Güncelleme Tarihi:
Selami ve Hüsnü Çoban karakterleriyle hafızamıza kazınan Özgür Ozan, gerçek yaşamında da iyi bir aile babası aynı zamanda. Eşi Neslihan Uğur ve 5 yaşındaki oğlu Derin Deniz’den bolca bahsettiğimiz sohbetimizde, oyunculuk anılarından içinde büyüdüğü ve bir hayli kalabalık aile yapısına kadar birçok konuya değindik.
6 yıldır devam eden Arka Sokaklar dizisinde canlandırdığı karakterin yumuşak taraflarını “evdeki Hüsnü Çoban” sahneleriyle telafi etmeye çalıştığını söyleyen Ozan, “Ben hayatta hiç itip kakmaktan hoşlanan biri değilim. Hala bankaya gidip de sıramı beklemeden bir iş yaptırdığımı hatırlamam. Rol gereği sert bir mizaca büründüğüm yerler oluyor. Ama benim yapımda şiddete yönelik hiçbir şeye yer yok” diyerek rolüyle çatıştığı yerleri özetliyor. Biz de yaşamındaki anılarını dinlemek için öncelikle uzak geçmişe doğru gidiyoruz sorularımızla…
İçinde yetiştiğiniz aile yapısı nasıldı?
Biz üç oda bir salon evde bayağı otel gibi yaşıyorduk mesela babaannem salonda yatardı. Üç kişi ben, kardeşim, amcam bir odada, öbür amcamın bir odası vardı. Ben ekmek almaya gittiğim zaman 8 tane ekmek alıp geliyordum ama inanılmaz neşeli, inanılmaz eğlenceliydik. Belki de benim pozitifliğim bu kalabalık ailede yetişmiş olmaktandır diye düşünüyorum. Şimdi annemle babam ikisi Ankara’da yaşıyorlar. Kardeşim de Ankara’da ama ayrı evdeler.
İzmir’de 9 Eylül Üniversitesi’nin Tiyatro Bölümü’nü kazandıktan sonra İzmir’de yaşadım. İzmir’den sonra Adana Devlet Tiyatrosu, Bursa Devlet Tiyatrosu, sonra İstanbul’a geldim. Burada kendime bir aile kurdum. Evlendikten sonra, şimdi 5 yaşında bir çocuğum var.
Şimdi de çok çocuklu bir babayı canlandırıyorsunuz. Özel hayatınızda da fazla çocuk isteği yaratıyor mu bu?
Hüsnü Çoban gelir düzeyi düşük olan bir polis ve 5 tane çocuğu var. Ondan önce de Çocuklar Duyması’nda baba olmayı isteyen biriydim. Nedense bir aile babası imajı benim üzerime fazla oturuyor gibi herhalde. Gerçekte ise bilemiyorum ki… Oğlum evden çıkarken sipariş veriyor “Ne oldu benim kardeşim?” diye. Tek olduğu için sıkılıyor, kardeş istiyor ama işin matematiği karışık. 45 yaşındayım şimdi ve birkaç yıl içinde çocuk olsa, çocuk 10 yaşına geldiğinde 60 yaşına yaklaşmış olacağım. İki kardeş büyüyecekler elbette ama onları da yalnız bırakmamak lazım ama şu anda öyle bir şey düşünmüyoruz.
"Eşimin oyunucu olmasını istemezdim"
Eşinizin mesleği nedir? Nasıl tanıştınız?
O da kamera arkasında uygulayıcı yapımcılık yapıyor başka bir şirkette. Meslek olarak birbirimize yakınız. Eşimin oyuncu olması çok da istemezdim açıkçası. Çocuklar Duymasın’dayken tanıştık zaten. 40 yaşında evlendim, artık aile kurmanın zamanı gelmişti. Çocuk olduktan sonra başka bir yerden başlıyorsunuz, başka bir milat başlıyor. Bizimki biraz erken oldu. Biz evlendikten bir yıl sonra bebeğimiz oldu. O yüzden böyle bir meslekte çocuk sahibi olmak hani o çocuğu nasıl eğitebileceğinizi karar vermek her konuda çok yenisiniz, her konuda çok tecrübesizsiniz.
Bakımında yardımcılarını var mı?
Anneannesi var yanımızda, çok iyi anlaşıyorlar. Sonuçta annesini yetiştiren kişi o, torununu da kendisi yetiştiriyor. Kendisi bile söylüyor “Zamanında ben çocuklarımda yaptığım yanlışlıkları şimdi şimdi görmeye başlıyorum. Torunumu yetiştirirken, onunla birlikte olurken farklı bir gözle yaklaşıyorum olaya” diyor.
Derin’in sizinle arası nasıl?
Ben çok aşırı bağlıyım, annesi biraz daha otoriter o konuda ki şimdi öyle olması şart. Ben biraz daha yufka yürekliyim. Annesinin koyduğu yasakları deliyoruz gizli gizli. Ama sonra gidip beni şikayet ediyor: “Babam öyle dedi, babam yap dedi” diyor. Mesela; oyun oynuyoruz hep birlikte, gösteriyorum ben de kazansın diye. Sonra “Babam gösterdi” diyor yine annesi kızıyor bu sefer (gülüyor).Dolayısıyla annesine daha bağlı ve onun sözlerini otorite olarak görüyor. Ben ise oyun arkadaşı gibiyim ve öğrendiğimize göre böyle olmaması gerekiyormuş aslında. Sonuçta mutlu bir çocuk, sadece enteresan.
Nasıl bir enteresanlık bu?
Liderlik vasfı çok yüksek. Mesela; sıraya girmekten nefret eden bir adam. Okulda başka bir problemi yok ama sıraya girmek istemiyormuş. Bakalım ileride inşallah bu öz güveni bozulmaz. Büyüdükçe bir baskı, içine dönüklük başlar ya, inşallah olmaz bizimkinde.
"Baba dizide silah var, gitme!"
Televizyondaki baba ile evdeki baba arasındaki farka alıştı mı?
Bazen sete de gelip gidiyor, evde oyun oynarken “Evet kayıt başlıyor, baştan alıyoruz, hadi çekin” falan diye oyun oynuyoruz. Annesi de bazen onu sete götürüyor, çalıştığı projelerin içerisinde bulunduğu işlere götürüyor. Orada setteki arkadaşlarla tanıştırıyor. Bazı bölümlerde ufak ufak şeyler varsa oynuyor. Ama onun bir oyun, onun bir kamera olduğunu biliyor. Mesela soruyor “Baba sen neden bu dizide oynuyorsun? Bu dizide silah var, patlama var. Başına bir şey gelir, gitme” diyor. “Oğlum, oradaki sahici silah değil ki” falan diyorum. Bunları yavaş yavaş anlayabileceği dilden anlatmaya çalışıyoruz. Onlar da her şeyin farkındalar, biz onları onlardan daha fazla ayrıntıyla düşünüyoruz gibi geliyor bana.
Derin Deniz’in ilgisi var mı oyunculuğa?
Valla oyunculuğa karşı çok ilgisi olduğunu zannetmiyorum. Aşağıya bir gün beraber gelmiştik ben dublaj yapıyordum bu dizinin dublajını “Oğlum gel bir tanesini sen konuş” dedim küçücük bir şey “Ben yapmak istemiyorum” dedi. Zorla yaptıramazsın o adama bir şey zaten. İleride isterse mümkün olduğunca yardımcı olmaya çalışırım, zorluklarından da bahsederim. Ben iyi bir yönetmen olmasını çok isterdim mesela. Başka bir yaratıcılık o çünkü. Oyuncu değil de yönetmen olmasını çok isterdim mesela, yönetmenlik başka bir tarz, başka bir yaratıcılık. Ama çocuğumun mesleğini seçiminde tabii ki hem okulu hem öğretmenleri hem de biz birtakım önerilerde bulunacağız ama kendi seçim yapacak.
Sizin seçiminizi aileniz nasıl karşılamıştı?
Üniversiteye ilk sene gitmek istediğim zamanda babam “Gönderemem” dedi çünkü memurdu. Ona göre bir geliri vardı. Ankara Sanat Tiyatrosu’nda devam ettim bir süre. Daha sonra İzmir Devlet Konservatuarı’nda sınava girip kazandım. Ben bir de aileme çok bağlıydım, ailem çok önemliydi. “Acaba hastalanırsam bana ilacı kim verecek, ateşim çıkarsa bana kim bakacak? Annem, babam olmazsa ben ne yaparım?” gibi düşünceler vardı aklımda. Şimdi de istiyorum ki daha yakın olalım, daha sık görüşelim. Yoksa bayramlarda ya da küçük tatillerde görebiliyoruz sadece. Bir anda böyle balık gibi kendimizi İzmir’de bulduk. “Eyvah eyvah ne yapacağım ben?” gibi. Erkek çocuğu olmama rağmen başka bir şehre ilk defa gidiyordum. Alışıyorsun zamanla, arkadaşlarınız falan oluyor. Sonra Ankara’ya sadece çamaşırlarım çoğaldığı zaman gidiyordum. O süre içerisinde zaten dört senede bitti askerlik. Şuan hala ailemin yanında değilim ama mümkün olduğunca onlarsız geçirdiğim her zamana çok üzülüyorum tabii, aldırabilsek onları buraya yanımızda olabilseler, gidebilecek zamanımız çok olsa.
Değerli paylaşımları ve samimi sohbeti için Özgür Ozan'a çok teşekkür ederiz.
Röportaj: Hanife Yaşar
Fotoğraf: Merve Hazinedaroğlu