Güncelleme Tarihi:
Öğrenme güçlüğü; ‘dinleme, konuşma, okuma, yazma, mantık yürütme, problem çözme ya da matematik alanındaki yeteneklerin kullanımında zorluk yaşanması’ olarak tanımlanıyor. Kişinin bilgiyi depolaması, işlemesi ve üretmesinde zorluklar yaşamasına neden olan öğrenme güçlüğünün çocuklarda daha sık görüldüğünü, ancak yetişkinlerde de rastlanabileceğine dikkat çeken Çocuk Gelişimi Uzmanı Ayşenur Bekaroğlu, “Öğrenme güçlüğü zekâ kapasitesinden farklı bir konu olmakla beraber, zekânın kullanımını etkiler. Kişinin öğrenme güçlüğüne sahip olup olmadığı bazı durumlarda fark edilmeyebilir ve kişi bununla hayatını sürdürebilir” dedi.
Yüksek sesle okumayı reddediyorsa dikkat!
Öğrenme güçlüğü çeken her çocuğun farklı olduğunu belirten Çocuk Gelişim Uzmanı Bekaroğlu, bu nedenle tanı konulması için ayrıntılı bir değerlendirmeye ihtiyaç duyulduğunun altını çizerek okul öncesi dönemdeki öğrenme güçlüğü belirtilerini şöyle sıraladı: Konuşmaya başlamada önemli ölçüde gecikme, kelimeleri telaffuz etmede ve yeni kelimeleri öğrenmede zorluk ya da yavaşlık, ayakkabı bağlamak ya da düğme iliklemek gibi motor hareketlerin gelişmesinde yavaşlık, yaşıtlarının çok kolay yaptıklarında zorlanma"
Bekaroğlu, öğrenme güçlüğünün ilköğretim dönemi belirtileri hakkında ise şunları söyledi; “Okuma yazmayı ve sayıları öğrenmede zorluk, matematik sembollerini karıştırma, kelimeleri tersten okuma, yüksek sesle okumayı ve yazı yazmayı reddetme, saati öğrenmede zorluk, yön kavramlarını ayırt edememe, yeni becerileri öğrenmede yavaşlık, arkadaşlık kurmada zorluk, ev ödevlerini unutma, nasıl çalışması gerektiğini bilememe, mimik ve beden hareketlerini anlamada güçlük çekme.”
Hamilelikte alkol kullanımı öğrenme güçlüğüne yol açabilir
Öğrenme güçlüğünün nedeninin kesin olarak bilinmediğini, araştırmaların beyin yapısındaki işlevsel farklılıklara işaret ettiğini belirten Bekaroğlu; bu farklılıkların kalıtımsal olduğunu söyledi. Anne babada ya da kardeşlerden birinde öğrenme güçlüğüne rastlandıysa, diğer çocukta da riskin arttığını söyleyen Bekaroğlu, “Hamilelik ya da emzirme döneminde alkol kullanımı, oksijen azlığı, prematüre ya da düşük kiloda doğum gibi sorunlar da öğrenme güçlüğüne neden olabilir. Öğrenme güçlüğü nörogelişimsel farklılığı bulunan çocuklarda, bilişsel kapasitesinin normalin altında veya üstünde olan kişilerde daha sık gelişir. Nadiren normal bilişsel becerileri olan kişilerde de karşılaşılabilir. Dikkat dağınıklığı olan kişiler daha çok etkilenebilir” diye konuştu.
Kilit nokta özgüven aşılamak
Öğrenme güçlüğü tedavisinde ilk adımın psiko-gelişimsel eğitim olduğuna dikkat çeken Bekaroğlu; çocuğa yapılan gelişimsel terapinin, durumun anlamlandırılması ve nasıl bir yol izleneceğinin belirlenmesi açısından büyük önem taşıdığını söyledi. Sonraki süreçte ise evde ve okulda eş zamanlı devam edecek bir özel eğitim programının hazırlanması gerektiğine işaret eden Bekaroğlu, kilit noktanın ise çocuğa ‘özgüven kazandırılması’ olduğunu ifade etti. Bütün çocukların sevgi, destek ve cesaretlendirilmeye ihtiyacı olduğunu söyleyen Bekaroğlu; öğrenme güçlüğü olan çocukların ise tüm bunlara daha fazla gereksinim duyduğunu söyledi.
Ebeveynlerin asıl amacının öğrenme güçlüğünü tedavi etmek değil, çocuklarının karşılaşacağı zorluklar karşısında sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamak olması gerektiğini vurgulayan Bekaroğlu, “Çocuğun ev içindeki olumlu davranışlarına odaklanmak, özgüveninin gelişmesine yardımcı olur. Böylece çocuk zorlu durumlarla nasıl baş edebileceğini öğrenir, güçlenir ve dayanıklılığı artar. Çocuklar görerek ve model alarak öğrenir. Ebeveynlerin olumlu tutumları ve mizah anlayışı, çocuğun bakış açısını değiştirerek ona tedavi sürecinde yardımcı olur” dedi.
Tedavide öğretmen, aile ve çocuk gelişimi uzmanıyla işbirliği önemli
Öğrenme güçlüğü olan çocuklarda okul ile işbirliği sağlamanın büyük önem taşıdığını söyleyen Bekaroğlu, böylece öğretmenlerin çocuğu tanıması ve ihtiyaçlarına yönelik hareket etmesinin sağlanacağını belirtti. Her çocuğun başarılı olduğu ya da zorluk çektiği alanların farklı olduğuna dikkat çeken Bekaroğlu, şu önerilerde bulundu: “Görsel algısı kuvvetli çocuklar için kitaplar, videolar ya da kartlar kullanılabilir. İşitsel algısı kuvvetli çocuklar için ders anlatımının sesli olarak kaydedilmesine izin verilerek evde tekrar yapması sağlanabilir. Arkadaşlarıyla çalışmasına teşvik etmek de sürece yardımcı olabilir. Matematik problemlerinde sayıları okumakta zorlanan bir çocuk için problemleri yazıya dökerek ona yeniden sunmak gibi çözümler değerlendirilebilir. Çocuğunuzun olumlu yanlarına odaklanın. Çocuğunuzu yalnızca okul başarısıyla sınırlandırmayın. Başarı sağlayabileceği, özgüvenini artırabileceği farklı alanları keşfederek bunları yapması konusunda cesaretlendirin.”
Karneler sonuç değil, yol gösterici olmalı
Bekaroğlu, ebeveynlere yarıyılda kötü karne getiren çocuklarına nasıl davranmaları gerektiği konusunda ise şunları söyledi: “Çocukların çabalarına odaklanmak gerekir, karne ise performans, yani sonuçtur. Önemli olan süreç içerisindeki çocuğun yolculuğudur. Karneler sadece bilgi verir, amaç karne değildir. Karneleri çocuklarla beraber değerlendirmeliyiz. Çocuğumuzun ihtiyaçlarını ve eksiklerini belirleyip daha başarılı bir dönem geçirmesi için planlama yapmalıyız. Öncelikle çocuğa odaklanarak onun söyleyeceklerine kulak vermeliyiz. Dersi dinlemeyen ve başarısız olan çocuk, dinleyemediği için başarısızdır. Sebebini araştırmak gerekir. Çocuğu ‘Dinle’ diye zorlamayıp, neden dinleyemediğine odaklanmalıyız. Dikkati mi dağılıyor, duygu durumunda etkilenme mi yaşıyor, yoksa öğrenmede mi güçlük yaşıyor, bunları araştırmalıyız. Karneler bir harita, bir yol göstericidir. Onları sonuç olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Ancak karneyi aşırı şekilde sorun etmek nasıl yanlış bir durumsa, hiç önemli olmadığı şeklindeki değersizleştirici tutum da doğru değildir.”