Güncelleme Tarihi:
Büyükşehirlerin giderek büyüyen problemlerinden biri de giderek küçülen yaşam alanlarından kaynaklanıyor. Kolay kiralanabilmesi ve daha ucuza satın alınabilmesi nedeniyle 1+1 evler giderek daha çok talep görüyor. Maddiyat ön plana geçince sağlık her zamanki gibi arka plana atılıyor.
Kalabalık şehir hayatının getirdiği sağlık riskleri ulaşılabilir hesaplı evlerin getirebileceği faydaları silip süpürüyor. Genç yaştakilerin çekici bulduğu bu küçük daireler 30'lu 40'lı yaşlardakiler için hayatı daha çekilmez sağlıksız hale getiriyor.
Zaten kalabalık, camları açılmayan, kendi büyük, çalışan için küçük yaşam alanları sunan sağlıksız plazalarda çalışanların evlerine döndüklerinde de rahatlayabileceği bir ortam yok artık. Küçücük alanlara sığdırılan örneğin duvara kaldırılıp kapatılan yemek masaları ve hatta yataklardan ibaret yalnızca uyumak ev işe gitmeden önce kahvaltı etmek için kullanılan bir mekândan ibaret olan evler, stresten bir kaçış yolu olacağına sağlığı tehdit ediyor.
Bu tür evler sadece erişkinlerin değil sürekli hareketli olan çocukların da sağlıklı gelişmesine engel oluyor. Dar evlerde yaşayan çocukların daha çekingen olduğu, çalışma ve konsantre olma sorunu yaşadığı, fazla kilolu olduğu biliniyor. Misafir ağırlamaya da imkan sağlamayan bu şartlar sosyalleşme sorunu da yaratıyor.
Rahatlama, kendi gösterebilme gibi temel psikolojik ihtiyaçlar bu ortamlarda maalesef sağlanamıyor. Dar ve fiziki koşulları yetersiz evlerde yaşayan çocuklarda madde bağımlılığına daha çok rastlanıyor.
Kapalı devre havalandırma sistemi olan camları açılamayan yapay ışıklandırılan ev ve işyerlerinde yaşayanlarda Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımına göre Hasta Bina Sendromu görülebiliyor.
Bu hastalık kedisini, bu tür binalardaki halı, perde, mobilya ve duvar boylarındaki kimyasal maddelerin göz, burun, boğaz, cilt gibi duyusal organlarda tahriş ve sinir sitemi üzerine zehirli etkilere bağlı bazı şikayetler ve mikrobi hastalıklara daha sık yakalanma gibi sorunlarla ortaya çıkıyor.
Kişiler tat duyusunda bozukluk, kas kemik ağrıları, yorgunluk, baş ağrısı, sinirlilik, kuru öksürük, gözlerde sulanma, nefes darlığı, dikkatsizlik, kilo artışı gibi karmaşık şikayetlerden yakınıyorlar.
Hasta binalarda yaşayanlarda antidepresan antiallerjik gibi çeşitli ilaç kullanımının daha fazla olduğu biliniyor.
D vitamini üretimi için gerekli olan güneşten gelen UV-B ışını camdan geçemiyor. Başta kemik kas hastalıkları olmak üzere depresyon, kanser, romatizma, kalp damar, beyin sinir sistemi, bağışıklık sistemi zayıflığı, hormonal hastalıkların D vitamini eksikliği ile yakından alakalı olduğu biliniyor.
Plaza benzeri işyeri ve evlerdeki halı, boya ve mobilyalarda kullanılan yapay kimyasal maddelerin, ofis cihazlarından çıkan görünmez buharlara, iyi temizlenmeyen klima filitrelerinde biriken mikroplara sürekli maruz kalanlarda uzun vadede birçok hastalığın ortaya çıkma olasılığı artıyor.
Yapılan araştırmalar, doğamızın vazgeçilmez bir parçası olan mikroplardan uzak, toprağa ayak basmadan, evcil hayvanlardan, çiçekten, böcekten, ağaçtan uzakta büyüyen çocukların erken yaşta başta allerji, astım, kalp damar hastalıkları, romatizmal hastalıklar, obezite, şeker ve kansere yakalanma olasılıklarının arttığı biliniyor.