Güncelleme Tarihi:
Aslında Beykent Üniversitesi Radyo Televizyon Programcılığı ile Anadolu Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri eğitimi almış Güneş, ayrıca spikerlik ve sunuculuk için akademik eğitimini de tamamlamış. Habercilik, reklam sektöründe seslendirme, dublaj yapmış, film sektöründe genel sanat yönetmenliği, basında yazarlık ve röportajlar yapmış, derken ilk kitabı "Kapının Ardındaki Ben" buluştu okurlarla, gördüğü ilgiden sonra ikincisi raflarda yerini aldı. Bu kez bir komiserin gözünden şiddeti anlatıyor, tabii ki kitapta kadına şiddet de işleniyor. Dünya Kadınlar Günü'nde esas bunları konuşmalıyız diye düşündüm ve Güneş Altunkaş ile röportaj yapmaya karar verdim. Her şeyi toz pembe göstereceğimiz bir gün değil bugün, gerçeklerin altını çizmeliyiz. Röportajdan sonra Hokus Pokus'u okumanızı tavsiye ederim.
Son zamanlarda sık sık şiddet haberleri duyuyoruz ve okuyoruz, polisiye türündeki yeni kitabınız “Hokus Pokus “un konusunu seçerken bu haberlerden mi etkilendiniz?
Yanlış hatırlamıyorsam ağustos ayının sonlarıydı. Bir taraftan gündemi takip etmek için akşam haberlerini izliyorum bir taraftan da çalışma masama oturmuş yeni bir hikaye yazıyorum. Ekrana birden kadın cinayetine kurban giden rahmetli Emine Bulut’un haberi düştü. Görüntüler karşısında dona kaldım hatta yeryüzünde kapladığım yerden, insanlığımdan utandım. Bir kadın evladının gözleri önünde eski kocası tarafından öldürülürken bize de o görüntüleri izlemek düştü. Biz ekranları başında sadece öldürülen bir kadın, annesiz bırakılan bir evlat görmedik başka şeylere de tanık olduk. O cinayet kalabalığın içinde işlenirken kimsenin bir şey yapmadığına ve toplumun refleksini kaybettiğine şahit olduk. İşte insanlığımızdan utanmamız için bir neden daha buldum. Evet “Hokus Pokus”u yazmamın ana nedeni şiddet görüp katledilen kadınlarımız ve çocuklarımızdır.
Kitabın kurgusunu oluştururken nasıl araştırmalar yaptınız?
Hem toplumsal bir sorunu dile getirmek, bu soruna kendimce çözüm aramak hem de polisiye türünde yazmak tabii ki iyi bir araştırma gerekiyordu. Kitaptaki yarattığım karakterlerin yazar olarak 20 sene öncesini ve 20 sene sonrasını bilmeliydim. Asıl isteğim ise okuyucunun kitabı bitirdikten sonra toplumdaki bu ciddi sıkıntı üzerine bolca vakit harcayarak düşünmesiydi. Hatta günlük hayatın bize unutturduğu birçok duygunun tekrar tozlarından arınıp ortaya çıkmasıydı. Kitap rafa çıkalı bir hafta oldu ama okuyucudan aldığım tepkilere baktığımda öncesinde bir insan olarak sonrasında da bir yazar olarak başardığıma inanıyorum.
Kitap içindeki konular yaşanmış hikayelerden mi oluşuyor?
Baş kahramanımız komiser Ercüment üzerine kurguladığım bir hikaye ama olay örgüsünde Ercüment’in hikayesi dışında birçok kadın ve çocuk hikayesine tanık olacağız. Neyse ki hikayede onların imdat çığlığına yetişen, yardım eli uzatan bir komiser var. Kitabın içindeki birçok hikaye gerçek olmasa da şu dünyada yaşanması olanaksız şeyler değil. Yıl 2020 ve hepimiz kabul edelim ki kadın ve çocuk cinayetleri hala işlenmeye devam ediliyor.
Kitabın baş kahramanı komiser Ercüment… “Hokus Pokus”u bir erkeğin gözünden yazmak nasıl bir tecrübeydi?
Ercüment, doğduğu gün doğru adrese yetimhane kapısına bırakılmış sonrasında Allah’tan iyi insanlarla yolu kesişmiş, okuyup meslek sahibi olmuş genç bir komiser. Sevmeyi, sevilmeyi güzel öğrenmiş, iyi biri fakat mesleği gereği karşılaştığı olaylarda şiddet gören, katledilen kadınlar ve çocuklar mesele ise işte o zaman Ercüment tepkileri kontrol edilmesi zor olan biri. Bir erkeğin gözünden yazmak zor olmadı fakat en zoru hikayemdeki kadınların ve çocukların hüzünlerini, isyanlarını, yaşam savaşlarını yazıya dökmek oldu. Hikaye de olsa kurgu da olsa ben kitabın yazarı olarak içselleştiriyorum. Sonuçta kitaptaki karakterlerim evlatlarım gibi ve onların başına bir şey geldiğinde yine ben üzülüyorum.
Erkeklerin gözünden şiddet haberlerini yazarken yardım aldığınız yakınlarınız oldu mu?
2000’li yılların başında haberciydim. Hem spikerlik hem de gazetecilik yapardım. Bülten önüme geldiğinde korkarak göz atardım. Aman kimseye bir şey olmasın, aman kimse ölmesin ve ben böyle haberler sunmayayım diye. Bana ailem düşeni kaldırmamı, ağlayanı güldürmemi öğretti. İşte tam da burada bazen kendimle çatışıyordum. Gözlerim doluyordu, eee bir taraftan da profesyonelsin duygularını belli etmemelisin. Neyse ki çalıştığım kurum satıldı da ben de o bahaneyle haberciliği bıraktım. Sevdiğim işe film sektörüne hızlı bir geçiş yaptım, sonunda genel sanat yönetmeni, yazar oldum. Oldum da fark ettim ki konuştuğumuz konularda değişen hiç birşey olmadı. Değişen sadece katledilen kadınların ve çocukların sayısı oldu. Bu yüzden bu işin merkezinde yer almış biri olarak yardım almama gerek kalmadı, yıllardır gözlemlediklerim en büyük yardımcım oldu diyebilirim.
Kitabı yazarken kullandığınız hikayeler sizi etkiledi mi?
Etkilemez olur mu? Etkilemez ise zaten insani değerlerimizi çoktan kaybetmişiz demektir. Şiddet görüp katledilen kadınları, çocukları ve bu zulme tanık olan insanları tanıyoruz bu romanda. Klavye başında kadına, çocuğa şiddete hayır deyip evinde terör estirenleri, beş dakikalık zevk uğruna dünyaya getirilen sokağa atılan çocukları, gözlerinin önünde annesinin katledilişine tanık olan çocukları, 14 yaşında ailesi tarafından tecavüzcüsüne para ile satılan çocukları, parayla satın alınacak her şeyi olan ama ailesinin sevgisine muhtaç olan çocukları… O kadar çok hikaye var ki bu romanın bütününde eminim okuyan herkes benim gibi düşünecektir.
Bundan önceki romanınız “Kapının Ardındaki Ben” ve yeni romanınız “Hokus Pokus” dizi ya da sinema olma durumlarının olduğunu duydum.
“Kapının Ardındaki Ben” ile ilgili birkaç yapımcıdan teklif aldım, doğrudur. Fakat ben de film sektöründe olduğum için biraz daha temkinli adımlar atıyorum. Bizim sektörde olan biri niçin roman yazar ki? Tabi ki film ya da dizi yapmak ilk hedefim ama doğru ve uyumlu bir ekiple de çalışmak önceliğim. Ben yazarı olarak “Kapının Ardındaki Ben”in sinema, “Hokus Pokus”un ise polisiye bir dizi olması yönünde fikir birliği içinde olacağım bir ekiple çalışmayı tercih ediyorum.
Kitap karakterlerinden sıyrılıp kadın gözüyle kadının toplumdaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tarihe baktığımızda Türk toplumunda kadının saygın bir yeri vardır. Orta Asya’da kurulan ilk Türk devletlerinde bile kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet yönetiminde eşler de söz sahibidir. Kadınlar ata biner, ok atar, savaşlara katılır, ağır sporlar yapar hatta ve hatta ev eşlerin ortak malı sayılırdı. Unutmayalım ki kadın ailenin ve toplumun temel kolonudur. Örneğin bir bina düşünün, kolonlarına zarar verirseniz ne olur? Bina çöker. Bir toplumun kalkınmasının temelinde kadın eğitimi yatmaktadır. Kadınları eğitenler nesilleri eğitmiş demektir. Nesilleri eğitenler de yine kadınlardır. Tek temennim kadınların ve çocukların katledilmediği, başarılarının konuşulduğu zamanların gelmesi.
Yeni kitabınız için çalışmalara başladığınız biliyorum, bir taraftan da okuyucu büyük bir çoşku ile “Kapının Ardındaki Ben”in devamını bekliyor. Sıradaki kitap devam kitabı mı olacak, yoksa yeni bir konu mu geliyor?
Evet, okuyuculardan bana da bu soru çok geliyor. Hatta “Hokus Pokus” yeni rafa çıkmasına rağmen lütfen bunun da devamını yazın diyenler olmaya başladı bile. O zaman müjdemizi verelim, “Kapının Ardındaki Ben”in devamı gelecek. Bu sefer ki yolculuğumuz 2021 yılından 1930’ lu yılların Galata’sına olacak. Yine anlatımında fantastik öğelerin olduğu bir aile dramının içinde bulacağız kendimizi.
Şahane bir sohbetti, çok teşekkür ederim. Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü buradan hem cinslerime seslenmek istiyorum. Hayatı güzelleştiren kadınlarımız aklınıza koyduğunuz her şeyi yapabilir, her şeyin üstesinden gelebilirsiniz. Hatta en derin okyanuslarda yüzebilir, en yükseğe tırmanabilirsiniz. Kelimelerle ifade edilebileceğinden çok daha fazlasısınız. O yüzden vakit harekete geçme vakti. Öncelikle bu özel günde benimle röportaj yaptığınız için sizin ve tüm dünya kadınlarının 8 Mart Dünya Kadınlar günü kutlu olsun.