Güncelleme Tarihi:
Çocuğunuz yerinde durmuyor, kıpır kıpır ve sürekli hareket halinde, evde kırılmadık cam, vazo bırakmadı. Üstelik şimdi de okula başlamak üzere. Siz hiperaktif olduğunu düşünüyorsunuz peki gerçekten öyle mi? Tavsiye eğer çocuğunuzun hiperaktif olduğundan şüpheleniyorsanız mutlaka alanında uzman bir psikiyatriste göstermeniz. Aksi halde çocuğunuzun parlak olabilecek geleceğini istemeden karartabilirsiniz.
Bazı erişkin hastalarımız madde bağımlılığı şikâyetiyle geliyor, incelemelerimizde nedenin dikkat eksikliği olduğu ortaya çıkıyor. Oysa okul başlamadan önce yapılacak klinik değerlendirme ve basit testlerle hiperaktif olup olmadığı belirlenebilir, çocuğunuzu böylece doğru yönlendirebilirsiniz.
Çocuğu yerinde durmayan, sıkça yaramazlık yapan birçok ebeveyn “Benim çocuğum hiperaktif” diyebiliyor. Uzmanlara göre ise “hiperaktivite” teşhisi sadece hekimler tarafından konulmalı. Çünkü sözü edilen “hiperaktivite” geçiştirilebilecek bir rahatsızlık değil, nörobiyolojik temelleri olan ciddi bir bozukluk.
Yaramazlık her ne kadar hiperaktivite belirtisi olabilse de bu durum tek başına tanı koymamız için elbette yeterli değil. Burada hiperaktivite için ayrıcı özelliklerden biri çocuğun sakin durması gereken durumlarda da hareketlerini engelleyememesi. Kastedilen ebeveynin sözlü “otur oğlum, kızım” uyarılarına cevap alamaması değil; örneğin sınıfta ya da sırada yerine duramaması, sürekli başka şeylerle ilgilenmesi, dikkatini sadece kısa sürelerde (birkaç dakikalık) toplayabilmesidir. Hiperaktif çocuk dürtüleriyle hareket eder, eylemin sonunu düşünmez. Aklına geldiği zaman konuşur, sözün ona geçmesini beklemez, başkasının sözünü keser, kendisine verilen işlerde zamanlama problemleri yaşar, ödevlerini yaparken güçlük çekebilir.
Burada asıl önemli olan “Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu” tanısının bir klinikte bilimsel olarak konabilmesidir. DEHB tanısının sadece hekimler tarafından konduğunu ısrarla vurgulamak gerekiyor. Çünkü DEHB; geçici olmayan, kişinin ileriki yaşam standartlarının şekillendiği eğitim öğretim sürecinde, başarı çıtasını aşağı çekebilen önemli bir bozukluktur. Klinik şartlarında bilgisayar ortamında belli bir sistem ve rastgele kart eşleştirmesi üzerinden kişinin performansını ölçen Moxo, klinisyenin hastadan aldığı cevaplarla düzenlediği Diva, Wender Utah derecelendirme ölçeği gibi kliniklerde uygulanan testlerle hem DEHB tanısının şiddetini hem de tedavinin etki derecesini rahatlıkla değerlendirebiliyoruz.
Zekâ; bir bilgiyi zihne alma, onu işleme, kalıcı hafızada saklama ve sınav ya da yaşam olayları karşısında tutarlı bir şekilde kullanmayla değerlendirilebilecek bir bütündür. DEHB’de hafıza sorunu olmasa bile bilgiyi alma, işleme ve gerektiği yerde kullanma zincirinden mutlaka birinin ciddi anlamda etkilendiğini, bir türlü istenen performansa ulaşılamadığını görüyoruz. Bu bağlamda tedavi edilmemiş DEHB’si olan kişilerin ileriki yaşamlarında “var olan bu zeka potansiyelimle şimdi çok daha iyi yerlerde olabilirdim ama olmadı’’. Çoğu zaman bu şikâyetlerin ardında da hiperaktif çocukların tedavi edilmediğinde dikkatini sürdürememesine, bilgiyi doğru yerde kullanamamasına bağlı olarak derslerinde yaşadığı başarısızlıklar yatıyor. Doğru gözlemle çok küçük yaşlarda teşhis edilen ve tedavisi düzenlenenler başarılı bir okul grafiği çizerken, tedavisi düzenlenmemiş bireyler ise zorlu bir okul yaşantısına sahip oluyorlar.
Toplum arasında bir yanlış algı da “Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’’nun sadece çocuklarda görüldüğü. Çocukluk döneminde belirti gösteren bu bozukluk “yaramazlık ya da tembellik” denilip geçildiğinde yetişkinlik dönemlerinde de hayatı olumsuz yönde etkiliyor. Eğitim yaşamındaki başarısızlıkların ardından bu kez iş ve özel hayatta olumsuzluklar başlıyor; verilen işlerin zamanında bitirilememesi, dikkatsizlikler, ani tepkisellik, sabırsızlık vs iş ve para kayıplarını da beraberinde getiriyor. Kişi bankada sıra bekleyemiyor, trafikte bekleyemiyor, çabuk sinirleniyor vs. Uzmanlar çok daha tehlikeli ve ciddi bir noktaya daha işaret ediyor; madde bağımlılığı…
Bize madde bağımlısı olarak tedavi için gelen hastaları değerlendiriyoruz. Öyle ki madde kullanımının başlangıç ve devam şekline, tedavi yanıtsızlığına baktığımızda Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite bozukluğunun etkisinin azımsanmayacak derecede fazla olduğunu görüyoruz. Biz buna self medikasyon, kendi kendine tedavi diyoruz. Yani kişi dikkat eksikliğini, huzursuzluğunu giderebilmek için maddeye yöneliyor ve maddenin onu rahatlattığını, daha sakin olabildiğini düşünmesini sağlıyor ve maalesef kişi kullandıkça da bağımlı hale geliyor.