Güncelleme Tarihi:
Öncelikle; çocukların zaman algısının bizimkinden farklı olduğunu ifade etmeliyim. Beyinleri hızla gelişmekte olduğundan her şeyi, her durumu, her oluşu katman katman duyumsarlar. Biz yetişkinler yeni bir lezzeti denerken sunumu, kokusu, lezzeti ile ilgileniyorsak; çocuklar rengi, kokusu, dokusu, bıçağı çatalıyla bölerken ne kadar güç ve çaba gerektirdiği, yemeğin içeriği, içeriğin farklı kombinasyonlarda lezzetinin farklılaştığı, bu yemeğin bu sofraya nasıl geldiği, tabaktan ağıza uzanan yolda çatalda kaşıkta durabilmesi için ne kadar çaba gerektirdiği, kendisinde yarattığı duygular, sağladığı doyum ve daha pek çok şey ile ilgilenirler, tabii yemek yediklerini unutturacak bir ekrana maruz değillerse…
Birinci öneri; bulunduğunuz yerde sadece fiziksel olarak değil, zihinsel ve duygusal olarak da bulunmaya çalışın. Böylece duyularınızdan gelen sinyalleri es geçmemiş olacaksınız.
Çocukların tüm bu duyumsama süreci hem kendisini hem hayat denen şeyi kavramak, var etmek ve varlık göstermek için bir çabadır. Yetişkinliğin sıkıcılığı veya yetişkinin çocukluğuna özlemi her şeyi bildiğini varsayarak, alışılageleni deneyimlemekten uzak durmasından kaynaklanıyor olabilir. Bir şehre ilk kez gittiğinizde yaşadığınız ilgi ile, oturduğunuz semte duyduğunuz ilginin farklı olması gibi…
Çocuklar ise; aynı durum, şey karşısında her seferinde ilgilenecek farklı bir yön bulabilir. Örneğin bir kitabı dinlerken bir seferinde öyküsü ile ilgilendiyse diğerinde görselleri ile, daha sonra karakterler ile, daha sonra sizin ses tonunuz ile, hangi sözden sonra sayfanın değiştiği ile, yazarının kim olduğu ile, çizerinin kim olduğuyla ilgilenebilir. Merakın sonu yok, eğlenceli olan da bu zaten.
İkinci öneri; merak duygunuzu canlandırın, çocuklarınıza alan açın, onların varlık göstermelerine destek olun. Çocuğunuzu da merak edin.
Beynimiz örüntüler kurarak çalışır. Deneyimlerini, bilgilerini kategorize eder, neyi öğreneceğimize karar verirken de öğrendiklerimizden fikir oluştururken de bu örüntülerden yararlanırız. Bu nedenle yaşamlarımız belli oranda rutindir. Fazlaca rutine düştüğümüzde, her şeyin fazlasının can sıkıcı veya en azından tatsız geldiğini düşünüp bıkmaya, uzaklaşmaya başlarız. Demek ki kararında rutinler işimize yarar ve bizi güvende hissettirir. Hele de çocukları… Temel rutinlerin bozulması ise güvensizliğe iter. Durum tekinsizleşmiştir. Hem tanıdık hem yabancıdır. Şu günlerde çevremizi sarmalayan koronavirüs dolayısı ile günlük yaşam rutinimizin bozulmasının bizde yarattığı duygudurum gibi.
Üçüncü öneri; Mutlaka günlük rutinleriniz olsun. Rutinin içeriğinde değişiklikler yapabilirsiniz fakat sürecini değiştirmemeye çalışın. Sabah sporu, kahvaltı hazırlığı, kendine özel zaman, öğlen üstü aile zamanı, öğle yemeği… diye giden bir rutin oluşturabilirsiniz. Sabah sporunda bir gün zumba yaparken diğer gün yastık savaşı, yatak boğuşması yapabilirsiniz.
Dördüncü öneri ise; eğlenmek için her zaman özel materyallere ihtiyacınız yok. Her şeyi oyuncak edebileceğiniz gibi oyuncaksız oyunlar da üretebilirsiniz. Bizim çocukluğumuzda bu kadar oyuncak dünyada bile yoktu, eğlenmiyor muyduk? Unutmayın; yaratıcılık yokluktan doğar. Çevrenize keşfetmek için bakın. Çocukluğunuzda elektrikler kesildiğinde neler yapıyordunuz hatırlayın.
Beşinci öneri; çevrenizdekiler ile yaşamı paylaşın. Çocuklarınıza her an bir şeyler öğretmeye çalışmayın. Yaşam paylaşımı diyorum çünkü birlikte keyif alabilmeniz için birlikte keşfetmek gerekir. Bir şehre ikinci kez giderken yanınızda o şehri görmemiş biri var ise siz daha çok yanınızdaki ile ilgilenirsiniz, şehir gözden kaçar. Çözümleriniz hazırdır, olası problemler zaten baştan engellenmiştir, görmeye değil göstermeye odaklanırsınız. Birlikte bir şehri keşfederken ise heyecanınız, çaresizliğiniz, uyumlanmanız ortaktır.
Diyeceğim şudur ki; zaman biz yetişkinlere hızlı akıyordu, şu koronavirüs günlerinde bizim için de yavaşladı. Varlığımızın ve sevdiklerimizin varlığının ötesinde hiçbir şey değerli değil. Varlık gösterebildiğimiz şu zamanlarda birlikte keşfedin ve paylaşın. Üstünkörü değil, çocuklar gibi, çocukluğunuzdaki gibi doya doya yaşayın. Çok şeye ihtiyacınız yok. Freud der ki; ‘Evrendeki en büyük gösteri, sen aklını keşfettiğin an başlar.’