Güncelleme Tarihi:
Doğar doğmaz bebeğin ilk yerinin anne göğsü olduğunu savunan ‘ten tene temas’ yaklaşımı ise bebeğin doğumdan sonra ya da en kısa zamanda, annenin çıplak göğsüne çıplak olarak yüzükoyun yatırılması gerektiği anlayışına dayanıyor. Doğum gerçekleştikten sonra bebeğin mümkün olduğu kadar annenin göğsüyle temas halinde olması öneriliyor. Sonra bebek üşümesin diye üzeri ısıtılmış havlularla ya da battaniyeyle örtülüyor. Bebeğin ilk bakımı da anne göğsünde yapılıyor.
Bu arada sezaryen doğumlarda da ten tene temas uygulanabiliyor. Anne anestezi altında olsa da, bebek baba yardımıyla anneye yakınlaştırılabiliyor.
Peki, ten tene temas neden bu kadar önemli? Ebe ve Aktif Doğum Eğiticisi Pınar Mallı, sağlık açısından herhangi bir sakınca yoksa, doğar doğmaz bebeğin annesinin göğsüne verilmesinin bebeğin huzurlu olmasından anne sütünün çabuk gelmesine kadar pek çok yararı olduğunu ifade ediyor: “Bir kere anne göğsünde olmak, bebeğin ilk dakikalarında kendini güvende hissetmesini sağlıyor. Bebek hemen besleniyor, anne kokusunu alarak daha az ağlıyor. O göğüs teması, anne ve bebek bağlanmasının temel taşı oluyor. Ayrıca süt inme refleksi uyarılmış olup süt gelmesi kolaylaştığından annelerin ‘Sütüm gelecek mi?’ endişesi kayboluyor. Anne açısından ise bebeği göğsüne konduğu andan itibaren doğumun diğer süreçleri göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor, lohusalık sendromu önleniyor.’’
Ten tene temasın ayrıca, anne sütü ile beslenme oranını artırdığı, bebeğin daha etkili emdiği, daha az ağladığı ve kalp atışı, vücut ısısı ve kan şekerini yükselttiği de araştırma sonuçları arasında yer alıyor. Yurt dışında ‘skin-to-skin care’ denilen bu bakım ile bebeğe en iyi kuvözde bile verilemeyecek bakım sağladığına inanılıyor.
Sadece annenin bu konuda bilinç sahibi olması yetmiyor. Hastanelerin ve doğum ekibinin bu konudaki tutumu da çok önemli. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Selçuk Somer, çocuk doktorları dahil işin içindeki herkesin bu işe gönül vermesi gerektiğini söylüyor: “Ten tene temas, alışkanlık dışına çıkan zahmetli bir uygulama. Hastaneler bebeği enfeksiyonlardan korumak için bu tür şeylere çok sıcak bakmayabiliyor. O nedenle doğumdan önce anne adayının bu anlayışa yakın doktor ve hastane bulması gerekiyor. Çünkü anne ne kadar talep ederse etsin, kadın doğum ekibi, çocuk doktoru ve anestezi uzmanı buna inanmıyorsa, gerçekleştirilmesi mümkün değil.’’
Bebeğin doğar doğmaz anne göğsüne verilmesi kadar, göbek kordonunun hemen kesilmemesi de bu anlayışı destekleyen önemli bir diğer detay. Op. Dr. Selçuk Somer bunun önemini ise şöyle açıklıyor: “Göbek kordonu mümkün olduğu kadar geç kesilmeli. Çünkü doğum gerçekleştikten sonra plasentadaki ve kordondaki kan çocuğa geçmeye devam ediyor. Ve genellikle iki dakika içinde kordondaki nabız atımı duruyor. Bunun için kordonu hemen kesmek yerine, doğumdan 15 saniye-1 dakika sonra kesmek bile faydalı.”
Son günlerde yeni bir trend olarak bu işi abartıp bebek kordonunu kesmeyen ve bebeğini plasentayla gezdiren anneler de var. ‘Lotus doğum’ adı verilen bu yöntemde, bir süre sonra göbek bağı kendiliğinden düşeceği için bebek doğal bir şekilde plasentadan ayrılmış oluyor.