Güncelleme Tarihi:
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2003 yılından beri yapmış olduğu istatistik veri çalışmalarına göre 2003 yılından öncesinde koruyucu aile sayısı 3644 iken 2017’li yıllarda bu sayı artarak 4654’e kadar çıkmıştır. Koruyu aileye verilen çocuk sayısı ise 5652 olup aslında sistemin o kadar mükemmel işlemediğini gösterir bir veri çalışması yapılmıştır. Yine son yıllara bakıldığında Devlet koruması altında olan çocuk sayısı 18.323 çocuk varken koruyucu ailede olan çocuk sayısı 5004’tür. 2018'de ise elektronik ortamda toplam bin 809 kişi koruyucu aile ön başvurusunda bulunurken 2018 yılı içerisinde Türkiye genelinde bin 230 koruyucu aile yanına bin 521 çocuk yerleştiği tespit edilmiştir.
Bu istatistiklere bakıldığında aslında çocukların yüksek yararını korumak için gerekli tedbirler alması gereken devletin bu sistemi oluşturduğunu ve toplumu bu sisteme adapte etmeye çalıştığı görülecektir. Son yıllardaki artış ise, koruyucu aile olmak isteyen ve ebeveynleri zor durumda olan veya ölen çocuklara destek olmak isteyen ailelerin bilinçlenmesini ve uygulamayla birlikte toplumda hırpalanan çocukların daha iyi yetiştirilmek için verilen çabaları sembolize etmektedir.
Herhangi bir sebepten ötürü biyolojik ailesinin yanında kalması mümkün olmayan çocukların, uzun veya kısa süreli olarak, ücretli veya gönüllü bir konumda, devletin hukuki ve sosyal gözetimi altında, aileler tarafından kendi aile ortamlarında yetiştirilmesi ve bakılmasıdır. Eşitli sosyal ve ekonomik zorluklar yaşayan aileler veya zihinsel, bedensel, psikolojik sorunları nedeniyle aile bütünlüğünü sağlayamayan aileler çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamaz, onlara bakamaz hale gelebilmektedirler.
Bazen de çocuklar kendi biyolojik aileleri tarafından ihmal ve istismara uğramakta olup, sağlıklı gelişimi acısından biyolojik aileden uzaklaştırılması acil önem teşkil etmektedir. Hangi gerekçe ile olursa olsun ailesinden ayrılarak devlet gözetimi altına alınmış olan çocuklara verilebilecek en iyi hizmet, onun kendi ailesinin yanında bakımının sağlanabilmesi için gerekli koşullar sağlanana kadar başka bir aile yanında bakımlarının sağlanmasıdır.
Çünkü Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre çocuğun üstün yararı vardır ve sözleşmenin 20. Maddesine göre de devletin gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu maddeye göre “Geçici ve sürekli olarak aile çevresinden yoksun kalan veya kendi yararına olarak bu ortamda bırakılması kabul edilmeyen her çocuk, devletten özel koruma ve yardım görme hakkına sahip olacaktır.” Ve taraf devletler de bu durumdaki her bir çocuk için kendi ulusal yasalarına göre uygun olan bakımı sağlayacaklardır. Bu durum aynı zamanda çocuk bakımı amacı günde uygun kuruluşlar aracılığıyla bakımın sağlanması demektir.
Ulusal bağlamda bakıldığında ise Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre uyarlanmış mevzuatlarımız bulunmaktadır. Çünkü amaç çocuğu sadece uluslararası düzlemde değil ulusal olarak da gerekli tedbirleri alarak koruyabilmektir. Bunlar 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu, 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu, 633 Sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameler ulusal mevzuatlarımıza örnektir ve böyle bir dava süreci olduğunda hakimler bu mevzuatları izleyerek karar vermektedirler.
Eğer ortada hukuki bir süreç varsa yani çocuk bir istismara uğramış, bir zarar görmüşse biyolojik anne ve babadan alınarak koruyucu aileye verilebilir. Bu süreci Türk Medeni Kanunu’nda çok güzel bir şekilde açıklanmış olarak görebiliriz. Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesi mahkemece tehlikede bulunur veya çocuk manevi anlamda terk edilmiş ise hakim bakıma muhtaç çocuğun, biyolojik anne ve babasından alınarak bir ailenin yanına verebilir veya bir kuruma yerleştirebilir. Burada yanına verdiği aile koruyucu ailedir. Sadece mahkeme tarafından tehlikeli görülmesi durumunda değil, çocuğun öz anne ve babası kendi çocuklarına iyi bir bakım sağlayamadıklarını fark ettikleri ve başvuruda bulundukları anda da hakim aynı önlemleri alabilir.
Tabii ki bu da akıllara “hangisi daha iyi?” sorusunu getirmektedir. Kurumlar mı yoksa koruyucu aile mi? Hukuken bakıldığında hakim ikisine de çocuğu verebilir, kendi takdir ve kanaatinde olan bu durumda hakim genelde uzman psikolog ve pedagoglarla görüşerek kararını vermektedir. Çünkü pedagog bakıma muhtaç, ailesinden zarar görmüş çocuğu alıp inceleyecek ve hakime bir rapor vererek çocuğa nerede daha iyi bakım sağlanacağı hakkında bir görüş bildirmektedir. Özellikle kendi öz ailesinden fiziki, cinsel ve psikolojik olarak istismara uğrayan çocuklar için mahkemeler genelde koruyucu aileyi tercih etmektedir.
Sosyal Kurumlar sıcak bir aile ortamı veremeyebilir. Her ne kadar koruyucu aile sisteminden önce de devletin gözetimi altında Sosyal Kurumlar, Çocuk Esirgeme Kurumları olsa da günümüzde yeni bir sistem oluşturulması üzerine koruyucu aile sistemi tercih edilmeye başlanmıştır. Çünkü çocuğun daha insancıl, daha sıcak bir ortamda büyümesi onun yararına olacağından hakim kararı verirken bunu göz önünde bulundurmaya çalışır.
Kurumlarda büyüyen çocuklar biraz daha serbest büyüyebilir çünkü kurumlardaki fazla çocuk sayısı denetim ve kontrolü zorlaştırabilir. Oysa ailenin yanına verilen çocuğa yapılan denetim daha doğrudan olup çocuğun hassas olduğunu bilerek davranılır. Çocuğun öz ailesinden uzak kalması gerçekten çok zor bir durum olup çocuk bu durumu ileride travma haline getirebilir. En azından kurumlarda göremeyeceği sıcaklığı kendi öz ailesinde olduğu gibi ona yakın bir ortamda görebilir ve yaşayabileceği travmayı en hafife indirgeyebilir.
Bir de bunların yanı sıra gönüllü aile kavramı da karşımıza çıkmaktadır. Gönüllü aile olunduğunda kuruluşta korunma ve bakım altında bulunan çocuklara kuruluş̧ tarafından uygun bulunan dönemler içerisinde kişide bulunan ilgi ve yetenek doğrultusunda katkı vermek amacıyla ziyaret yapılabilir. Bu ziyaretlerin yanı sıra uygun bulunan çocukları hafta sonu ya da resmi tatil ve özel günlerde yatılı olarak kendi evinde misafir ederek gönüllü bir şekilde hizmet verebilir. Gönüllü aile hizmeti kuruluşlar tarafından yürütülmekte olup koruyucu aile kavramından daha esnek ve hukuken daha az sorumluluk getirmektedir.
Sonuç olarak koruyucu aile kavramı öz anne ve babaları tarafından iyi bir bakım alamayan çocukların geleceğini en iyi şekillendirebilecek bir idari önlem olup devlet tarafından toplumdaki diğer aileler teşvik edilerek oluşturulmuş bir sistemdir. Çocuğun yüksek yararının devlet statüsünde korunduğu bu sistemin ülkemizde daha çok geliştirilmesini ve mağdur çocukların sistemde daha az hırpalanması gerektiği görüşündeyiz.