Güncelleme Tarihi:
Cinsel arzularımızın ilham alabildiği pornografik görüntülerden niye çekinme gereği duyalım? Bekar, ilişkide, evli, heteroseksüel veya homoseksüel, ne olursanız olun sadece kendinizle paylaştığınız bir cinsel hayatınız (da) mevcut ve bunun ne derece sağlıklı olduğu sizin partnerinizle cinsel ilişkinize yansıyor. Birlikteliğe gerek yok, nitekim artık güçlü ve bağımsız kadınlar devrinde birçok şeye ihtiyacımız yok. Bu sebeple pornografi de kendi mesleğimiz, kendi evimiz gibi bize ait olan yerini kazanıyor.
ABD’de yayınlanan Müstehcenlik ve Pornografi Komisyonu Raporu’na göre, 1970’lerde pornografi en fazla 10 milyon dolarlık bir sektörken, günümüzde sadece ABD’de 13 milyar dolara ulaşmış. Buna, yasaklar doğrultusunda resmi evraka yansımayan, tabiri caizse “karaborsa”da dönen gelirleri de eklediğimizde dünyanın her türlü teknolojik yeniliğine uyum sağlayabilecek güçteki pornografiyi tüketim arzusunu göz ardı etmek imkansız.
68 kuşağının dile getirdiği cinsel devrimin ardından yaygınlaşan pornografi sektörü, eş zamanlı olarak feminizmin ikinci dalgasının yükselmesine, kadın ve kadın cinselliği gibi konuların konuşulmasına, feministliğin kutuplaşması ve evrimleşmesine yol açan 40 yıllık Seks Savaşları’nın başlamasına sebep olmuştu.
Ancak biz, pornografi alanında yükselen kadın sesini yeterince bilgi sahibi olmadığımız feminizme bağladık ve kendi ihtiyaçlarımızı görmezden geldik. Pornografiyi ihmal ettik. Feminizmin gölgesinden savunmak istemediğimiz dürtülerimizi tamamen ataerkil bir yoruma hapsettik. Biz kadınların hazzını ikincil alan senaryolar, erkekleri yücelten zevkler çerçevesinde oluşan günümüz pornografisi, kendi fantezilerimizi özgürce tatmin edemeyeceğimizi düşündüğümüz için var.
Feministlerin seks karşıtı oldukları veya erkeklerden hazzetmedikleri düşüncelerinden arınalım. Feministliğin üçüncü dalgasını yaşadığımız, bağımsız kadınlar olarak kimliklerimizi, bedenlerimizi ve cinselliğimizi özgürce keşfetmeye başladığımız şu günlerde kendimizle haklı bir gurur duyabiliriz. Hatırı sayılır yol kat etmiş olsak da daha iyi bir dünya için kadınların yetişmesi gereken konular listesinde pornografi üst sıralarda yer alıyor.
Özellikle çocuk pornografisinde dünya çapında büyük tepki çeken, akabinde birçok ülkede farklı prosedürlere tabi tutularak yasaklar çerçevesinde hareket etmeye sürüklenen günümüz pornografi sektörü bu acı doğrultuda gerçekçiliğini yitiriyor. Geldiğimiz noktada erkekler tarafından, erkekler için kurulan pornografi sektörünün feminizmin revizesinden başka çıkış yolu kalmıyor.
Erika Lust, verdiği bir TED konferansında, kız arkadaşlarıyla film akşamı tadında kurguladıkları ilk porno film deneyimini “korkunç” olarak tanımlıyor. Lust, “Kadınların heyecanlanmaları için kendi ayarlarında bireyler görmeleri gerekiyor; hayat görüş ve fikirlerimizi paylaşan çekici erkekler, cinselliğini keşfedebilme özgürlüğüne sahip, korkmayan, ama onun bağımlısı da olmayan kadınlar” diyor.
Kadın ve erkeğin cinsel hazzının aynı değer yargısı içinde şekillendiği, gerçekçi karakterlerle kurgulanan porno filmlerden bahseden Lust, 2006 yılında ilk Feminist Porno Ödülleri’nin düzenlemesine sebep olan porno film yönetmenlerinden sadece biri.
Edindikleri ve uyguladıkları farkındalıkla dünya medyasının büyük bir açığ ve yarasına parmak basan bu ve benzeri yönetmen, sanatçı ve yazarlar, sunduklarının sadece kadınlarda değil, erkeklerde de merak uyandırdığını vurguluyor. İnsanlığın bilinç evriminde bulunduğu, optimist bakış açısıyla kendisine ve çevresine duyarlığının arttığı 21’inci yüzyılda, pornografiyi yasaklamayı geçtik, kadınlar tarafından kurgulanan halka açık porno filmlerini konuşmalıyız.
Kabul etmek isteseniz de istemeseniz de çocukların çoğu cinsel birleşmeyi pornografi yoluyla keşfediyor. Günümüzde hala mevcut olan, toplum içinde dile getirmekten çekindiğimiz pornografiyle büyüyen bireylerin cinsel birleşmeden beklentileriyse bu doğrultuda şekilleniyor. Her türlü arz ve talebin bulunduğu, kadının partner olmaktan çıkarılıp objeleştirildiği günümüz porno sektöründe, çocuk ve hayvan pornografisi gibi revize edilemeyecek çok büyük utançlar da yer alıyor.
Fakat değiştirmeye veya yasaklamaya çalışılan her şey kamera arkasında zaten mevcut! Pornografinin, tercihlerimiz doğrultusunda halihazırda var olduğunun, gerçek hayat kesitlerinde birileri tarafından yaşandığının veya yaşanabileceğinin bilincinde olmamız gerek.
Tüketim arzularımızın belirlediği üretim pazarlarından bahsediyoruz. Kadın veya erkek olmanız bu noktada pek bir şey değiştirmiyor.
Kadınlara kendi bedenleri üzerinde söz söyleme hakkı tanınmaz ve cinselliklerinden utandırılırken; namus, bekaret kavramları gölgesinde işlenen cinayetlere nasıl çözüm bulunacağı tartışmaları yürütmek yerine pornografiyle ilgili bir tartışma başlatmanın/sürdürmenin lüks olduğu düşünülebilir. İnternet sansürünün “temiz, ahlaklı” vatandaşlar olmamız için uygulamaya sokulduğu günümüzde pornografinin amacını, sunuluşunu ve tüketimini değerlendirmekse faydalı olabilir. Birtakım sansür uygulamalarıyla gereken önlemlerin alındığı düşünülse de hayat standartlarını ve toplum bilincini artıracak girişimlerin zayıf kaldığı aşikar. “Bir şekilde üstesinden gelinen”, kural yerine problem olarak kabul edilen devlet kararları, bireylerin, içinde bulundukları sisteme saygılarını da zayıflatıyor.
Kendi haz ve dürtülerimizi tüm özgürlüğümüzle yaşamamızın gönül rahatlığıyla savunabileceğimiz temel hakkımız olduğunun bilincine varmamız gerekiyor. Bu doğrultuda kendimiz için en doğru kararı vermek yine bize düşüyor. Kendimizin ve çevremizin haklarını göz önünde bulundurarak özgürce tatmin edebildiğimiz dürtülerimiz bizi birey olmaya her seferinde bir adım daha yakınlaştırıyor. Kapalı kapılar arkasında yaşadıklarımızın, açıkça sergilediklerimizden farkı olmadığını, en büyük yargının vicdanımız olduğunu anlayabildiğimiz zaman yasaklarla değil, değerlerle hareket edebileceğiz. Bu noktada da en büyük iş yine kadınlara düşecek.