Güncelleme Tarihi:
"Bireyler takıntılı bir şekilde marka kullanma davranışlarını tek bir markaya yönelik olarak değil; başkalarının beğenisini, kabulünü, onayını kazanacaklarını düşündükleri, farklı markalardan ürünleri tercih ederek de gösterebilmektedir. Burada önemli olan o malın fiyatı, kalitesi ve kullanım avantajlarından ziyade o markanın imajı, yaratacağı etki, marka ile bütünleşerek kendini daha değerli ve önemli hissetme olgularıdır.”
“Yaşadığımız dönemde sosyal, kültürel ve teknolojik çevre, ciddi değişimler göstermiş ve buna paralel olarak ailenin yaşadığı ekonomik ve kültürel sorunlar da artmıştır. Herhangi bir ergen günde ortalama 7 saat kitle iletişim araçlarına maruz kalmaktadır. Bu da demek oluyor ki bireyler ciddi şekilde tüketim ekonomisinin, global dünyanın dayattıklarının, çok büyük bir tüketim ağının hedefi halindeler. Gençler arasında oluşan irili ufaklı sosyal gruplar, bu gruplara girmek isteyen ergenler, karşı cins tarafından beğenilmek, hemcinsleri tarafından saygı görmek isteyen bireyler, bu tüketim ekonomisi için ciddi bir pazar durumundadırlar.”
“Her şeyin kredi kartları ile kolaylıkla satın alınabileceği bir ortamda, çok yönlü reklam stratejileri ile tüketimin sınırsızca yapılabileceğinin mesajları verilmektedir. Bütün bu bombardıman altındaki birey, kendine bir çıkış yolu aramakta ve eğer tutunabileceği güçlü bağları, sosyal destekleri, doyum bulabildiği ilişkisel yaşantıları yoksa içindeki boşluk ve anlamsızlık duygusunu tüketerek gidermeye çalışmaktadır. ‘Kazandıkça harca’ telkinleri ile birlikte en önemli amaç daha çok kazanmak ve daha çok harcamak olmuştur. Düşünmek, üretmek, sorgulamak gibi kavramlar günlük hayatımızdan hızla uzaklaşırken, yerine hangi markaların daha iyi olduğu, en iyi mekânların neresi olduğu, nelerin ‘in’ nelerin ‘out’ olduğu konuşmaları almıştır.”
"Her şeyden önce toplumumuzun en ciddi sorunlarından biri olan “iletişim eksikliği” konusunda herkese önemli roller düşmektedir. Çocuğun karar verme becerisini geliştirmek, sorgulayan bir birey olabilmesini sağlamak için aile “neyin, neden yapıldığını” çocukla konuşmalıdır. Bu şekilde büyüyen çocuklar ve gençler, dış dünyadan empoze edilmeye çalışılan, marka değerlerine karşı, daha bilinçli ve duyarlı olacaktır.
Anne babalar da çocuklarını yetiştirirken her şeyin en iyisi olsun mantığı ile hareket ederek çocuklarına her şeyin en iyisini, en pahalısını alma eğiliminde olabiliyorlar. Bu anlayışla yetiştirilmiş bir çocuk, daha sonrasında benzeri bir davranış biçimini sürdürme eğiliminde oluyor. Bu nedenle alınan ürün ya da eşyanın marka değerini değil, kalitesini ya da ona ne kadar yakıştığı konusunda bilgilendirme yapılmalıdır. Yine de ağır marka bağımlılığı vakalarında, davranışçı bilişsel terapiler de uygulanabilmektedir.
Markalar ürünlerin gerçekçi özelliklerini sunmak yerine; sanki bireye yepyeni bir yaşam biçimi, yeni bir hayat standardı sunuyormuş gibi tanıtmaktadır ürünlerini. İnsanlar markaları, kimliklerini ifade ettikleri birer araç olarak görmeye başlamıştır. Birey, kendini seçtiği markalarla ifade etmek yerine, kendi kişisel özelliklerini ve sahip olduklarını öne çıkarması, kendi samimi varoluşunu ortaya koyması gerekmektedir."