Güncelleme Tarihi:
İstemli kusmaların ruhsal sorunlardan ileri gelebileceğini söyleyen Psikiyatrist Vedat Şar, bu tip durumların arka planında genellikle ailesel çatışmalar ve geçmişteki tatsız anların olduğuna vurgu yapıyor.
Yineleyici biçimde istemli olarak kusma (bilerek kendi kendini kusturma) ise genellikle bulimiya adı verilen ruhsal kaynaklı bir bozukluktan kaynaklanır. Bulimiyanın özelliği zaman zaman aşırı derecede ve gereksiz yeme arzusunun duyulmasıdır. Kişi bu arzuya dayanamaz, tıkınırcasına yer ve ölçünün çok üzerinde, yüksek kalorili besin (şeker, yağ, hamur işi vb.) alır. Sonuç sınırsız biçimde kilo alma olacaktır ki çare olarak kusmaya başvurulur. Böylece kilo sabit tutulur. Bazılarında bulimiya ile birlikte anoreksiya nervosa da bulunur ki bu gibi durumlarda kilo almak istememe, aşırı derece zayıf bir bedene sahip olma arzusu ön plandadır. Ancak anoreksiya hastalarında da zaman zaman tablo tersine dönerek aniden çok yeme nöbetleri ve kusmalar araya girebilmektedir.
Anoreksiya nervosa genç kızlar ve kadınlarda daha sık görülüyor
Hem bulimiya hem de anoreksiya nervosa daha çok genç kız ve kadınlarda görülmektedir. Genellikle tedavide olumlu sonuçlar alınabilse de ölümcül düzeye varan vakalar da vardır. Zaman zaman bu iki durumdan birinden muzdarip ünlülere ilişkin sağlık haberlerinin medyada yer aldığı görülür. Esasen, bulimiya ve anoreksiya nervosa (yeme bozuklukları) işlev düzeyi yüksek kişilerde de görülebilmekte ve gündelik faaliyetleri her zaman etkilememektedir. Ancak kişiyi mutsuz yapmakta, yaşam kalitesini düşürmekte ve giderek beden sağlığını da bozmaktadır.
Çocukluk dönemindeki sorunlar büyük sorunlara neden olabilir
Yeme bozuklukları başka ruhsal bozuklukların bir türevi olarak da ortaya çıkabilmektedir. Bu durum fark edilmediği takdirde kusmalar tedaviye dirençli olur. O zaman altta yatan ve gizli kalan esas ruhsal bozukluğun tanısının konulması ve tedavisine yönelinmesi gerekir. Çocukluk çağı ruhsal travmalarına bağlı dissosiyasyon ve dissosiyatif bozukluklar bu konuda önde gelir. Özellikle 10 yaş altı dönemde ailede aşırı anne-baba geçimsizliği, fiziksel şiddet, cinsel ya da duygusal istismara (aşağılama, hakaret, alay edilme) ya da ihmale maruz kalma gibi çocukluk çağı travmaları dissosiyasyona yol açar ve bu durum tedavi edilmezse yaşam boyu devam eder.
Dissosiyasyonu olan kişide unutkanlıklar, aniden ve sebepsiz yere değişen duygular (öfke,depresyon,neşe arasında gidip gelme), değişik zamanlarda farklı bir kişi gibi hissetme ve davranma, kendini yaşça zaman zaman olduğundan küçük (sanki bir çocuk) ya da büyük (yirmili yaşlarda olan birinin kendini olgun ya da 80 yaşında bir kadın ya da erkek gibi) hissetmesi görülebilir. Kronik intihar düşünceleri, acı hissetmek için kendi bedenini yüzeysel olarak yaralama (kesici cisimlerle), içinde başka bir kişi ya da kişilik varmış gibi hissetme, kafa içinde kendini eleştiren ya da yön veren sesler duyma gibi haller yaşanır. Bu belirtiler uzun yıllar herkesten gizli tutulur. Altta yatan dissosiyasyonun psikoterapi ile tedavisi diğer semptomlar yanı sıra, yineleyici yeme bozukluğu ve kusmaları da ortadan kaldırır.
Ailelere büyük görevler düşüyor
Aileler çocukluk çağı ruhsal travmalarını önleme konusunda başarılı olurlarsa delikanlılık-genç kızlık dönemi ya da yirmili yaşlarda patlama yapabilen bu gibi durumların önüne geçebilirler. Her şeye rağmen ortaya çıkan durumlarda psikoterapiye önem veren bir psikiyatriste tedavi için başvurmalıdır.
Genç kız ve delikanlılarda aile içi ilişkiler de gözden geçirilmelidir. Özellikle anne ya da babanın katı fikirliliği, kişisel ruhsal nedenlerle ya da kendi ilişkilerini kurtarmak uğruna ailenin genç üyelerini olumsuz pozisyonlara itmeleri, fark etmeseler de sevgisiz olmaları, çift mesaj vermeleri (örn. yüksek performans beklerken engelleyici tavırlar) gibi hatalı tutumları tedavileri de kilitleyici rol oynar. Ve kimi zaman tedaviyi üstlenen doktoru da zor duruma sokabilir ya da günah keçisi durumuna itebilir.
Yirmili yaşlarda ve sonrasında ortaya çıkan durumlarda ise hastalanan ancak artık aileden bağımsızlığını kazanma durumunda olan kişinin kendi geçmişinin bireysel olarak çalışılması gerekir. Bu kez aile dışındaki ilişkilerde (flört, evlilik vb.) güvensiz ya da takıntılı bağlanma ve bağımlılık sorunları kişinin kapısını çalacaktır. Çünkü çözümlenmeyen çocukluk çağı ruhsal travmaları kişiyi yaşamı boyunca tüm ilişkilerinde izlemektedir.
Sonuç olarak, kişi neye maruz kalırsa kalsın, hem kendisini ve hem de başkalarını affedebilmelidir. Ancak bu yapılanları görmezden gelmekten farklı bir iç hesaplaşmadır. Bu hesaplaşmayı kendi içinde bitiremeyen kişi huzur bulamadığı gibi özgür de olamayacaktır.