Güncelleme Tarihi:
Tarih 2016 Mayıs idi.
Onkolog ile olan görüşmesi, Martyn’in hayatındaki en kötü anlardan biriydi. Doktor şöyle dedi, “Bunun olumlu bir sonuç olmayabileceğine kendini hazırlamalısın. Yapabileceğim tek şey seni kemoterapiye almak, çünkü ameliyat edilemez durumda.”
Eşi de yanındaydı ve ağlıyordu.
Doktor şunları da söyledi: “Üzgünüm, bu sonuçlar karaciğerinizdeki tümörlerin tipik bir örneği. Sizde yedi tane var. En büyüğü 5 cm.”
Ama bir yıldan biraz fazla bir süre sonra, Temmuz 2017'de her şey değişmişti. Tümörler küçülmüştü ve Martyn’in karaciğerini ameliyat edebildiler. Ameliyatı gerçekleştiren cerrah durumu, “Bu oldukça olağanüstü” kelimeleriyle anlattı.
Martyn’in karaciğeri kansersizdi. Buna ‘tam yanıt’ deniyordu ve doktoru 1.250 hasta arasında bunu sadece altı kişide görmüştü.
Kanseri yenen Martyn, “Açıkçası çok mutluyduk. Beni bağırsak uzmanına gönderdi, o da birincil kanseri aramaya başladı ve bu şey ölçülmüş ve fotoğrafları çekilmiş olmasına rağmen bağırsağımda kanserden eser bulamadı. Bu umabileceğimiz en iyi sonuçtu. Hayatımın en kötü yılıydı ve buna inanmakta güçlük çekiyordum” dedi.
İLK TEŞHİS
Başa dönecek olursak…
Martyn 44 yaşındayken semptomlar yaşamaya başladı. Kalçasının üstünde bir ağrı vardı fakat bunu spor sakatlığına bağlıyordu. Bazen dışkısında kan oluyordu. Aile hekimine gitmişti ama sağlıklı ve formda olduğu için endişelenmemişlerdi.
Sonunda özel bir doktora gitti ve o da Martyn’i sigmoidoskopi için yönlendirdi. Kolonoskopiye benzer bir tüp üzerinde kamera vardı ama sadece bağırsağın alt kısmına bakılıyordu. Cerrah, sonuçları beklemeleri gerektiğini söyledi ama o anda agresif bir kansere yakalanmış gibi göründüğünden bahsetti.
16 TUR KEMOTERAPİ ALDI
Martyn, “Oldukça güçlüyümdür ama ani bir baskı altında olduğunuzu hissediyorsunuz. Orada olmak istemiyorsunuz. Üzerinizde bir ağırlık varmış gibi hissediyorsunuz. Teşhis bir hafta sonra doğrulandı. Sonra bağırsak kanserinin karaciğere metastaz yaptığını keşfettik” dedi ve yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Onkolog bana en kötüsüne hazırlanmamı söylediğinde, formda olduğum ve bunun tedaviyle başa çıkma konusunda bana çok yardımcı olacağı konusunda bana güvence verdi. Sonunda 16 tur kemoterapi aldım. Oldukça pozitif bir insanım ve herkesin tercihi olmasa da Facebook'ta bana kanser teşhisi konulduğunu paylaştım. Birdenbire bir tavsiye yağmuru başladı. Elli kişi şöyle demiş olmalı: Spor bir araba al, tatile git.”
BİR TAVSİYE HAYATINI KURTARDI
Martyn tavsiyelerden iki tanesinin gerçekten göze çarptığından bahsetti ve ekledi:
“Biri bir arkadaşımdı ve şöyle dedi: ‘Kanser beslenme terapisti tanıyorum. Harika biri. Onunla konuşmalısın.’ Diğeri ise babasının arkadaşında da aynı şey olan ve bir ilaç kullanan, iş yerinden bir adamdı. Onkologuma bu ilacı sordum ve bana bunun kanser hücrelerini bulup yok eden bir monoklonal antikor ilacı olduğunu, ancak vakaların yalnızca yüzde 50'sinde uygun olduğunu açıkladı. Test edildim ve uygun çıktım. Onkolog bunu diğer infüzyon ilaçlarımla aynı zamanda uygulayacaklarını açıkladı.”
KEMOTERAPİYİ TAMAMLAYICI BİR BESLENME
Martyn, ilacın yanı sıra beslenme terapisti Jo Gamble ile de temasa geçti.
“İtiraf etmeliyim ki ilk başta ‘o da herhangi bir beslenme uzmanı’ diye düşündüm. Ancak biraz araştırma yaptıktan sonra ABD'de fonksiyonel tıp eğitimi aldığını ve bütünleştirici onkoloji alanında burslu olduğunu keşfettim. Bunun ‘sağlığı iyileştirmek ve geleneksel tedavinin yan etkilerini en aza indirmek’ için geleneksel kanser tedavilerinin yanı sıra bütünsel tedavileri ve beslenmeyi kullandığını açıkladı” diyen Martyn şöyle konuştu:
“Düzenli olarak telefonda konuşuyorduk. Jo, tedavi sırasında bağışıklık sistemimi güçlendirmek için diyet uygulayacağını söyledi. Hala peynir yiyebileceğimi ama bunun koyun ya da keçi peyniri olacağını söyledi. Süt içebileceğimi ama süt ürünleri değil, Hindistan cevizi sütü ya da yulaf sütü içebileceğimi söyledi. Ayrıca içinde rafine şeker bulunan veya önemli ölçüde işlenmiş her şeyden uzak durmam gerekiyordu. Sabahları sebze ve meyve karışımları içiyordum. Organik kök sebzelere çok önem verirdi, kırmızı etleri azaltırdı, beyaz etleri, beyaz balıkları, organik lahana gibi şeyleri çok severdi.”
Bu sırada eşi de Martyn’e çok destek oldu, rutinleriyle ilgili her şeyi değiştirdi. Çocuklar hala kızarmış tavuk ya da pizza yiyordu ama Martyn birdenbire herkesten farkı yemekler yemeye başladı. Amaç hiçbir zaman tedavinin yerini almak değil, beslenme yoluyla kemoterapinin ve antikor ilacının etkisini en üst düzeye çıkarmaktı.
GÜNLÜK BESLENME
Kemoterapi Martyn’i çok kötü hissettirdi; mide bulantısı ve ishal en baskın olanlardı. Kemoterapi aldığı süre boyunca antikor tedavisine ve Jo'nun tavsiyelerini uygulamaya devam etti.
Tipik bir günün yemeği çok sade buharda pişirilmiş organik sebzeler ve bir parça organik tavuktu, sos yoktu. Taze sebzeler, yağsız protein, zeytinyağı ve bağışıklık sistemi için D vitamini gibi takviyeler üzerinde duruluyordu.
Protein yapı taşları için gerçekten önemlidir, tüm yeni kan hücrelerinizi, DNA hücrelerinizi ve bağışıklık hücrelerinizi oluşturur. Zeytinyağı gibi iyi yağlar iltihaplanmayı azaltmaya yardımcı olur, ayrıca çok sayıda bitki bazlı besin içerir.
Martyn, “Jo'nun vücuduma sokmak istediği bir şey de zerdeçaldı çünkü zerdeçalın iltihap giderici ve kanser karşıtı olduğunu söyledi. Sanırım içine biraz zencefil katılmış Hindistan cevizi sütünü kaynatmayı önermişti” dedi.
TEDAVİ SÜRESİ
Martyn’nin yeni beslenme şekli bir noktada iyiydi fakat kemoterapi, antikor tedavisi ve diğer ilaçlarla birlikte çok zor bir dönemdi. Onkolog ve beslenme uzmanı onu düzenli olarak izledi. Tamamen iyileşmeye odaklanmıştı. Çalışmaya devam etti, işvereni çok anlayışlıydı, bu yüzden bir rutine sıkı sıkıya bağlı kalabildi. Hiçbir ilacı aksatmadı.
EN KÖTÜ AN SAÇLARININ DÖKÜLDÜĞÜNÜ GÖRDÜĞÜNDE YAŞANDI
Martyn, en kötü anını saçları döküldüğünde yaşadığını anlattı, “Duşun dibinde toplandığını fark ettim. Ama bunun beni yolumdan saptırmasına izin vermek yerine, tıraş edeceğimi düşündüm. Arkadaşlarımdan biri de aynı anda saçlarını kazıtacağını söyledi. Onun evinde yaptık. Kanserle çok yalnız bir yerdesiniz ve bu yaşadığım şey yalnızlık hissim karşısında son derece olumluydu” dedi ve ekledi:
“Ofise ilk kez saçsız girdiğimi ve herkesin dönüp bana baktığını çok net hatırlıyorum. Bunun bir çocuk için nasıl bir şey olduğunu ancak hayal edebilirim. İşte bu yüzden şimdi çocukluk çağı kanserleriyle ilgili araştırmalara fon sağlayan ve aynı zamanda çocuklar için gerçek saçtan peruklara fon sağlayan Küçük Prenses Vakfı adlı bu kanser yardım kuruluşunu destekliyorum. Bir çocuk üç peruk arasından birini seçiyor, peruk bir stiliste götürülüyor ve istediği gibi şekillendiriliyor.”
OLUMLU SONUÇLAR
Martyn’nin devam etmesini sağlayan şey, sonuçlarının sürekli olarak iyileşmesiydi. Üç ayda bir yapılan taramaları her seferinde iyileşme gösteriyordu. 10 aylık kemoterapi ve antikor ilacından sonra doktoru karaciğerinin ameliyat edilebilir hale geldiğini doğruladı.
Martyn karaciğerinden ameliyat oldu ve iki ay sonra her şey temizdi. Bundan bir ay sonra da bağırsak cerrahı birincil kanseri ortadan kaldırmak için tam bir kolonoskopi yaptı ve tümörü bulamadı.
Doktorların bile şaşırdığı şekilde kolon kanserini yenen Martyn, “Kemoterapinin mi, antikor ilacının mı, diyetin mi, pozitifliğin mi yoksa rejimime sadık kalmanın mı bana iyi geldiğini asla bilemeyeceğim. Muhtemelen hepsiydi. Neredeyse sekiz yıldır temizim” dedi ve kanseri yenme sürecinde hissettiklerini şu sözlerle ifade etti:
“Tedavi sırasında duygu yüklemesi yaşıyorsunuz. Bir olimpiyat yarışmasına hazırlanmak gibiydi. Ailemle normal şekilde devam etmeye çalıştık ama yine de üzerimizde bir baskı vardı. Etrafınızdaki herkes için pozitif olmaya çalışmalısınız. Her şey yoluna girdikten sonra hayatın değerini daha çok anlamaya başladık. Perdeleri açtığınız ve hala orada olduğunuz her gün şükrediyorsunuz.”
The Telegraph'ın 'I was diagnosed with inoperable colon cancer, but eight years on I’m cancer free' başlıklı haberinden derlenmiştir.