Güncelleme Tarihi:
Ben böyle çeşitlendirmelere çok karşıyım. Bence doğumun tek bir yöntemi var; o da normal doğum. Yani bebeğin vajinal kanaldan geçerek doğması. Ben bebeği dışarıya çıkarabilmek için başka bir "yöntem" bilmiyorum.
Elbette bunun mümkün olmadığı, ya da anne veya bebek açısından oldukça sakıncalı olduğu durumlar da söz konusu. Ve çok şükür ki teknolojinin, böyle durumlarda başvurabileceğimiz bir hediyesi var bizlere: sezaryen ameliyatı.
Sezaryen, anne ve bebeğin normal yollardan kavuşmasının riskli olduğu ya da mümkün olmadığı durumlarda uygulandığı bir ameliyattır. Daha doğrusu öyle olmalıdır.
Günümüz Türkiye'sinde, annenin ya da bebeğin sağlığını tehdit eden herhangi bir durum olmamasına ve annenin vajinal doğum yapma konusunda hiçbir engeli bulunmamasına rağmen ciddi bir karın ameliyatı olan sezaryenin bir "doğum yöntemi" olarak sunulması, Türkiye'nin bugün sezaryende dünya şampiyonu olmasının en büyük sebebi olsa gerek.
Sezaryen bir kurtarma operasyonu. Bir doğum yöntemi değil.
Aslında bana kalırsa "doğum yöntemi" diye bir şey de yok. Doğum sırasında anneyi rahatlatmak için geliştirilmiş bazı teknikler var. Benim de ilk doğumuma hazırlanırken eğitimlerine katıldığım HypnoBirthing bunlardan biri. Lamaze bir diğeri. Suda doğum bir başkası. Ama bunların hiçbiri "yöntem" değil. Şu veya bu şekilde nefes aldığınızda, ya da suyun içinde hareket ettiğinizde bebek başka bir yerden, başka şekilde doğmuyor ya!
Modern yaşamın bize kattığı onca kolaylığın yanı sıra bizden çok şey götürdüğü bir gerçek. Doğumun doğal bir olay olduğu algısı da işte bu yitirdiklerimizden biri. Doğurmayı unuttu kadınlar. Buna ben de dâhilim. Nasıl doğuracağımı, nasıl ıkınacağımı, nasıl nefes almam gerektiğini öğrenmek için derslere gitmem gerekti. Sancılarım geldiğinde sesimi çıkarmaktan utanmamayı ama öte yandan doğumun filmlerdeki gibi başından sonuna kadar telaş ve bağırış içeren bir fırtına olmadığını birilerinin bana anlatması gerekti.
"Modern kadının nasıl doğuracağını seçmeye hakkı" olduğu söyleniyor çoğu zaman. Sezaryeni tercih edebilmenin bir özgürlük olduğu gibi bir düşünce hâkim toplumumuzda.
Oysa sezaryeni "tercih edebilmek" özgürlük falan değil. Öyle olduğunu düşünenler ciddi bir yanılgı içerisindeler. Tercihli ya da bir başka deyişle planlı sezaryenin yani, tıbbi bir gereklilik olmadığı sürece, doğumun başlamasını beklemeden, genellikle de doktorun uygun gördüğü bir tarihe gün alarak doğumu gerçekleştirmenin bebek açısından da, anne açısından da sakıncaları olabiliyor. Sezaryenin gerçekten gerekli olduğu durumlarda, kar-zarar hesabı yapılarak bu sakıncalar bertaraf edilmiş oluyor.
İşlerin yolunda gitmediği zamanlarda teknolojinin yardımını alabilmek büyük bir lütuf. Ama Türkiye'de çoğu zaman işlerin yolunda gitmesine fırsat bile verilmiyor. "Çatın dar", "suyun az", "bebek ters" denilerek haftalar öncesinden sezaryen randevuları veriliyor. Doğumun nasıl başlayacağı, nasıl ilerleyeceği beklenmeden.
"İş doktorlarda bitiyor" diyerek işin içinden sıyrılmak çok kolay. Modern kadına çok iş düşüyor. Bilinçlenmeli, ne istediğini bilmeli ve en önemlisi de kendine güvenmeli. Doğumun kolay olmadığını, ama kendi haline bırakıldığında bebeğin doğmayı, bedeninin de doğurmayı bildiğini kabullenmeli.
Blogger Elif Doğan