Paylaş
Anneler günü geleneğinin, Antik Yunanlıların Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başladığı biliniyor. Antik Romalılarda da ilkbahar festivalleri M.Ö. 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibele onuruna kutlanıyordu. ABD'de Anna Jarvis'in kaybettiği kendi annesi için 1908 yılında başlattığı anma günü, 1914 yılında Kongrenin onayıyla Amerika çapında genişlemiş ve zamanla tüm dünyaya yayılmıştı. Çünkü Jarvis annesinin vefatının ardından yaşadığı acıyı atlatamamış, annesinin yerini hiçbir şeyle dolduramamıştı. Her sene annesinin ölüm yıldönümü geldiğinde eşsiz bir acı duymuş ve bunu etrafındakilere de yansıtmıştı. Yine annesinin bir ölüm yıldönümünde yani Mayıs Ayı’nın ikinci Pazar günü, etrafındaki herkesi bir araya getirerek "Bu günün anneler günü olmasını çok istiyorum ve Anneler Günü adıyla her yıl kutlanmasını kabul eder misiniz?" diye sormuş, bu düşüncesi herkes tarafından kabul görmüş ve bu nedenle artık her yıl mayıs ayının ikinci pazar günü anneler günü olarak kutlanmaya başlamıştı. .
“Bizleri doğuran, doyuran, sağlıklı bir şekilde büyüten, evlatları uğruna canını bile hiçe sayan, dünyadaki en iyi ve vefalı” diye başlayan cümleler asla yetmiyor, bir annenin ve anneliğin gerçek değerini anlatmaya… Bir annenin varlığı, en büyüktür aşktır çocuğuna… Çünkü hayatta değerli ve güzel olan şeylerden yüzlerce hatta binlerce olabiliyor, pek çok çiçek, yıldız, gökkuşağı, kardeş, teyze, hala, kuzen, arkadaş hatta can yoldaşı ama dünyada herkesin bir tane annesi oluyor.
Annenin kalbi ve koşulsuz sevgisi her çocuğun okuludur adeta. Bambaşka duygular içeren bu eşsiz okul, ilk andan itibaren çocuğun yaşamında büyük etkilere sahip. Dolayısıyla, anne olmak sadece çocuk doğurmak değil, aynı zamanda onu hayata hazırlamak olarak da biliniyor. Çocukların gelecekte özellikle ruhsal açıdan başarılı ve sağlıklı olabilmeleri için anneleriyle olan iletişimlerinin süreklilik içerisinde dengeli, sevgi dolu ve uyumlu devam edebilmesi gerekiyor. Uzmanlar, kişilik gelişiminin insanın yaşamı boyunca türlü değişimlere açık olduğunu belirtse de, bireyin kişilik yapılanmasının temeli anne karnında başlayıp, çocukluk döneminde atılıyor. Annenin çocuk üzerindeki ilk etkileri hamilelik sürecinde başlayıp, bir hayli önem arz ediyor. Bu nedenle, bir annenin bebeği ile olan iletişimi anne karnında başlıyor. Çünkü işitme duyusu anatomik yapısı sayesinde diğer duyu organlarından daha önce oluşuyor ve bu nedenle “ses işitme ve tepki verme fonksiyonları” yoluyla annenin çocuğunun üzerindeki etkisi bir kat daha artıyor. Annenin ruhsal durumu, yakın, sıcak ve duyarlı sosyal çevrenin varlığı, aile ve eş ilişkileri; çocuğun annesi ve sosyal çevresiyle güvenli bir bağ oluşturmasına ön ayak oluyor. Çocuğun kendini güvende hissetmesi, duygularını doğru duygusal işaretlerle ifade edebilmesi, gerekli becerileri kazanabilmesi, özgüven, öz değer ve öz yetkinliğin oluşumu, toplumsal yeterliliği gibi pek çok psikolojik yapı, özellikle 0-6 yaş çocukluk döneminde, anne-çocuk iletişimiyle gerçekleşiyor. Diğer bir değişle, çocuklar gelecekte anneleri onları ne yaptıysa o oluyorlar, mantığı hayata geçiyor. Dolayısıyla, ilk günden itibaren çocuk ile karşılıklı etkileşimde bulunmak, bakımını, beslenmesini, korunmasını ve sevgi ihtiyaçlarını karşılamak için bir annenin gösterdiği olağanüstü çabaları, sadece anneler gününde hatırlamak yerine, hiç ama hiç unutmamak gerekiyor. İçtenlikle diyebiliriz ki, anne her ailenin güneşidir, bir ailede anne olmazsa, o ailede büyüyen çocuklar gölgede kalmış meyveler gibi olgunlaşamazlar, naçar kalırlar..
Ruhsal gelişim, bilişsel ve sosyal yönleriyle yaşam boyu devam eden bir süreç. Gelişim süreci içinde anneler, çocuklarının, bilişsel ve sosyal alanlarda edindikleri bilgileri içselleştirmelerinde aktif rol oynuyorlar. Bu süreç içinde çocuklar; bağımlılıktan özerkliğe, ben-merkezcilikten paylaşmaya, sabırsızlıktan, isteklerini ertelemeye ve beklemeyi öğrenmeye, tutarsız davranışlardan tutarlılıklara, duyguları ani değişmelerden daha dengeli bir duygu durumuna, düşünceleri ise somut düşünceden soyut ve mantıklı düşünmeye doğru bir gelişim ve değişim gösteriyorlar. Bu süreçte annenin sevgisini dengeli, sürekli ve tutarlı bir biçimde vermesi, en az çocuğun beslenmesi için gerekli olan besin maddeleri kadar önem arz ediyor. Bu nedenle annelerin en 3 yıl çocuklarıyla yakından ilgilenmeleri gerekiyor. Annenin çalışmasının çocuk üzerinde yaratacağı etkilerin olumsuz olmaması için çalışan annelere 3 yıl ücretli izin verilmesi toplum ruh sağlığı için büyük önem taşıyor. Bu nedenle yeni yasal düzenlemelerle annelerin işe başlama zamanları, çalışma saatleri, çalışma düzenleri ve sürelerinin gözden geçirilmesi şart. Ancak unutulmaması gereken en önemli şey, annenin çocuğuna verdiği bakım ve çocuğu ile geçirdiği süre değil, geçirilen sürenin niteliği, annenin duyarlılığı, koşulsuz sevgisi, ilgisi ve cesaretlendirmesi.
Paylaş