Güncelleme Tarihi:
“Posalı gıda kategorisinde yer alan sebze ve meyveler, fiber hacmi yüksek gıdalardır. Fiberli besinler, bağırsaklarda kitle teşkil eden, emilmeyen gıda grubudur. Gıdada fiber hacminin yüksek olması, bağırsağın çalışma hızının ve bağırsaktaki bakteri çeşitliliğinin artması demektir. Dolayısıyla doğal beslenmede, posalı gıdalar oldukça önemli bir yere sahiptir” diyen Prof. Dr. Hakan Şentürk, sözlerine şöyle devam etti:
“Sindirim sistemi hastalıkları ile ilgili yapılan araştırmalara göre, posalı gıda ile beslenenlerde mide hastalıkları, şeker hastalığı gibi sindirim sistemini bozabilen metabolik hastalıklar, bağırsaktaki sindirim kanalı çeperini geçen mukoza fıtığına bağlı komplikasyonlar ve bağırsak kanserine daha az rastlandığı görülmüştür. Fiber, büyük ölçüde sebze ve meyve gibi yeşil gıdalarda bulunduğu için hayvansal ürünlerden ziyade, sindirim sistemini koruyan posalı gıda dediğimiz sebze-meyve tüketimini artırmak gerekir. Ne kadar az hayvansal gıda tüketirsek, bağırsaklarımız ve midemiz bize daha az sorun çıkarır. Çünkü hayvansal gıdalar sindirim sistemini yoruyor ve sistemden uzaklaşması zaman alıyor. Sebze ve meyve ise etin aksine sindirim sistemini kolay terk ediyor. Yani mideden, ince bağırsaklardan kolay geçiyor, dışkılamayı kolaylaştırdığı için de bağırsaklardan -posa içerdiği için- kolay atılıyor.”
Teknolojideki gelişmelerin erken tanı noktasında çok ciddi avantajlar sağladığını söyleyen Prof. Dr. Hakan Şentürk, “Örneğin gastroskop-koloskop dediğimiz cihazların küçük lezyonları saptayabilme ve ayırt edebilme gücü arttı. Bunlara ilave olarak, geçmişte sindirim sisteminin iç yüzeyini görebilirken, son 15 yıldır endosonografi dediğimiz görüntüleme cihazı sayesinde, sindirim sisteminin dış kısmını hatta karaciğeri, pankreası, böbrekleri, çeşitli organları da görmek mümkün hale geldi” diye konuştu.
İleri evreye ulaşmış sindirim sistemi kanserleri için de tedavi yöntemleri olduğunu açıklayan Prof. Dr. Hakan Şentürk, “Yayılım türüne göre 2 çeşit kanserden söz edebiliriz. Biri lokal, yani bulunduğu bölgede büyüyerek o bölgede bulunan bazı hayati yapıları çevreleyen türe denir. Bir de başlangıçta metastatik olan türü var. Teşhis konulduğunda farklı organlarda da metastazlar oluşmuştur. Fakat bizim esas amacımız, hastalığı, ileri lokal ya da metastaz dediğimiz evrelerde değil, organ hastalığı evresinde teşhis etmek” dedi.
“Sindirim sistemi kanserlerinde, alarm belirtiler denilen belirtiler var” diyen Prof. Dr. Hakan Şentürk, “Bu belirtiler olduğunda ciddi bir durumla karşılaşmak mümkün hale geliyor. Bu belirtiler; kusma ve kilo kaybının yanı sıra her hangi bir sindirim sistemi sorununun, yani kabızlık, ishal gibi belirtilerin 40 yaşından sonra ortaya çıkması… Saydığımız bu belirtiler, detaylı tetkikler yapmayı gerektirir. Düşük risk içeren evrede ise önemsenmesi ve araştırılması gereken bir takım şikâyetler olabilir. Mesela 40 yaş altı hastalarda reflü, gece yattığında öksürme, yediği yemeği sindirmede sıkıntı yaşama, dışkılamada zorlanma gibi durumlar önemsenmeli ve sorunu saptamaya yönelik tarama testleri yapılmalıdır. Genel şikâyetler diye tabir edilen halsizlik, yorgunluk, baş dönmesi gibi şikâyetlerin temelinde de bir sindirim sistemi hastalığı olabileceği unutulmamalıdır” dedi.