Güncelleme Tarihi:
Ekranların yaramaz çocuğu Velet Dada ile bir Mikser röportajı yaptık ki, sormayın. Karnımıza ağrılar girdi gülmekten.
Yatak odanızda, baş ucunuzda ne durur?
Mesela depremden çokça etkilenen bir genç olarak, hiçbir zaman bir fener ve düdük bulunduramadım baş ucumda. Her sallantıda düşünüyorum koymayı ama geçirdiğimiz o üzücü deprem günlerini hatırlattığını düşündüğüm için koyamıyorum bir türlü. Yıllarca kitapların yanındaki bölümde hep kocaman bir kulaklık oldu. Onu takar ve muhakkak yüksek ses müzik dinleyerek onun yoğunluğunda uyurum:) Normalde sessizliği seviyorum ama uykudaki sessizlik rüyamı bozuyor sinir oluyorum:)
En son yaptığınız ev işi nedir?
Hep şikayet edilirdim çok dağınıksın diye. Ufak tefek tüm eşyalarımı çöpümü dahi saklamışım. Geçenlerde odamı baştan aşağı yıktım boşalttım. Bir kamyon çöp attım. Restore ettim. Şimdi sürekli toz alıp kitap ve CD’lerin üstünü siliyorum. Eskiden daha rahatmışım onu fark ettim :)
İlk öpücüğünüzü hatırlıyor musunuz? İlk öpüşmeniz kiminleydi? Ne hissettiniz?
Buvvv… Bu çok düşündürücü oldu ama cidden ilkini hatırlamıyorum. Sürekli ondan başka bir tane daha ilk olduğunu hatırlatıyorum :) Ama şimdi zamanı gelmişken net olarak, hissederek hatırladığım bir ilk olay var bunu anlatmak isterim size.
İlkokulda bir kız arkadaşımla anlaşıp beden dersine çıkmadığımızı biliyorum. Öpüşmekti tek derdimiz. Arkalı önlü oturuyorduk. Hiç unutmam kağıtlara yazarak açıklamıştık bunu. Yüze yüze olsa o kadar net ister miydik bilmiyorum da sınıftakilerden bizi ayıran buydu. Öyle defterlerde yazışarak anlaşmıştık ama işin ilginç tarafı, yalnız kalınca ikimiz de bir türlü öpüşemedik. Belki çocukluktu, çocukça bir masumluk çökmüştü “ küçük insan” halimize ama iyi ki de olmamış. Baksanıza bana bir hatıra kaldı.
Hiç unutamadım bu olayı ölene kadar da unutmam. Eminim öpüşseydik unutulup gidecekti bu olay beynimde. Çünkü gerçekten ilk nasıl, nerede, kiminle olmuştu hatırlamıyorum. Ama ilk öpüşemediğim kızı hatırlıyorum :)
Eğer bir video oyunu karakteri olsaydınız kim ya da nasıl bir karakter olmak istediniz?
Hugo olmak isterdim. Eskiden telefonla TRT’ye bağlanan çocuklara kazansınlar diye torpil yapardım kesin. Çünkü Tolga Abi’den bu yüzden nefret edenleri gördük :)
Asla tanışmak istemediğiniz bir ünlü?
Hahaha… Ümit Sayın’ın aşk şarkıları bana hep uğursuzluk getirmiştir. O yüzden asla tanışmak istemem kendisiyle :)
En son arabada kız arkadaşımla dinliyordum, sonra güm diye bir kapı sesi duydum. Bir şey var o şarkılarda. Çok ilginçi lanetli gibidir. Ben de “Aman!” diyorum, “Ümit Sayın şarkıları yanaşmasın!” Bir de tabi Arto diye bir şey var bu memlekette. Sırf bu tipler yüzünden şan ve şöhretten korkar insan. Sıfır ses ve icra ettikleri belirsizlik, neyse ki son zamanlarda görmüyoruz bu tarz kabusları :)
Sizinle dalga geçilmesini istemediğiniz için izlediğiniz halde kimseye söylemediğiniz bir film?
Kimseye söyleyemeyeceğim bir filmi izlemem. Belki izlesem de söylemem ama öyle bir film izlemedim henüz :) Özellikle izlediğim tüm filmleri anlatmayı çok severim.
Evde gizli gizli şarkılarını dinlediğiniz müzisyen?
Biliyor musunuz çok ilginçtir ben zaten çokça sevdiğim birçok şarkıyı ve müzisyeni evde gizli gizli dinlerim. En sevmediğim şeylerden biridir benim için özel olan müzikleri paylaşmak. Çünkü o keyfi benden başkası da paylaşsın, tatsın istemem. Çok bencilim yani bu konuda biliyorum. Gizli gizli Poulenc dinliyorum, gizli gizli Ahmet Kaya, gizli gizli Mark Sandman…
Bazen çok gizli olmasa da Türkiye’nin gerçeği İbrahim Tatlıses türküleri :) Zaten bir müzisyen özelse her kişye ayrı ayrı özel duygular barındırmasından kaynaklanır bu özelliği. O yüzden gizli gizli dinlemek o müziğin de müzisyenin de anlamını çıkartır ortaya. Yoksa gizli olmayan birlikte söylediğimiz şarkılar tüm kitlelerin ortak noktasında anlaştığımız duygulardır. Tek başınıza gizlice dinleseniz de o tadı yakalayamazsınız.
Bir clup müziğinde de herkes bağırıp çağırır çünkü herkesin ortak noktası oraya gelip bağırıp çağırmaktır ama düşünsenize o tarz müziği ve müzisyeni evde gizli gizli dinliyorsunuz nasıl bağırıp çağıracaksınız? “Deli ya bu!” derler ama toplu halde bağırınca sadece çılgın bir grupmuş gibi gözükürsünüz :)
Birisiyle bir gece geçireceksiniz ama sabah kalktığınızda her şey sıfırlanacak, hiç yaşanmamış olacak. Yani rahat olabilirsiniz. O biri kim olurdu?
Her şey sıfırlanacaksa yaşamayayım daha iyi ya! Yani yaşanmamış bir şey gibi olacak. O kişide kullanmak istemem bu kredimi :) Ama mesela şu henüz daha olmadı ama eğer olur da ileride başıma gelirse çok istediğim halde başkasıyla evlenen birisiyle karşılaşırsam ki, evlilik falan çok uzak bana, işte onunla evlenmeden önce muhakkak bir gece geçirmek isterim. Nasıl olsa her şey sıfırlanacak rahatım :)
Geçmişte yaşadığınız bir şeyi değiştirebilme şansınız olsaydı neyi değiştirirdiniz?
Bu bir gerçektir herkesin hayatında o kadar çok vardır ki, değiştirmek istediği şey. Ki daha çocuk yaşlarda hep derlerdi “Hayat ahlarla vahlarla keşkelerle geçiyor, sakın bunu söyletmeyin kendinize” diye ama o zamanlar çok yaşlı nasihati gibi gelirdi. Bunu daha sonra anladım; insanoğlu katil olan zamanın farkına bir türlü varamıyor. Bu yüzden tüm insanlar katil bir saat gibiyiz. Geçirdiğimiz boş zamandan tutun, yaptığımız tüm keşkelerde de bir önceki dakikanın, saniyenin katili oluyoruz. Bunu yaptıktan sonra fark ediyorsunuz.
Hayatınız zamanın geçmesiyle şekillendikçe, hayatta aldığınız yol çoğaldıkça dönüp geriye bakıp “Şunu da şöyle değiştirseydim” diye dedikleriniz çoğalıyor maalesef ki! O yüzden “Olmuşa ve ölmüşe çare yok” sözü çok gerçektir.
Mesela en basitinden, geriye bakıp fazla değil son iki üç haftadan yaşadığım bir şeyleri değiştirebilseydim, muhtemelen Ayşen Gruda’nın yayına telefonla bağlanması olayını değiştirmek isterdim :) Ayşen Abla Türk sinemasının ve tiyatromuzun çok önemli bir oyuncusudur. Bu herkesin bildiği bir gerçek hatta ismini ve soy ismini bu ülkede yaşayan herkes muhakkak bir kerede olsa görmüştür.
Ayşen Abla geçenlerde telefonla yayınımıza bağlandığında rejiden bir arkadaşımız Ayşen Abla'nın soyadını “Guruda” olarak yazmış ekrana. Halbuki doğrusu “Gruda” ve bunu ekranda görünce Ayşen Abla'dan babamdan duymadığım azarı işittim. Onun da biraz anlayışlı olması gerekirdi ama haklıydı. Tabii ki, bu konuda rejideki arkadaşımızı da suçlamıyorum ama düşünsenize sonuçta tömeti üstüme kaldı olayın. Halbuki bunu değiştirebilmiş olsaydım, o sırada gider rejiye o KJ’yi değiştirirdim ama imkansızdı, yayını bırakamazdım. Herkes stüdyodan kaçtığımı düşünürdü, ben gidene kadar rejiye yayını keserlerdi :) Ve tabii bir olay daha var; bunun üstüne Ayşen Abla ile telefonla bağlantıyı sağlayan arkadaş, beş on dakika hatta bekletince (Ayşen Abla da gecenin o saati evinde keyifle oturuyor tabi) “Siz beni neden hemen almıyorsunuz yayına, beni nasıl bekletirsiniz!” diye bağrınca tüm kabak salatasını şekerli bir şekilde ben yemiş oldum.
Gazetede de çıkınca bu haber, unutamadığım ve geriye dönüp düzeltemediğim bir anı olarak kaldı. Halbuki değiştirmek isterdim. Bu ülkenin değerlerine eşek gibi sahip çıkmam gerektiğini bilen bir genç olarak, Ayşen Gruda’dan tokat yiyen bir velet olarak kaldım. Ama tatlıya bağladık sonra :)
Bir gece uyandınız, baş ucunuzda ak sakallı, nur yüzlü bir dede elinde asasıyla size bakıyor. İlk tepkiniz ve sözleriniz ne olur?
Uyandığımı bildiğim için sorun yok. Amca asalı olur, asasız olur, o an ne yaptığına bağlı. Gecenin o saati elinde asayla ne yapar ki bir amca baş ucumda? Ben asayı hemen kafama geçirmeden “Buyur amca, kime bakmıştın? Sorunun ne senin hey moruk!” diye dürterdim amcayı :) Amcanın ne amaçlı baş ucumda olduğuna bağlı yani. Deli mi divane mi baş ucuma dikilmiş? Hem o elindeki asa ne yahu! O çok eski zamanlardan kalma bir şey değil mi? Şimdiki dedelerde baston var. Eğer bu elinde asayla geldiyse, geldiği zamana gönderirdim onu kesin :)
Eğer bir haftalığına birisiyle yer değiştirebilseniz, kiminle yer değiştirmek isterdiniz?
Morukluğumla yer değiştirmek isterdim. Çünkü bilmiyorum nasıl yaşlanacağımı ya da yaşlanmadan ölecek miyim ama yaşlı, sakalları ağırmış, teni artık kırışmış o halimle şimdiden bir haftalığına yer değiştirmek isterdim. Ve acilen dönüp gençliğime “Hey genç! Keyfine bak, beni ve buraları düşünerek yaşama” derdim. Şimdiki ben şimdiki bana söz dinletemiyor :)
En fazla üç cümle kurarak üç yaşındaki yeğeninize Allah’ı anlatmanız gerekse… Hadi bakalım anlatın...
Kendi içinde olan. Varlığın ve yokluğun. İnancın kadar bağışlandığın.
Diyelim ki, Hollywood deli bir para harcayıp hayatınızı filme çekecek. Başrolü kimin oynayacağına da siz karar vereceksiniz, kimi seçersiniz?
Tazmanya canavarını seçerdim. Hayatımı oynasın sonra film boyunca dünyadaki her şeyi yesin isterdim. Hatta filmin sonunda bu filmi de yesin, film öyle bitsin. Hahahahha…
İzleyenleri de yiyecek ama :) Nasıl olsa hayatımı çekiyorlar. Deli gibi para harcanmış. Ben öyle ardımda bir şey bırakmak istemem. Filmimdeki başrol oyuncusu da böyle olmalı. Yesin dünyayı da bitsin her şey :)
Bir gazetenin ana sayfasına haber olacaksınız. Başlıkta ne yazsın istersiniz?
Atatürk’le Dolmabahçe de kahve içip sohbet ettiler…Haberin detayları için 2.sayfayı açınız.
Kesinlikle tüm sayfalarda bu günden Atatürk’e ispiyonladıklarımı yazarlardı. Bir cümle ile de Mustafa Kemal’den bu güne ispiyonlayamadıklarım yazardı. O da şu ki: “Sakın kurtarıcı bekleme yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım.”
İmza M.Kemal ATATÜRK
Eğer bir hayvan olsaydınız, hangi hayvan olmak isterdiniz ve neden?
Leylek olmak isterdim. Kuştan öte, daha detaycı bir hayvan bu. Leylekler gibi her bahar döneminde 20.000 kilometre yol kat edip göçüp, amansızca gezip tozmak isterdim. Özgürlüğün tadını leylek olarak çıkarmak çok ilginç olacaktır. Hem bakardım dünyaya, kimler getiriliyormuş. Hani adı yeryüzünde Hitler gibi yüzyıllar boyu anılanlardansa bir iki tur attırır, geri götürürdüm fazla kalıcı olmasınlar insanlık üstünde belli belirsiz etkiler bırakmasınlar diye :) Harbiden leylek olmak isterdim.
Eğer kim olduğunuza dair hiçbir fikrimiz olmasaydı, kendinizi hangi üç kelimeyle tanımlardınız?
Bu gün için “Velet Dada İrfan”. Yarın için cidden bu üç kelimeden başka bir fikrim yok :)
Bugün en son kimi aradınız ya da mesaj çektiniz?
Daha henüz kimseyi aramadım, mesaj da çekmedim ama birazdan Mehtap Erel’i arayacağım “Röportaj nasıl olmuş?” diyeceğim :)
Eğer bir süper kahraman olsaydınız, süper gücünüz ne olurdu?
Kodu mu oturtmak olurdu ama öyle bir yumrukla kafa göz dağıtmak, kan çıkartmak değil. Harbiden böyle kodum mu oturtmak isterdim. Yani böyle bir koyacağım, oturacak laf dinleyecek :)
Akşam saat 23:00'den sonra ne yaparsınız?
Çok özel şeyler :) Bilmem değişiyor gününe göre. Bazen programlara hazırlık, bazen ertesi gün ne varsa ona hazırlık. Bazen de dediğim gibi özel şeyler, bilemedim o gün ne olacaksa artık.
Bir hemcinsinizle romantik bir randevuya çıkmak zorundasınız. Kimi seçersiniz?
Ajdar’ı seçerdim :) Geldi bizim programa sinirli halini gördüm, mutlu halini gördüm ama romantik halini hiç görmedim. Kesinlikle Ajdar… O gece filme bile çekilir “Ajdar!la Dapdar” ya da “Ajdar’la Hardalla” diye hahaha…
Şu anda giydiğiniz iç çamaşırınız ne renk? Biraz tarif eder misiniz?
Arkadaşım siyah üstüne yapışandan al, daha seksi demişti aldım. Yıllardır onu giyiyorum, çok güzel yapıştı üstüme çıkmıyor :)
Röportaj: Mehtap Erel
Sayın Velet Dada'ya değerli paylaşımlarından dolayı teşekkür ederiz.