dayanışmanın pekiştiği, insanlarımızı birbirine daha çok yakınlaştıran, günlük kaygı ve sıkıntılardan uzaklaştıran, yardımlaşmaların arttığı, barış, kardeşlik ve hoşgörünün yaşanmasına vesile olan bayramlar, geleceğe olan güvenimizi tazeleyen çok özel günlerdir. Bu nedenle, Ramazan Bayramı’nı sadece kendimiz ve çevremizle yaşamayalım. Şehit ailelerimize ve gazilerimize, yoksullara, öksüz ve yetimlere, düşkün ve yaşlılara, huzurevi sakinlerine, engellilere, sokak çocuklarına, öğrencilere, gurbettekilere, hastalara ve ilgiye muhtaç herkese Ramazan Bayramı’nı yaşamanın ve yaşatmanın küçük bir fırsatını sunalım. Onları görelim, onları anlayalım ve onlarla sevgimizi verelim ve onlarla paylaşacak bir şeyler bulalım. Çünkü bugün Bayram! Mübarek Ramazan Bayramı… Bugün birlik ve beraberliğimizin temel unsurlarından biri olan Ramazan Bayramı’nı hep birlikte karşılamanın mutluluğunun yaşanması gereken bir gün… Bugün tüm insanların birbirlerine daha çok yakınlaşması, neşe ve mutluluk denizinde yüzmesi, dargınlıkların ortadan kalkması, kardeşlik ve dostluk duygularının daha da kuvvetlenmesi gereken bir gün… Bugün sevinç günü, kederleri bir yana bırakıp mutlu olma günü… Bugün HOŞGÖRÜ günü…
Sağlıklı ve erdemli bir insan davranışı olan hoşgörü; tahammül etme, katlanma, başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakma, farklılıklara saygı duyma, çoğunluğun görüş biçimine aykırı düşen görüşlere sabırla ve anlayışla katlanabilme demektir. Ayrıca beşeri münasebetlerin temeli olan hoşgörü; kendini ifade etme hakkına saygı duyma, izin verme, aldırmama ve iyi karşılama anlamlarına da gelir. Evde, trafikte, sokakta, okulda, iş yerinde, hayatın içinde, kısaca insanın olduğu her yerde hoşgörüye ve koşulsuz sevgiye ihtiyaç var… Çünkü hoşgörünün ve sevginin olmadığı yerde çatışma, bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma ve kavga gibi tüm olumsuzluklar yaşanır. Bu nedenle dostluğu ve sevgiyi, geleceği ve hüznü, acıyı ve yalnızlığı paylaştığımız; birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik ve dostluğumuzu en sıcak şekilde hissedebileceğimiz ve hoşgörünün hâkim kılınması gereken Ramazan Bayramı’nın ülkemize huzur ve mutluluk getirmesini dilerim.
Dostluğu, sevgiyi ve geleceği, aşımızı, ekmeğimizi, soframızı, hüznümüzü, acımızı, yalnızlığımızı paylaştığımız, birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik ve dostluğumuzu en sıcak şekilde hissedeceğimiz Ramazan Bayramı, Fatih Sultan Mehmet döneminde “Şeker Bayramı” olarak anılmaya başlanır. Fatih, oruç tutan Yeniçeriler’e iftarlarını açtıktan sonra tatlı ve hurma verilmesini emreder, bu gelenek başlar ve günümüze kadar devam eder. Süreç içinde; başta Yeniçeriler, daha sonra bu tatlıları üreten esnaf ve nihayet halk arasında yayılan bu gelenek, zamanla Ramazan Bayramı'nın Şeker Bayramı olarak anılmasına yol açar. Ayrıca şeker sadece tatlı bir yiyecek olmanın dışında, barışı da simgeler. Yüzyıllar öncesinden bugüne taşınan gelenekte, insanlar barışmak istedikleri ya da kalbini kırdıkları kişilere şeker veya tatlı ikram eder, şekerin dilleri ve sohbeti tatlılaştırdığı farz edilir. İşte bu yüzden bayramlarda herkes birbirine şeker ya da tatlı ikram eder. Şeker alacak gücü olmayanlar da mutlaka şeker niyetine bayramlarda hurma dağıtır.
Değerli halkımızın, kamu görevlilerinin, sivil toplam kuruluşlarının ve değerli basın mensuplarının, kardeşliğin doğduğu ve sevgilerin birleştiği Ramazan Bayramı’nı en içten duygularımla kutlar, dostluk, sevgi ve saygılarımı sunarım.
Paylaş