Güncelleme Tarihi:
Terapi hizmeti almış olanlar bilirler ki, terapistinize yaşadığınız bir olayı anlatıp bu durum karşısında “Sizce nasıl davranmalıyım?” diye sorduğunuzda, “Şunu yapmalısınız!” gibi bir cevap alamazsınız, çünkü terapistler yönlendirme yapmazlar. Sorunlarınızın çözümüne giden yolu kendi içinizde bulmanız için size çeşitli sorular yöneltirler. Mühim olan da probleminizin tam olarak ne olduğunu anlamanız ve kaynağının nereden aktığını bularak, bilince varmanızdır. Yardım almak için anlattığınız olay üzerinden, size sıklıkla şu iki soru sorulur:
-Olay yaşanırken ne hissettiniz?
-Olay gerçekleştikten sonra ne düşündünüz?
Size sorunlarını anlatan bir yakınınıza yardım etmek için de terapistlerle aynı yolu izlemeli, aynı yöntemleri uygulamalısınız. Şimdi, ruhsal açıdan birbirimize tutunduğumuz şu dönemde yakınlarımız için yapabileceğimiz şeylere odaklanalım.
Karşımızdaki kişinin haykırışını dinledikten sonra “Bu kadar abartma, herkes aynı durumda” gibi bir yaklaşım içine girerseniz, onu daha büyük bir stresin içine itmiş olursunuz. Virüs hepimizin ortak sorunu, fakat kimi insan bunu geçici bir sorun olarak görüp gerekli tedbirleri alarak, gelecek hedeflerine odaklanıp kendine bu yönlü telkin verebiliyorken, kimi insan da bu dönemi dipsiz bir kuyu olarak nitelendirebiliyor ve günden güne ruhsal çöküntüye düşüyor.
Yaşanan olumsuzluklar için karşınızdaki kişinin kafasında yarattığı tablo size ne kadar abartılı veya gerçek dışı gelirse gelsin, söylediklerine alaycı bir tutumla yaklaşmadan dinlemeye çalışın. Sorunu çözmeye değil, sorun hakkında konuşmaya gayret edin. Sıkıntısının kaynağının farkına varması ve kendine özel çözüm yollarını kendisinin bulması için düşünmesine yardımcı olun fakat yönlendirme yapmaktan kaçının. Çünkü yönlendirmek geçici çözüm sunmaktır, dolayısıyla süresi çok kısa olacaktır. Yapmanız gereken ilk şey, iç sesinizle kendinize dönerek, “Bir terapist gibi davranmalıyım” deyip, kısa bir an düşünmektir. Sonrasında yönelteceğiniz sorularla kişiyi, düşündürmeye, araştırmaya ve yüzleşmeye itmektir. İnsanlar sorunun çözümünü ancak kendi düşüncesi ve kendi idealinde bulduğu zaman rahata kavuşabilir.
Sıkıntısını dillendiren kişinin, tüm dünyayı etkisi altına almış olan virüs salgınının çözümünü sizde aramadığını aklınıza getirin. Size yakınmasının esas sebebinin anlaşılmanın huzurunu yaşamak olduğunu düşünerek, söylemlerini teyit edin. Bunu yaparken fikirlerinizi bütünüyle saklı tutup, onaylayıp onaylamadığınızı belli etmeyin, size söylediklerini yakın cümlelerle geri aktarın. Örneğin; “Bu hastalığa yakalanıp, ölmekten korkuyorum” diyen bir yakınıza “Kendini bu hastalığa yakalanıp ölecekmişsin gibi mi hissediyorsun?” diye sorun. Böylece onu anladığınızı belirtip daha fazla konuşması için yüreklendirmiş olursunuz.
“Zaten herkes bundan korkuyor” gibi bir yaklaşım içine girerseniz amacınız her ne kadar karşınızdakini rahatlatmak da olsa aslında fark etmeden şu mesajı vermiş olursunuz: “Dünyada tek sen varmış gibi konuşuyorsun, bu sorun tek senin sorununmuş gibi bencilce düşünüyorsun, seni anlamıyorum, konuşmaya daha fazla devam etme.”
Bunu yaptığınız zaman yakınınız kaygısına daha fazla sarılacaktır, sakince düşünememe konusunda daha büyük bir direnç gösterecektir. Bu noktada kullanacağınız üslubun önemini de vurgulamak isterim. Kimse azarlanarak veya hafife alınarak iyileştirilmez. Kişinin üzerindeki gerilimi azaltmak için yumuşak bir tonlama kullanmak ve ılımlı bir tutum içinde olmak gerekir.
“Evden çıkamamak beni bunalıma soktu” diyen bir yakınınıza “Evde olmak canını sıkıyor değil mi?” diyerek sorununu tüm yönleriyle anlatması için fırsat tanıyın. Kaygı içinde kurduğu cümleleri geri aktarın. “Sanki bu süreç hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor” dediğinde “Virüs salgınının hiçbir zaman geçmeyeceğinden mi endişe ediyorsun?” diye karşılık verin. Anlaşıldığını ve önemsendiğini hissettirdikten sonra öneri getirmeye de başlayabilirsiniz. “Şu filmi izledin mi? Şu kitabı okudun mu? Sanal kitap okuma uygulamalarından birini edindin mi? Sanal tur yapılan müzeleri gezdin mi?” gibi… Ancak en başında da belirttiğim üzere, bu önerileri başka yerden de toplayabilecek olan kişilerin, sizden esas beklentisi hassasiyettir. Genel öneriler sunmak hiçbir zaman terapist yöntemini uygulamanızdaki samimiyetin ve özenin yerini tutmaz. Stres altındaki kişinin duymak istediği şey, kendininkine benzeyen bir sestir aslında. Siz sadece o sesi nasıl vereceğinizi düşünün.
Burada önemli bir nokta daha vardır ki, eğer cümleleri birebir aynı şekilde yansıtırsanız bu etki tersine döner ve kişinin, “Hislerimi çözümlemek şöyle dursun, ne dediğimi bile anlamıyor” diye düşünmesine sebep olursunuz. Yardım etmek yerine incitebilirsiniz. Yansıtma sorularını mutlaka kendi kelimelerinizle değiştirerek yöneltmelisiniz. Bunu yapmanız bir emek harcamanız anlamına gelir.
Emek vermek, karşınızdakine kıymet verdiğinizi gösterir ve ona, bu yönlü telkin vermiş, sakinleştirmiş olursunuz. Davranışınız, “Seni anlamaya uğraşıyorum, sana özen gösteriyorum.” anlamına gelir ve üzerinde bıraktığınız his, önemsenmek olur. Eğer bir yakınınız sizden yardım isteyip iç dünyasını açıyorsa onu önemsemeniz, insan olmanın gereğidir.
Yazı: Yaşam Koçu Demet Baykal