Güncelleme Tarihi:
Sorgulama vakti geldi. Gerçeklerle yüzleşmek için düşünme vakti! Şimdi, herkesin çok mutlu olduğu bir yer düşünün. Herkesin kusursuz güzellikte ve zenginlikte olduğu… Her şeye sahip olduğumuz bir hayat düşünün. Sonsuz zenginlik ve fırsatın olduğu… Nedir bu, bir tür ütopya mı? Bir hayal ya da bir rüya mı? Aslına bakarsanız hiçbiri! Burası tam olarak hepimizin çok yakından bildiği, hatta bir parçası olduğu ya da olmak için her şeyi yaptığı yalan bir yansıma, diğer bir adıyla sosyal medya…
Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, gerçekliğin sahte bir yansıması olan sosyal medyada aslında kim olduğumuzu irdeleyerek dikkat çekici bilgiler verdi.
Sosyal medyanın “modern kölelerine” dönüşüyoruz
Sosyal medya artık hayatımızın bir parçası değil hayatımızın ta kendisi. Öyle ki, “sabah kalkar kalkmaz ne yapıyorsunuz?” sorusunun cevabı, büyük olasılıkla “sosyal medya hesaplarına bakıyorum” oluyor. Peki, bu kadar bağımlı hale nasıl geldik?
Öncelikle tüm sosyal mecralara ulaşmak çok basit ve bu mecralara girecek cihazlar da bir o kadar çeşitli. Yaşları fark etmeksizin her birey, gündemi; sosyal ağları ve herhangi teknolojik bir cihazın takibini kolaylıkla internet üzerinden yapabiliyor. Ulaşımı kolay, etkisi de bu kadar güçlü olunca bir sosyal medya esiri olmak çok da zor olmuyor. Günün herhangi bir anını, yediğimiz bir yemeği, gittiğimiz bir mekanı ve sosyal medyaya malzeme yapabileceğimiz daha birçok şeyi sosyal medya hesaplarında paylaşıyoruz. Bu durum artık öyle bir hal aldı ki anın tadını çıkarmak yerine sosyal medyada paylaşmak için yeni “anlar” yaratıyoruz. Paylaşılmaya değer ve kusursuz görünen yeni anlar… Tablonun korkutucu kısmı da burada kendini gösteriyor. Amaç gerçekten güzel bir anı sevdiklerimizle paylaşmak mı yoksa görülme, fark edilme ve beğenilme arzusu mu?
Sosyal medyada bu kadar çok paylaşım yapmamızın nedeni aslında içimizdeki “bilinme” dürtüsü… Fark edilmek, konuşulmak ve en önemlisi de bilinmek istiyoruz. İçimizde öyle güçlü bir izlenme arzusu var ki bilinçaltımızdaki narsizim eğilimine kadar ulaşıyor. Sonuç ise, modern zamanın yeni kölelerine dönüşen sosyal medya bağımlıları…
Sosyal medya bir kurgudan mı ibaret?
Kişilerin sosyal medyaya yönelmesindeki temel motivasyonlardan bahsetmiştik. Fark edilme, bilinme, alkışlanma, takdir görme ve onaylanma… Ancak tüm bu duyguları yakından incelediğimizde paylaştığımız anların aslında asıl gerçeklik olmadığını görebiliyoruz. Onay almak o kadar baskın geliyor ki paylaştığımız her fotoğrafın kusursuz olması için çabalıyoruz. Yani sanal bir kurgu yaratıyoruz. Bu anlamda gerçeklik ve kurgunun birbirine karıştığı bir alan sosyal medyada gerçeği sorgulamamak neredeyse imkansız.
Aslında yaptığımız şey; görülmek, takip edilmek daha çok “fav” daha çok “like” almak için sanal bir an kurgulamak. Kurgulanan anların gerçeği yansıtmasının çok da bir önemi yok, gerçek sanılmasının bir önemi var! Korkunç boyutlara ulaşan bu tablo için Nörolog Mehmet Yavuz “Size yeni bir kimlik kazandıran, günlük yaşamda sunduğunuz benden ziyade alt benlik/ gizli kalmış benlik için özgür bir alan yaratan sosyal medya, çağın yarattığı benmerkezci birey için bulunmaz bir mecra. Tamamen sınırsız ve tamamen özgür.” diyerek meselenin narsistlik boyutuna vurgu yapıyor.
Gerçekten de kendin olduğuna inanıyor musun?
“Sosyal medya gerçek hayatın bir yansımasıdır” savı, modern zamanların en büyük yalanıdır. Çünkü sosyal medyada var olma çabasının altında gerçek hayatı yansıtma güdüsü yer almaz. “Önemli” bir insan, bir “yıldız” gibi görünme ihtiyacı ve önemli bulunan insanlara yakın görünme güdüsü sosyal medya davranışlarının bilinçaltı nedenleridir. Takip ediliyor olmak, söylediklerinin dinleniyor, tepki alınıyor olması bireyleri mutlu etmekte ve buna bağımlı kılmaktadır. Haliyle sunduğumuz ben, gerçek ben değil onaylanmak istenen bendir.
Şimdi gözlerinizi kapatın ve sosyal medyada gezinirken şahit olduğunuz anları düşünün. Instagram’ın zengin çocuklarını, yatağa serilmiş milyon dolarları, güzel kadınları, jetler, uçaklar önünde verilmiş “mutlu” pozları… Ya da daha gerçeğe yakın olduğunu sandığımız anları düşünün. Bir bisküviyi bile süslemeden, kurabiyeleri tatlı sunum tabaklarına yerleştirmeden misafirlerine sunmayan(daha doğrusu sosyal medyada paylaşmayan) kadınları, her zaman bakımlı ve fit vücutlarıyla spor yapan erkekleri ya da bir konser anında çekilmiş mutlu bir anı.
Şimdi kendi yaptığınız paylaşımları düşünün. Bir yemek tabağını paylaşmadan önce kaç tane düzeltme yaptığınızı, sıradan bir anmış gibi paylaştığınız “mükemmel selfie” için kaç fotoğraf çektirdiğinizi hatırlayın. Aslında konserin tadını çıkarmak varken “mutlu” olduğunuzu göstermek için kaçırdığınız gerçek güzel anları... Şimdi kendinize şu soruyu sorun. Sosyal medyadaki ben gerçekten de ben miyim? Vereceğiniz cevaba göre de sorgulama vaktinin gelip gelmediğine karar verin.
Son bir tavsiye…
Unutmayın, sosyal medya bir eğlence mecrası gibi görünse de çok daha fazlasını ifade eder. Her mecra bir ideolojinin ve yeni bir düzenin gizli mekanizmalarıdır. Eğer bilinçli davranıp sosyal medya kullanımına kota koymazsak bu mekanizmanın bir parçası olarak modern zamanların yeni kölelerine dönüşmemiz an meselesidir.