Güncelleme Tarihi:
Birkaç gündür, Cumhuriyetimizin 100'üncü yıl kutlamaları kapsamında yapılan okul gösterisi öncesinde öğretmeni tarafından gruptan ayrılarak, kenara çekilen ve gösteri boyunca kenarda arkadaşlarını izleyen çocuğun videosunu konuşuyoruz.
Bu videonun ardından provalar esnasında çekilen ve aynı çocuğun dans eden arkadaşlarını arka sıralardan izlediği bir video daha ortaya çıktı.
Görüntüler, çocuğun sınıfta sürekli bu tarz etkinliklerde ötekileştirildiğini düşündürdüğü için, sınıfın öğretmeni sosyal medyada tepkilerin hedefi oldu. Öte yandan özel öğrenme güçlüğü olduğu iddia edilen çocuğun o anda gösterilere katılmak istememiş olabileceği yorumları da yapıldı.
Afyonkarahisar'da yaşanan olayla ilgili olarak İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından inceleme başlatıldı. Şimdi tüm Türkiye, olayın iç yüzünü ve o gün gerçekten neler yaşandığını, çocuğun daha önceden bu tarz bir ayrımcılığa maruz kalıp kalmadığını öğrenebilmek için sürecin sonuçlanmasını bekliyor.
Afyonkarahisar Türk Eğitim-Sen'den öğretmene destek açıklaması geldi. Açıklamada kurumun "Özel durumu olan bir öğrenci, o anda gösterilere katılmak istememiş olabilir mi? Veli daha önce çocuğunun görev almasını istememiş, öğrenci çalışmalara katılmamış olabilir mi?" soruları sorulmadan öğretmene saldırılmasına müsaade etmeyeceği, Milli Eğitim Müdürlüğü’nün konuyu inceleyip gerekirse soruşturma açıp gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayacağı belirtildi.
Biz de bu olaydan yola çıktık ve ‘Bir Sorudan Fazlası’ serimizde hem çocukken öğretmenleri tarafından benzer muamelelere maruz kalan kişilerle konuştuk hem de uzmanlarla bu konuyu enine boyuna masaya yatırdık.
***
‘OKUL GÖSTERİLERİNDE HEP ARKA TARAFLARA İTİLDİM’
Deniz N. (43)
O videodaki çocuğun psikolojisini o kadar iyi anlıyorum ki… Sorunu her ne olursa olsun o bir çocuk. Kendini bir köşeye atılmış ve dışlanmış hissettiği, bakışlarından, ellerini önüne koyup olanı biteni sakince izlemesinden belli. Belli ki öğretmeninin istediği hareketleri yapmamış, belki de istemiş yapamamış ama çözümü bu olmamalıydı bence.
O videoyu gördüğümde benim de her milli bayramda yaşadığım durum aklıma geldi ve gözlerimden yaşlar boşaldı.
Ergenlik döneminde hep arkadaşlarıma kıyasla uzun boylu ve hafif kiloluydum. Beden eğitimi öğretmenimiz kiloya takıntılıydı. Bunu da hiç çekinmeden dile getirirdi. Herkesin içinde 'Böyle yersen bu hareketleri yapamazsın işte, abur cubur yeme’ derdi. Yani direkt yüzüme ‘Sen şişkosun’ demezdi ama demekten beter ederdi.
Önceleri o kadar umursamıyordum aslında ama milli bayramlarda hazırlanan gösterilerde beni hep bir yerlere saklamaya, arka sıralara atmaya çalıştığını fark edince adeta yıkıldım.
Normalde uzun boylular arkada kısa boylular daha önde olur. Öğretmenimiz her gösteri öncesi önce 'Boy sırasına göre dizilin' derdi. Boy sırasında ben en önde olurdum ama sonra onu sağa, onu sola, ötekini öne çekerdi ve bir anda ben kendimi en arkalarda bulurdum. Sonradan anladım ki fiziği güzel kızları ön tarafa koyuyor, kilo durumuna göre diğerlerini aralara serpiştiriyordu. Onun yüzünden kendimi hep çok kilolu ve çirkin hissettim. Derslerim çok iyiydi, sınıfın en çalışkanlarındandım, tüm öğretmenlerin gözdesiydim ama bir türlü beden eğitimi öğretmeninden geçer not alamıyordum anlayacağınız.
Liseye geçtim, orada da 19 Mayıs gösterileri olacak ve ben yine arka taraflara itilecektim. O yüzden bu gösterilere katılmamak için okulun bando takımına yazıldım, bandoda güçlü kuvvetli bir şekilde trampet çalacaktım. Sorunu çözmüştüm. Aslında artık kilolu da değildim ama beden öğretmenim psikolojimi öyle bir bozmuştu ki buna bir türlü inanmıyordum.
Sonra o dönemlerde pek de moda olmayan diyetlerden yapmaya başladım. Bazı günler sadece bir kâse yoğurt, bir elma yiyor ve su içiyordum. Sonunda tam da o beni bir türlü beğenip vitrinine koyamayan öğretmenin beğeneceği kıvama gelmiştim ama artık çocuk değildim ve milli bayram törenleri de bitmişti.
Bana sorarsanız çocuk psikolojisinden anlamayan ya da bunu önemsemeyen öğretmenler bu mesleği yapmamalı. Öğretmenleri adaylarını böyle testlerden de geçirseler keşke. Öğretmenlik çok kutsal bir meslek, o yüzden herkes yapmamalı.
‘NE YAPARSAM YAPAYIM BİR TÜRLÜ FAVORİ ÖĞRENCİSİ OLAMADIM’
Yasemin Y. (30)
Ben ilkokul öğretmenimi o kadar seviyordum ki ona tapıyordum resmen. Onun her dediği kuraldı benim için. Gözüne girmek için derslerimi hiç ihmal etmez favori öğrencisi olmak için her şeyi yapardım ama hiçbir zaman en kıymetli öğrencisi olamadım.
Sınıfın en çalışkanlarından değildim, ne kadar istesem olamıyordum ama haylaz da değildim, çok saygılıydım ve onu çok seviyordum. Ama bunlar hiç önemli değildi… Özellikle öğretmen çocuklarını çok severdi, çok çalışkan olmasalar bile onlara farklı davranıyordu.
Bizim zamanımızda Öğretmenler Günü'nde öyle pahalı hediyeler alınmazdı, zaten öğretmenler de kabul etmezdi ama ben öğretmenime bir hediye vermek istiyordum. Bizim evin arka tarafında çok güzel bahçesi olan bir komşumuz vardı. Ona gidip Öğretmenler Günü için öğretmenime çiçek vermek istediğimi söyledim ve birkaç çiçek toplamak için izin istedim. O da bana istediğim kadar toplayabileceğimi söyledi.
Elimdeki makasla biraz sümbül, nergis, biraz da küpe çiçeği kestim. Sonra eve gidip çiçeklerin saplarını 29 Ekim süslemelerinden kalan kırmızı krapon kâğıdı ile sardım. Öğretmenim hediyemi çok beğenecek diye o kadar mutluydum ki güle oynaya okula gittim. Öğretmenimiz sınıfa gelmeden önce masasına özenle topladığım çiçekleri koydum. Tahtaya da ‘Öğretmenler Gününüz kutlu olsun’ yazdım.
Sınıfa girdi, masasına oturdu ve çiçekleri görünce yüzüne gülümseme yerleşecek sandığım adamın kaşları çatıldı. Birden 'Bu çiçekleri kim koydu buraya?' diye bağırmaya başladı. Ben neden bağırdığını anlayamadım, sanki suç işlenmiş gibi hiddetli bir şekilde bu 'Çiçekleri kim masaya koyduysa tahtaya gelsin' dedi. Ben ürkek ürkek ‘Öğretmenler Günü için size…' diye ağzımda gevelerken sözümü kesti.
“Ben size çiçek koparmanın çok yanlış olduğunu kaç defa söyledim” diye bağırmaya başladı. Neye uğradığımı şaşırdım, ne diyeceğimi bilemedim. Çalışkan öğrencileri yapsa onlara böyle bağırır mıydı? Asla bağırmazdı.
Nedenini bilemiyorum ama ne yapsam sevmiyordu beni, o zaman da bağırmak için bir bahane bulmuştu. Ama beni tahtaya çıkarıp arkadaşlarımın önünde rezil ettiği o günü asla hafızamdan silemiyorum. O gün bu olaydan sonra ne oldu inanın hatırlamıyorum bile, hafızam silmiş olmalı ama eve geldiğimde çok ağladığımı, artık okula gitmek istemediğimi ve öğretmenimden nefret ettiğimi söylediğimi hatırlıyorum. Tabii kimse beni dikkate almadı, ailem öğretmenimle konuşmadı bile.
O gün kopardığım küpe çiçekleri kulağıma küpe oldu, bir daha gerçekten dalından çiçek koparamadım ama bu olay benim psikolojimi çok etkiledi. O zamana kadar da hep öğretmenim öğrencileri arasında ayrım yapıyordu ama bu son olay bende travma yarattı.
Evde de anne babama 'Siz beni sevmiyorsunuz, kardeşlerimi daha çok seviyorsunuz' demeye başladım. Hâlâ da ailemin çocukları arasında ayrım yaptığını düşünüyorum.
Şimdi bir kızım var ve okulda benim yaşadığım şeyleri yaşamasın diye elimden geleni yapıyorum. Öğretmeni ile sürekli iletişim halindeyim. Kızım çok şanslı çünkü onun öğretmeni çok adaletli ve sevecen. Herkese eşit mesafede yaklaşıyor, kimsenin kalbini kırmıyor. Onun sayesinde okulda olan her şeyden haberdarım ama asla gözüm arkada kalmıyor çünkü tüm çocuklara en az benim kadar hassas davrandığını görüyorum, hissediyorum. Çünkü yetişkinlerin önemsemediği minicik detayların miniklerin minik kalbinde onarılması güç yaralar açtığının o da farkında.
***
Peki bu olaya konu olan öğretmenin davranışı hakkında meslektaşları ne diyor?
‘BEN OLSAM ONU BİR ŞEKİLDE BU GÖSTERİYE DAHİL EDERDİM’
Arzu H. (42)
Aslında bu konu hakkında yorum yapmadan önce çok önyargılı olmamak ve öğretmenden bu olayın detayını dinlemek lazım. Özel çocuklarla bu tarz etkinliklerde bazen çok zor zamanlar yaşanabiliyor ve o süreci yönetmek zor olabiliyor. Her şeyi tam anlamıyla planlayıp koordine edemiyorsun.
Belki provalarda çocuk kendi yapmak istemediği için bıraktı ve arka sıralara geçti, belki öğretmenin bu çocuk üzerinde çok emeği var, çok çabaladı, belki sonunda onu ikna etti ve gösteriye katılmasını sağladı ama son anda yapmayacağını söyleyerek kendi çıkmak istedi. Bunların hiçbirini bilmiyoruz. Evet, öğretmen daha farklı bir çözüm bulabilirdi ama o stres ve heyecanla bunu düşünememiş de olabilir.
Ancak işin şu boyutu da var: Eğer öğretmen okul idaresinin ondan beklediği performansı çıkarabilmek adına o baskı ile vicdanını bir kenara bırakıp böyle bir davranış sergilediyse bu çok yanlış. Ne olursa olsun, isterse o gösteri rezil olsun orada öncelik çocuk olmalı.
Kimse sizi yuhlamaz, ayıplamaz. O çocuğun öğretmeniyseniz onu az çok tanıyorsunuzdur. Ben olsam o çocuğa hitap edecek bir yöntem, bir yol bulurdum ve onu bir şekilde bu gösteriye dahil ederdim. Buradaki amaç gösterinin mükemmel çıkarılmasından çok o çocuğun kazanılması olmalıydı.
‘SADECE ÖĞRETMENİN DEĞİL İDARENİN DE SORUMLULUĞU VAR’
Özlem Ş. (43)
Ben sebebi her ne olursa olsun o çocuğun o durumda bırakılmasına anlam veremiyorum ve meslektaşıma hiçbir şekilde hak vermiyorum.
Tabii onu da dinlemek gerekir ama sonuçta o bir öğretmen ve çocuğa bir şekilde başka bir görev vermesi gerekirdi. Çocuk etkinliğe katılmak istemeyebilir, söylenen şeyleri yapmıyor ya da yapamıyor olabilir ama o zaman ona diğerlerinden ayrıştırmadan, kendini iyi hissedeceği bir şekilde yapabileceği başka bir görev verebilirdi. Ailesi ile konuşup töreni onların yanında izlettirebilirdi, çocuğu kendi yanında bile tutsa bundan daha iyi olurdu. Bu arada sadece oradaki öğretmen değil idarenin de bu olayda sorumluluğu var bence. Provalarda hiç kimse bu durumu görmedi mi? Hiçbir öğretmen arkadaşı uyarmadı mı? İnanın videoyu şaşkınlıkla izledim ve bu soruları geçirdim aklımdan.
Benim kaynaştırma programında ileri düzeyde öğrenme güçlüğü olan bir öğrencim vardı. İki yıl boyunca benim öğrencimdi. Evet, öğretmenin işi çok zor oluyor ama onlar bizim çocuklarımız ve her şartta onların menfaatini düşünmek zorundayız.
Bu yıl da sınıfımda öğrenme güçlüğü olan bir çocuğum var. 10 Kasım için çalıştırdığım oratoryoda yer almak istemedi. Ezberi kuvvetli olmadığı için unutuyor ve unutunca çok üzülüyor. Kendisi gelip "Öğretmenim, ben katılmak istemiyorum" dedi. Ben de o günün akşamı ailesini aradım ve durumu anlattım. Ona başka bir görev vereceğimi söyledim ve çok sevindiler.
Şimdi bu öğrencimin görevi gösterinin sonunda Atatürk’ün fotoğrafını tutmak. Bunu ona söylediğimde o kadar gururlandı ki gözlerinde gördüğüm ışıltının bana verdiği huzuru anlatamam. “Senin görevin çok önemli, burası final, fotoğrafı çok güzel taşımalısın, tüm gözler senin üzerinde olacak" diye onu yüreklendirdim. Yani bu videodaki meslektaşımızın da çocuğa böyle yapıcı yaklaşması gerekirdi.
Tabii ki bu mesleği icra ederken hepimiz hatalar yapabiliriz. Bize mesleğe ilk atandığımız yıllarda mesleki eğitim veriliyor. Bu öğretmen arkadaşımız da tekrar o meslek eğitimlerine katılabilir.
‘ÖĞRETMEN İÇİN EMPATİ YAPMAYA ÇALIŞIYORUM AMA BECEREMİYORUM’
Gökhan S. (35)
‘Her Çocuk Özeldir’ filmi benim hayatımda dönüm noktası olmuştur. Bence her öğretmenin hatta tüm öğrencilerin izlemesi gereken harika bir film. Ben de öğretmen bir arkadaşımın tavsiyesi ile izlemiştim ve etkisinden günlerce kurtulamamıştım.
Film öğrenme güçlüğü olan bir çocukla onun hayatına dokunan müthiş bir öğretmenin hikayesini anlatıyor. Filmi seyrettikten sonra ‘O öğretmense ben neyim’ dedim ve aynen filmdeki gibi bir öğretmen olmaya gayret gösterdim.
O günden sonra her çocuğa çok daha farklı yaklaştım. İlla öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklar için değil hepsine daha farklı bakmaya daha başka türlü ilgilenmeye başladım. Öğretmenlik mesleği çok kutsal ama böyle yapıldığında…
Videodaki çocuğa ve öğretmenine gelince… İçim paralandı bu videoyu izleyince, öğretmene aşırı sinirlendim 'Bunu nasıl yapar böyle bir çocuğa' diye kızdım, sonra 'Yargısız infaz yapıyorum' diye kendime de kızdım.
'Filmdeki öğretmen olsa ne yapar eder o çocuğa bir görev verirdi ve filmdeki çocuk gibi yüzüne kocaman bir gülümseme kondururdu' diye düşündüm. Yani o çocuk orada dursaydı, herkes sağa dönerken sola dönseydi de direk gibi dikilmeseydi keşke.
Öğretmen için de empati yapmaya çalışıyorum ama beceremiyorum bir türlü. Sorun tören sırada bir problemden ziyade o güne kadarki hazırlıklarda bazı şeylerin gözden kaçması bence. O güne gelene kadar çocuğu farklı bir görev için hazırlayabilirdi. Çocuğun katılmak istememesi, kendini yetersiz hissetmesi, arkadaşlarından çekinmesi gibi pek çok nedene bağlı olabilir. Öğretmenin bu konuya biraz kafa yorup aile ile eş güdümlü bir şekilde farklı bir çözüm yolu bulması gerekirdi.
***
'VELİ, ÖĞRETMEN VE PSİKOLOG/ÇOCUK PSİKİYATRİSTİ EŞ GÜDÜMLÜ HAREKET ETMELİ'
Bir devlet okulunda psikolojik danışman olarak görev yapan Nermin Kitaplı Aydemir, bu olayda direkt öğretmeni hedef tahtası haline getirmenin çok yanlış olduğunu, olayın öncesinin soruşturulması gerektiğini söyledi ve devam etti:
"Bu çocuğun dikkat eksikliği mi var yoksa disleksi teşhisi mi konmuş? Bu ikisi farklı şeyler, dolayısıyla yaklaşımları da farklı olur. Bu özel durumu için bir tedavi alıyor mu? Okul idaresi ve öğretmen, veliyi bilgilendirmiş mi? Veli bununla ilgili ne yapmış? Tüm bu soruların cevabını bilerek yorum yapmak gerekir.
Bazen şöyle durumlar yaşanabiliyor: Veliye 'Çocuğunuzda dikkat eksikliği var' diyorsunuz ama veli umursamıyor. Böyle özel durumu olan çocukları da bu tarz etkinliklere dahil etmek öğretmen için çok zor olabiliyor ama tabii ki başka çözümler bulunabilir. Buradaki çözüm çocuğu orada yalnız başına bırakmak olmamalıydı. Bunun için mutlaka çözümler bulunabilir."
Böyle durumlarda öğretmenin tedavi edici olmadığının, velinin durumun farkında olup çözüm bulması gerektiğinin altını çizen Aydemir, bu tür olaylarda öğretmenlere çok yüklenildiğini ama velilerin de sorumluluk sahibi olması gerektiğini önemle vurguladı ve ekledi:
“Bahsettiğimiz özel durumlarda bazı çocukların ilaç kullanması gerekiyor ama veli bunu reddedebiliyor. Böyle durumlarda yapılması gereken veli, öğretmen ve psikolog/çocuk psikiyatristi ile eş güdümlü bir şekilde bu çocukların yönlendirilmesidir. Birinden biri eksik olunca süreç sağlıklı ilerlemiyor. Öğretmenlerin bu konuda çok yalnız bırakıldığını düşünüyorum.”
'KUSURSUZLUK FİKRİ ÇOCUĞUN GÖZ ARDI EDİLMESİNE NEDEN OLUYOR'
‘Bu olayda öğretmenin sergilemesi gereken doğru davranış nasıl olmalıydı?’ sorusunu yönelttiğimiz Çocuk Gelişimi Uzmanı ve Öğretim Görevlisi Merve Mercan, şöyle yanıt verdi:
“Öncelikle öğretmenin çocuğu akran grubuna nasıl dahil edeceği ile ilgili çocuğu bir bakıma test ederek en fazla neyi yapabileceğini belirlemesi ve buna göre bir çalışma planlaması ideal olurdu. Zaten bu gibi durumlarda öğrenci-öğretmen etkileşimi sağlıklı gerçekleşmişse öğretmen çocuğun potansiyelini biliyor ve ona göre bir çözüm üretiyor. Ancak bizim tanık olduğumuz tablo bu çözüm yollarından biri değil. Bunun yerine çocuğu gösteri sırasında model alabileceği bir arkadaşının yanına yerleştirerek ve çocuğun gösteri boyunca onu izlemesini sağlayarak sürece dahil olması sağlanabilir, grubun ortasına yerleştirilerek hem yapamadığı hareketlerde kendini kötü hissetmesi önlenebilir hem de izleyiciler tarafından fark edilme olasılığı ortadan kaldırılabilirdi. Hiçbir şey yapamayacağı düşünülüyor ise arka köşede değil daha önde bayrak tutma görevi verilerek çocuğun yine kendisini gösterinin parçası gibi hissetmesi sağlanabilirdi.”
Mercan, bu kademelerdeki öğretmenlerin etkinlikleri mükemmeliyetçi şekilde planlama ve sorunsuz bir gösteri ortaya çıkarma isteklerinin çocukların buradan sağlayacağı kazanımların önüne geçtiğini, kusursuzluk fikri ile sonuçla ilgilendiğinden çocuğun süreçte kazanabileceği becerilerin göz ardı edilebildiğini söyledi.
‘ÖĞRETMENLİK BECERİLERİ HER ŞARTTA DEVREYE GİRMELİ’
‘Ben çocuğu sürece dahil ederek ona mı katkı sağlamalıyım yoksa ailelere, öğretmen arkadaşlarıma ve idari kadroya kusursuz bir gösteri mi sunmalıyım? Öğretmenlik mesleğinde ilk felsefeyi benimsemek kuşkusuz çocuk için faydalı olacaktır. Ancak burada idarenin öğretmenden beklentisi ya da diğer öğretmenlerin gösterilerinin baskı oluşturması gibi durumlar öğretmenleri ikinci felsefeye yatkın hale getiriyor olabilir" diyen Mercan, çocuğun törene katılmak istemediği senaryoda ise öğretmenlik becerilerinin yine devreye girmesi gerektiğini, öğretmenin isteksizliğinin temel nedeni bulması ve ‘Ben bunu ortadan kaldırmak için ne yapmalıyım?' diye düşünmesi, kendisi bir çözüm üretemiyorsa okul rehber öğretmeninden destek alması ve aile ile iş birliği yaparak süreci yönetmesi gerektiğinin altını çizdi.
Özel durumu nedeniyle arkadaşları ve öğretmenleri tarafından maruz kaldığı olumsuz etiket ve tutum, çocuğun benlik saygısını oldukça olumsuz etkiler. Çocuğa sınıf içi sorumluluklar vermek, mizacı uygun olan bir arkadaşıyla yan yana oturtmak, öğretmen masasına yakın konumlandırmak ya da çok aklımıza gelmiyor ama yaramaz diye nitelendirilen ve normaline göre daha hareketli bulduğumuz çocuklara sınıf içinde sorumluluklar vermek bize mucizevi sonuçlar getirebiliyor.
Çocuk Gelişimi Uzmanı Merve MercanPeki, disleksi ya da dikkat eksikliği gibi sorunlar yaşayan çocukların kaynaştırma yerine özel eğitim sınıfında mı olması gerekir?
Eğer bir çocuk kaynaştırma eğitimi için uygun görülmüşse ve buna rağmen sorun yaşıyorsa bunun kaynaştırma basamaklarından birinde sorun yaşandığı anlamına geldiğini belirten Mercan, sürecin en başında gerekli değerlendirmeler yapılarak çocuğun tam zamanlı, yarı zamanlı ya da tersine gibi hangi kaynaştırma türünden faydalanacağına karar verilmesinin önemli olduğunu belirtti.
Kaynaştırma öğrencisi sınıfa gelmeden önce öğretmenin, ailenin, okul personelinin, normal gelişim gösteren çocukların ve ailelerinin konuyla ilgili bilgilendirilmesi ve hazırlanması gerekiyor. Bu basamakları göz ardı edip çocuğu doğrudan sınıfa dahil ettiğimizde maalesef bu tarz sorunlarla sıkça karşılaşıyoruz. Tüm çocukların kaynaştırma eğitimi almak için uygun olamayacağının bilinmesi ancak kaynaştırma eğitimi için uygun görülen çocukların da süreçlerinin doğru yönetilmesi oldukça önemli.
Çocuk Gelişimi Uzmanı Merve MercanPeki, arkadaşının dışlandığına şahit olan çocuklar bundan nasıl etkilenir?
Çocuklar sınıfta öğretmeni bir referans ve otorite olarak gördüğü için bu durumda önemli olanın yine öğretmenin yaklaşımı olduğunu önemle vurgulayan Mercan, “Eğer öğretmen çocuğu sınıfa dahil etmekten kaçınıyorsa sınıftaki diğer çocuklar da iletişim kurmak ya da sürdürmek için isteksiz oluyor, öğretmen çocuğu yok sayıyor, olumsuz davranışlarda bulunuyorsa diğer çocukların da bunu yapması çok olası hale geliyor” dedi.
Mercan, kaynaştırma ya da bütünleştirme eğitiminin temel amaçlarından birinin de normal gelişim gösteren çocukların farklılıklara saygı duyması ve onlarla uyum içerisinde yaşaması, sorumluluk duygularının artması gibi kazanımları elde etmesi olduğunu, olması gerektiği gibi yürütülen kaynaştırma sürecinde normal gelişim gösteren çocukların da fayda görmesinin mümkün olduğunu ifade etti.