Güncelleme Tarihi:
Halen dünyada yaklaşık 3 milyon, ülkemizde ise 50 bin MS hastası olduğunu belirten Prof. Dr. Ayşe Sağduyu Kocaman,“MS (Multipl Skleroz), genetik yatkınlık zemininde çevresel faktörlerin etkisiyle ortaya çıkan, etkisini merkezi sinir sisteminde gösteren bağışıklık sisteminde düzensizliğin neden olduğu kronik bir hastalıktır. Yaklaşık bir buçuk yıldır tüm dünyayı derinden etkilemeye devam eden Covid-19 pandemisi, ilk klinik bulgularını yaşayan MS hastalarının tanısında gecikmelere neden oluyor. Ayrıca MS hastalarının pandemi süresince MS ilaçlarına ara vermeleri gerektiği gibi toplumda doğru sanılan birçok yanlış düşünce, tedavide aksamalara yol açabiliyor.” dedi ve MS hastalığı hakkında doğru bilinen 10 yanlışı sıraladı.
MS hastalarının Covid-19’a yakalanma riski çok yüksektir! YANLIŞ
DOĞRU: MS’in bağışıklık sisteminin yetersiz çalışması sonucu ortaya çıkan bir hastalık olduğu ve bu nedenle MS hastalarının Covid-19’a yakalanma riskinin çok yüksek olduğu düşüncesi doğru değil. Aksine MS bağışıklık sisteminin fazla ve düzensiz çalışması sonucu ortaya çıkar. Normal işlevi vücudumuzu dışarıdan gelen zararlılara karşı korumak olan bağışıklık sistemi değişik nedenlerle merkezi sinir sistemi olarak tanımlanan beyin ve omurilikteki ‘akson’ dediğimiz sinir liflerine ve onları çevreleyen ‘miyelin’ adı verilen kılıfa zarar verir. Akson ve miyelindeki hasar sonucunda sinir iletimi yavaşlar, zaman zaman tümüyle durabilir. Böylelikle sinirlerin ilettiği uyarılar, bu uyarıların etkinliğe dönüşeceği dokularda algılanamaz ve nörolojik işlev bozukluklarına yol açar. Bu nedenle de MS’i tedavi etmek için öncelikle bağışıklık sistemini düzenleyici tedaviler veririz. Eğer bu tedavilerden istediğimiz yanıtı alamazsak bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavilere geçebiliriz. MS’li bireylerin Covid-19’a yakalanma riski maske, hijyen ve mesafe kurallarına dikkat ettikleri sürece toplumdan farklı değildir. Yalnızca atak nedeniyle yüksek doz kortizon aldıkları günlerde ve bağışıklık sistemini baskılayan tedavi alanlarda bu kurallara çok daha dikkat edilmesi gerekir.
MS’li bireylerin Covid-19 aşısı olmaları sakıncalıdır! YANLIŞ
DOĞRU: Tüm MS hastalarına Covid aşısını öneriyoruz. MS’de canlı virüs aşısının yapılması atakları tetikleyebilir. Ancak ülkemizdeki Covid aşıları canlı virüs aşısı değildir. Bu nedenle hangi aşıya erişirlerse mutlaka aşı olmaları gerekir. Covid aşılarının MS’li bireyler üzerinde henüz bildirilmiş olumsuz bir etkisi bulunmamaktadır. Ancak aşının etkili olabilmesi için uygulama zamanı önemlidir; bağışıklık sistemini baskılayan tedavileri alan bireylerde aşı uygun zamanda yapılmazsa etkili olmayabilir. Bu nedenle hastalarımızın uygun zamanlama ile aşı yapılması konusunda doktorlarına danışmalarında yarar vardır.
MS hastaları pandemi süresince MS ilaçlarına ara vermelidir! YANLIŞ
DOĞRU: MS tedavisinin özellikle hastalığın erken dönemlerinde aralıksız sürdürülmesi ilerdeki yıllarda oluşabilecek özürlülüğü engellemesi açısından çok önemlidir. Pandemi süresince tedavilerinin aksatmadan sürdürülebilmesi için ilaç raporları uzatılmış ve hastalarımız ilaçlarını sorunsuz almışlardır. Yalnızca hastanede damar yolundan uygulanan, bağışıklık sistemini baskılayan bazı tedavilerin uygulama aralıkları açılarak hastaların pandemiden olumsuz etkilenmemesine çalışılmıştır. MS ilaçlarını düzenli kullanan hastalarımızın Covid-19’a yakalansalar da obezite, diyabet, hipertansiyon ve benzeri başka kronik hastalıkları olmadığı sürece hastalıklarına ya da ilaçlarına bağlı özel bir sorun yaşamadıklarını gözlemledik.
MS’in tanısını erken dönemde koymak mümkün değildir! YANLIŞ
DOĞRU: MS, kişiden kişiye değişken belirti ve bulgularla başlayabilir. Bu belirtiler hastalığın başlangıç dönemlerinde genellikle kendiliğinden de düzelebildiği için hastaların hekime başvurması ve tanı alması gecikebilmektedir. Oysa erken tanı ve uygun tedavinin mümkün olan en erken zamanda başlanması merkezi sinir sistemine olan saldırıyı engelleyerek sinir hücrelerinin ve iletim uzantılarının korunmasına neden olur. Bu da klinik olarak bize özürlülüğün engellenmesi anlamı taşır. MS’in klasik belirtileri arasında görme azalması, görme kaybı, çift görme, dengesizlik, kol veya bacakta ya da her iki bacakta güçsüzlük, uyuşukluk ve gövdede hissedilen duyu değişikliği sayılabilir. Bu belirtilerden herhangi birini yaşayan bireylerin mümkün olan en kısa zamanda bir nöroloji uzmanına başvurmasıyla tanı süreci başlar. MS konusunda deneyimli bir nörolog, ayrıntılı öykü ve muayene ile klinik olarak MS’nin ön tanısını koyabilir. Tanıyı kesinleştirmede diğer önemli kural ise MS ile karışabilecek diğer hastalıkların dışlanmasıdır. Bu nedenle beyin ve omuriliğin Manyetik Rezonans (MR) görüntüleme ile değerlendirilmesi çok önemlidir. Kimi olgularda kesin tanı için beyin omurilik sıvısının (BOS) incelenmesi, elektrofizyolojik testler ve kan testleri de gerekebilir.
MS’in tedavisi yok! YANLIŞ
DOĞRU: MS günümüzde tedavi edilebilir hastalık haline gelmiştir. Ancak karşımızda kronik bir hastalık olduğunu, bu nedenle tedavinin de uzun soluklu olacağını akılda tutmak gerekir. MS tedavisinde amaç hastalık aktivitesinin mümkün olan en erken dönemde kontrol altına alınması, atakların önlenmesi ve özürlülüğün engellenmesidir. Geçtiğimiz son 15 yılda bu konuda çok önemli yol alınmıştır. İlk atağı ile bize başvuran hastanın tanısını koyup atağını kortizon tedavisi ile geçirdikten sonra atak önleyici tedavi verme şansımız var. MS’in seyrini değiştiren tedaviler esas olarak ataklı seyirli MS hastalarında ve hastalığın erken evrelerinde en yüksek etkiye sahiptir. Bu nedenle hastaların tedaviye uyumları çok önemlidir. Her hasta için, hasta özelinde karar verilerek uzun dönem kullanılması gereken tedaviye başlıyoruz ve hastalarımızı yakın izleme alıyoruz. Tanı konduktan sonraki ilk 10 yıl çok önemli, genellikle hastalığın nasıl seyredeceği bu dönemde belli oluyor. Elbette çevresel faktörlere bağlı olarak ikinci, hatta üçüncü 10 yılda da hastalığın seyrinde değişiklik olasılığı var. Ancak yakın hekim izlemi ile hastalık aktivitesini değerlendirerek gereğinde ilaç değişikliklerine de gidebiliyoruz.
MS’li kadınların hamile kalması sakıncalı! YANLIŞ
DOĞRU: Kadınlarda erkeklere oranla yaklaşık 2,5 kat daha fazla görülen MS, özellikle 20-40 yaş arası genç erişkinlik döneminde yani doğurganlık çağında ortaya çıkar. MS gebe kalmaya, doğurmaya kesinlikle engel değildir. Hastalık aktivitesini kontrol altına alan uygun tedavilerle, uygun zamanlama yaparak hastalarımız elbette doğurabilir ve emzirebilir. Son yıllarda tedavi seçeneklerimizin artması hastalarımızı olduğu kadar biz hekimleri de çok rahatlattı. Gebelik öncesi uygun tedavi planlanarak, gebelik sırasında genellikle bağışıklığı düzenleyici tedavilere ara verip doğum sonrasında hastalık aktivitesine göre yine uygun tedavilerle emzirme süreci de geçtikten sonra aynı ya da başka tedavilerle devam etmek mümkün. Önemli olan hastalarımızın hastalık aktiviteleri yatıştıktan sonra gebelik planlamalarını hekimleriyle birlikte yapmaları!
MS hastaları güneşe çıkmamalı! YANLIŞ
DOĞRU: En sık duyduğum yanlış inanış bu diyebilirim. Yapılan çalışmalar hastalığın oluşum sürecinde genetik özellikler yanısıra D vitamini eksikliğinin de önemini ortaya koymuştur. Çağımızda özelliklerde büyük şehirlerde yaşam koşulları kişilerin güneşi daha az görmesine, bu nedenle de sıkça karşılaştığımız D vitamini eksikliklerine yol açmaktadır. En sağlıklı D vitamini kaynağı da güneştir. Güneş MS hastalarını olumsuz etkilemez. Yaz aylarında güneş ışınlarının dik geldiği öğlen saatlerinde kol ve bacaklara güneş kremi sürmeden 20-30 dakikalık güneş ışığı almak D vitamini depolarını doldurma açısından önerdiğimiz bir durumdur. Ailesinde cilt kanseri olanlar elbette bu konuda daha dikkatli olmalılar. MS’li bireyler sıcak ortamlarda sinir iletimi yavaşladığı için kendilerini daha yorgun hissedebilirler, ancak bu gelip geçici bir durumdur ve hastalık seyri üzerinde olumsuz bir etkisi yoktur.
MS hastaları egzersizden kaçınmalı, çok yorulmamalı! YANLIŞ
DOĞRU: MS’li bireyler kendini herkesten daha yorgun hissedebilirler. Ancak bu yorgunlukla başa çıkmanın tek yolu mümkün olduğunca egzersiz yapmak ve hareketli olmaktır. Hareketsizlik MS’li bireyleri herkeste olduğundan daha çok etkiler. Özellikle yürüme güçlüğü olan hastalarımıza hareketsiz kalmamalarını, düzenli yürüyüş ve egzersiz yapmalarını öneriyoruz. Hareketsiz kalan hastalarımızda önceden var olan özürlülük bulgularında artış kaçınılmazdır. Bu nedenle MS’li bireylerin özürlülüğü engellemek için hekimlerinin önerdiği ilaçları kullanmaları yanısıra düzenli egzersiz yapmaları, sağlıklı beslenmeleri, kilo almamaları ve sigara içmemeleri oldukça önemlidir.
MS’li her hasta bir gün tekerlekli sandalyaye bağımlı hale gelir! YANLIŞ
DOĞRU: MS, hastaların yüzde 85’inde ataklar ve düzelmelerle seyreder. Yüzde 15 olguda ise hastalığın atak olmaksızın giderek artan yürüme ve denge bozukluğu ile kendini gösteren birincil ilerleyici formunu görürüz. Son yıllarda MS tanı ve tedavisinde gerçekten çok hızlı gelişmeler yaşandı. Yakınması ilk ortaya çıktığında doktora başvuran hastalara hastalığın en başında tanı koyabiliyoruz. Ataklı seyirli MS hastalarında miyelin yıkımı ve akson hasarına neden olan inflamasyonu erken dönemde kontrol altına alabiliyoruz. Böylelikle eskiye oranla özürlülük oranlarında ciddi azalma oldu. Artık polikliniklerimizde tekerlekli sandalyeye bağımlı hastamız gerçekten çok az. Tedavi süreci iyi yönetilen hastalarda özürlülüğün engellenebildiğini görüyoruz. Tüm MS’li bireylerin az bir bölümünü oluşturan başlangıçtan itibaren ilerleyici tip MS’de tedavi seçeneklerimiz ne yazık ki hala kısıtlı. Klinik ya da radyolojik aktivitenin sürdüğü ilerleyici faza geçmiş hastalarda yeni tedavi seçenekleri için bir şans varken başlangıçtan itibaren ilerleyici seyri olan, klinik ya da radyolojik aktivitenin olmadığı hastalarda henüz olmak istediğimiz noktada değiliz. Ancak bu alanda da çok sayıda çalışma devam ediyor.
MS tedavisi ömür boyu sürer, tedaviyi kesmek mümkün değildir! YANLIŞ
DOĞRU: MS, hastaların yüzde 85’inde 20-40 yaş arası genç erişkinlik döneminde ortaya çıkar. Bu yaşlar bağışıklık yanıtlarının en yüksek olduğu yaşlardır. Kişiler yaşlandıkça hastalığın aktivitesi yavaşlar, hatta kaybolabilir. Genellikle 50-55 yaşından sonra uzun süredir hastalık aktivitesi belirtisi göstermeyen bir başka deyişle stabilleşen hastalarda tedaviyi kesip izliyoruz. Bazen hastalık tekrar aktifleşebiliyor, o zaman tekrar ilaca başlamak gerekebiliyor. Bir grup hastada da hastalık aktivitesi tamamen kaybolup ikincil ilerleyici süreç başlayabiliyor. Bu hastalarda da ilaç değişimine gitmemiz gerekiyor. Tedavi penceresi kapanan hastalarda da artık ilacın bir fayda sağlamadığını gözlemlediğimizde bağışıklık sistemi üzerine etkili ilaçları sonlandırıyoruz.