Güncelleme Tarihi:
Bebek yaşamının ilk iki ayında kendini ‘birdenbire ortaya çıkan bir şey’ olarak görür. Bakımını yapan anne-babasını ise ‘ortaya çıkan diğerleri’ olarak kabul eder. Başlangıçta pasif ve bağımlıdır. Gelişiminin sekizinci haftasında, kendi vücut bütünlüğünü ve sürekli gelişen bir varlık olduğunu farkeder. Diğer ortaya çıkanları (anne-baba) ise ihtiyaçlarını kendiliğinden anlayan ve giderenler olarak algılamaya başlar.
Bebek emekleme ve ilk adımlarla fiziksel bağımsızlığını kazanmaya, kendi otonom ve özerk yaşamına doğru bir kopma dönemine girmiş olur. Bu insanlık için küçük olsa da, onun için anlamlı bir adımdır. Artık eskisi kadar bağımlı olmayan çocuk şimdi ‘yakınlık’ ve ‘uzaklığı’ artık kendisi ayarlayabilecek güçtedir.
Emeklemeyle beraber fiziksel bağımsızlığının da tadını çıkaran çocuk, keşfetmeye, karıştırmaya, dolap kapaklarını açmaya, televizyon sehpasına tırmanmaya ve/veya saksıların topraklarını eşelemeye onları boşaltmaya başlar. Bunlar bazen canını yaksa da (katlanma ve dayanma becerisi artıyor artık), bir kere keşfetmeye ve başarma duygusunu tatmaya başlamıştır. İstenilmeyen bir şey yaptığında duyduğu ‘hayır’ ‘dur’ ‘ ııı’ ‘buv’ onu ürkütse de, ağlatsa da bu ‘hayır’ ın ne kadar güçlü olduğunu farkeder ve kendisi de bunu kullanmaya başlar. Ve bunda başarılı olmaya başladığını görmesi, başarı duygusunu tatmasıyla beraber, özerk döneme de ilk adımları atmış olur.
Biraz geç ya da erken olması çocuktan çocuğa değişse de ortalama iki yaşında çocuk, kendi istekleri doğrultusunda dünyayı değiştirmeye çalışır. Dik başlı davranır, bağırır, çağırır, ağlar ve hep kendi isteklerinin olmasını ister. Pencereyi açmanız için ağlar, siz biraz sonra onu açtığınızda ise, kendini yerlere atarak kapatmanızı ister, aniden en sevdiği yemeği yememeye başlar. Olur olmaz ağlama krizleri anneleri bezdirebilir.
Hayatla nasıl başa çıkacaklarını öğrendikleri, katlanma, dayanma becerilerinin geliştiği, kontrol becerilerinin artmasıyla ilk defa başarma duygusunu tattıkları özel bir gelişim aşamasıdır özerklik dönemi. Özellikle bu dönemde çocuk hep kendisi bir işi yapmak ister. Çorabını kendisi giymeye çalışır, üzerine dökerek çorbayı ‘ben yapacam’ diye kendisi içmeye çalışır. Elektirik süpürgesiyle evi süpürmeye çalışır.
Buna benzer bazen sadece yetişkinlerin yapabileceği işleri bile illaki kendisi yapmaya çalışır ve siz hayır dediğinizde ise sert tepkiler verebilir. Neden illaki kendisi yapmak ister, çünkü başarmak duygusunun tatmıştır. Uğraşınca ve tekrarlayınca başarabildiğini görmüştür çocuk. Bu dönemin en önemli özelliği ve çocuğa öğrettiği en değerli şey ‘Eğer istersek ve çaba harcarsak önümüze koyduğumuz hedeflere ulaşabileceğini’ anlamasıdır.
Ailelerin genel korkusu bunun bitmeyeceği ve hep süreceğidir. İnat süreci olarak da adlandırabileceğimiz bu özel gelişim aşaması, minik ergenlik dönemi olarak da görebiliriz. Bu sürecin sağlıklı yönetimi, çocuklarımızın geleceği için ciddi kazançlar sağlayacaktır. Peki bu süreci nasıl yönetebiliriz? Öncelikle çocuğunuzun davranışlarını kişisel olarak algılamayın ve çocuğun bunu bilinçli olarak size karşı, sizi sinirlendirmek için yapmadığını bilin.
Bırakın üzerine dökse bile çorbasını kendisi içsin. Ama aç kalacak çocuk, zaten pilavın/çorbanın yarısını döküyor, dediğinizi duyar gibiyim. Demiştik ya, ‘uğraşırsam, ‘çaba harcarsam, emek verirsem hedefime ulaşırım’ ı anladığı dönemdir bu dönem. Eğer siz onun kendi başına başarmaya çalıştığı, fermuar çekme, çorap giyme, düğme ilikleme, saçını tarama ve benzeri uğraşlarına ket vurursanız, yapamıyor diye siz yapmaya çalışırsanız, aç kalıyor diye müdahale ederseniz, onu daha fazla ağlatırsınız. Unutmayın bu ve benzeri becerileri kazanması için, sürekli denemesi, yeniden ve yeniden tekrarlaması gerekir ki profesyonelleşsin. Emek verirse başarabileceğini anlasın.
Eğer siz onun yerine, onun yapabileceği işleri yaparsanız, çocuğa sen bunu yapamazsın / beceremezsin, üstesinden gelemezsin mesajı verirsiniz.
Asla çocuğunuzun kendi yaşına uygun yapabileceği işleri, siz yapmayın ve başarması için yeteri kadar deneme/ yanılma/tekrarlama şansı ve gerektiğinde destek verin.
Çocuğunuz başardığını gördükçe, daha ciddi yaşından, boyundan büyük, sadece yetişkinlerin yapabileceği işlere kalkışacaktır. Örneğin ütü yapmak gibi. Daha önce bir kaç kere belirtmiştik. Bu dönemin en önemli özelliği çocuğun eğer istersek ve çaba harcarsak önümüze koyduğumuz hedeflere ulaşabileceğini anlamasıdır. Ama burada bir ekleme daha yapalım. Eğer istersek ve çaba harcarsak kendi kapasitemiz doğrultusunda (dilsel, duygusal, fiziksel ve bilişsel kapasitemiz) önümüze koyduğumuz doğru hedeflere ulaşabileceğini anlamasıdır.
Kapasitesinin üzerindeki eylemlere - kısaca kendisine ve/veya başkalarına zarar verecek işlere kalkıştığında engellemeyle karşılaşan çocuk inatlaşmaya başlar ve ciddi bir ağlama krizine girer. Asıl önemli olan işte bu ağlama krizlerinin nasıl kontrol altına alınacağıdır.
Sabırlı olun. Ağlamak asla kötü bir şey değildir. Sakince ve nazikçe, bunu yapamayacağını ve buna izin veremeyeceğinizi söyleyin.
2-3-4 veya beş kelimelik cümlelerle defalarca tekrarlayabilirsiniz niyetinizi. Uzun anlatımlara girmeyin. Yaşı küçük olduğu ve o an zaten ağladığı veya üzgün olduğu için uzun anlatımları anlayamayabilir.
Mutlaka sakinleşeceği bir an gelecektir. En iyi ihtimalle ağlamaktan çok yorulunca yattığı yerden uykuya dalacaktır. :). Bazı çocuklar salya sümük çok ağladıkları zaman (40-45 dakika veya daha az bir süre sonra) kusabilirler. Kustu diye paniğe kapılmayın ve yapacağınız tek şey gerekli müdahaleyi yapmak, ağzını temizlemek ve onu kucağınıza almaktır. Kustu diye isteğini yerine getirirseniz, kusmayı -sizde etki bıraktığı için- davranış haline getirebilir ve isteklerini yerine getirmek için bir dahaki sefere daha kısa sürede kendisini kusturabilir.
Misafirliktesiniz ve sürekli sizi çağırıp çişim var derse, ve siz her gittiğinizde de ‘yokmuş!’derse, bir daha gitmemekle tehdit etmeyin. Sadece bir daha ki sefere gitmeyin. Ağlayabilir veya altını gerçekten ıslatabilir. Yapabilecek bir şey yok. Kızmayın ve altını değiştirin sakince. Bunu bir daha yapmaması gerektiğini çoktan anlamıştır.
‘Hayır’ dan geri dönmek, bu olumsuzlama yanlış bile olsa, daha fazla sorunu beraberinde getirecektir.
Buna bir açıklama yazmaya gerek görmüyorum. Sorunları şiddetle çözmek, sorunu çözmez daha da büyük bir sorun veya başka bir sorun haline getirir.
Pedagog Veysel KIZILBOĞA
Uzman Dil ve Konuşma Terapisti