Güncelleme Tarihi:
Son yapılan araştırmalara göre obez olma riskimiz 1975’e göre tam 3 kat fazla. Üstelik son 40 yılda dünyadaki obezlerin sayısı 105 milyondan 641 milyona çıktı. Ayrıca Türkiye’de her 3 kişiden 1’i obez ve bu konuda dünya genelinde ilk 10 ülke arasındayız. Tüm bu rakamlar, oluşan tablonun ne kadar vahim boyutlara ulaştığını kanıtlar nitelikte. Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Coşkun Görmüş ve Op. Dr. Hasan Lice obeziteyle ilgili bilinmesi gerekenleri anlatıyor.
Teknoloji birçok noktada hayatımızı kolaylaştırsa da bizi tembelleştirdiği aşikar. Neredeyse tüm işlerimizi halleden telefonlar ve bilgisayarlar sebebiyle hareketsizlik buna bağlı olarak da obezite giderek artmaya başladı.
Bir de hareketsizliğe ek olarak değişen beslenme alışkanlıklarımız her fırsatta sığındığımız fast food yiyecekler, atıştırdığımız işlenmiş hazır gıdalar, GDO’lu besinler derken Dünya önlenemez bir felakete doğru gitmeye başladı.
Ancak sadece bunlar değil, stres, kaygı ve iş yükü altında yorulan birey kendini mutlu etmek için yemeğe sarıldı ve yeme yemeği rahatlamak ve tüm bunlardan kaçmak için bir çıkış kapısı olarak gördü. Sonuç hepimiz bildiği gibi obezite.
Bu konuda yapılan araştırmalar gösteriyor ki, obez olan hastalarda yemek yedikçe seretonin hormonu daha fazla salgılanmaya başlıyor. Üstelik tıpkı, madde bağımlılığında olduğu gibi beynin ödül sistemi devreye giriyor. Bunun ana sebebi ise glikoz, yani şeker… Haliyle insanların yemek yerken kendini durduramaması ve karşı koyamaması beynin şekere verdiği tepkiyle alakalı. Buradan yola çıkarak obezitenin bir çeşit yeme bağımlılığı olduğunu söylemek mümkündür.
Öncelikle obez olup olunmadığı konusunda bir yargıya varılmalıdır. Bu noktada en önemli tanı yöntemi vücut kitle endeksinin hesaplanmasıdır. Eğer vücut kitle endeksi 30’un üzerinde ise kişi obez olarak tanımlanır. Diğer bir tanı yöntemi ise bel-kalça oranıdır. Erkeklerde bel çevresinin kalça çevresine oranının 1'den fazla olması kadınlarda ise 0.8'den fazla olması kilolu ya da obezitenin göstergesi olarak kabul edilir.
GÜNLÜK KALORİ HESAPLAMA
Obeziteden kurtulmanın ilk yolu ameliyat olmasa da en kesin yolu olarak görülmektedir. Ancak ilk aşamada önerilen konservatif yöntemler; diyet, spor, akupunktur ve bazı ilaçların kullanımıdır. Ameliyat ise bu yöntemlerden sonuç alınamayan ya da çok daha ileri vakalarda kullanılır. Özellikle de morbid obezite denilen yani vücut kitle indeksi 40'tan fazla olan kişilerde bu yöntemler genellikle cerrahi müdahaleler obezite için kesin çözüm getirir.
• Şeker hastalığı, yüksek tansiyon, uyku bozuklukları, polistik over gibi obezite ile alakalı en az bir hastalığın eşlik etmesi,
• Vücut kitle endeksinin 35 ve üzerinde olması,
• Hastanın 16 – 65 yaş aralığında olması,
Sleeve Gastrektomi
Tüp mide ameliyatı olarak bilinen bu yöntemde midenin belli bir bölümü cerrahi olarak çıkarılıyor ve geriye tüp şeklinde bir mide bırakılıyor. Ameliyattan sonra küçük hacimlerde alınan yiyecekler hastada doygunluk hissi yaratıyor ve bir süre sonra bu tokluk, iştah kaybına dönüşüyor.
Ayrıca midenin açlık hormonu salgılayan bölümü de çıkarıldığı için hastada açlık hissi oluşmuyor. Oldukça kolay bir operasyon olan bu yöntemde, komplikasyon oranları oldukça düşüktür. Ameliyattan sonraki birkaç yıl içinde kilo fazlasının %60 - 70’inin kaybedilmesi beklenir.
Gastrik By-Pass;
Cerrahi sonrası uzun dönemde kilo alımı olursa kişiye uygun gastrik baypass cerrahi tiplerini uygulamak da mümkün. Operasyonun faydaları vücut ağırlığınızın önemli bir kısmının kaybı ile birlikte, ilk bir iki yılda ortaya çıkıyor. Kilo kaybedildikçe yüksek kolesterol, yüksek tansiyon ve diyabet gibi şişmanlıkla ilişkili sağlık problemleri kaybolmaya veya en azından düzelmeye başlıyor.
Bu sayede, hastaların tamamına yakını aldıkları pek çok ilacı tamamen bırakır veya en azından dozunu azaltırlar. Zayıflamaya bağlı olarak emosyonel durumda da belirgin düzelme görülür, sosyal ve cinsel hayattaki düzelmeler bunu takip eder.