Güncelleme Tarihi:
Prof. Dr. Bülent Tokgöz, 12 Mart Dünya Böbrek Günü’nde önemli uyarılarda bulundu. Herhangi tipte bir böbrek hastalığından etkilenen insan sayısının 100 milyonları aştığını söyleyen Prof. Dr. Bülent Tokgöz, “Kronik böbrek hastalıklarına (KBH) bağlı küresel yük giderek ağırlaşıyor. Eğer etkili önlemler almayı başaramazsak, 2040 yılında en yaygın ölüme yol açan sebepler arasında kronik böbrek hastalıklarını ilk 5 içinde göreceğiz” dedi.
Kronik böbrek hastalığının yüksek ekonomik yükünün altını çizen Prof. Dr. Tokgöz, “Kronik böbrek hastalığı tedavi maliyeti oldukça yüksek bir hastalık. Gelişmiş ülkelerdeki sağlık harcamalarını inceleyecek olursak, sadece son evre böbrek hastalığında yapılan tedaviler, yani diyaliz ve böbrek nakli, yıllık sağlık harcamalarının %2-3’lük kısmını işgal ediyor” diye konuştu.
Kronik böbrek hastalığında erken tanı hayati önem taşıyor
Dünyada her 10 kişiden birinin kronik böbrek hastalığına yakalandığına değinen Tokgöz, “Önemli olan kimlerin risk altında olduğunu bilmek. Çünkü böylelikle yüksek riskli insanlarda tarama testleriyle hastalığı erken evrede yakalayabilir, ilerlemesini engelleyebilir, hiç olmazsa yavaşlatabiliriz. Ayrıca, hastalık riskini artıran durumları bilmek, böbrek hastalığı gelişiminin önlenmesi bakımından neler yapılması gerektiği konusunda da yol göstericidir.” açıklamasında bulundu.
Muayene, temel kan ve idrar tetkiklerini değerlendirerek kronik böbrek hastalığı tanısı koyulduğunu belirten Prof. Dr. Bülent Tokgöz, “Ek tetkik olarak ultrasonografik inceleme kesinleştirici bilgiler sunabilir. Tanı koyduğumuz zaman hastalığın hangi evrede olduğunu tespit ediyor, Evre 5’ten daha önceki aşamalarda ilerleme hızını tahmin etmeye çalışıyoruz. Ne kadar erken evredeysek ilerleyişi durdurma ya da hiç olmazsa yavaşlatma şansımız o kadar yüksek oluyor. Evre 4’e kadar hastalık ilerleyişini durdurma / yavaşlatma çabalarımız belirgindir. Evre 4’te yavaşlatma çabalarımızı gevşetmeyiz ama yine de olası durumlara göre planlarımızı tamamlar ve hazır oluruz. Evre 5’e girmemiz durumunda ise böbrek işi kritik değerlere inecek veya üremik belirtiler ortaya çıkacak olursa, böbrek nakli, nakil mümkün olmadığında da diyalize başlamamız gerekir. Erken evrelerden itibaren değişen beslenme önerilerimiz, damar koruma stratejilerimiz ve korunmaya dönük aşı programlarımız da var.” diye konuştu.
Doktor önerisi olmadan kullanılan ilaçlar böbreğe zarar veriyor
Böbrek hasarını doğrudan başlatabilen risk faktörleri arasında diyabet, hipertansiyon, otoimmün hastalıklar, sistemik infeksiyonlar, tekrar eden üriner infeksiyonlar, böbrek taşları ve nefrotoksik maddelere maruz kalmayı sayabildiklerini belirten Tokgöz, “İlaçları gerekmesi durumunda ancak hekim önerisi doğrultusunda kullanmalıyız. Aksi takdirde bize riskli durumlar getirebileceğini unutmayalım. Reçetesiz temin edilebilen ilaçlarda, özellikle hekim önermeden alınabildiğinden, böbrekte toksik etki tehlikesi yaşanabiliyor” dedi.
Özellikle ailede birinci derece yakınlarımız içinde kronik böbrek hastalığı olması durumunda risk altında bulunduğumuzu belirten Prof. Dr. Tokgöz, “Ülkemizde kronik böbrek hastalığı daha çok kadınlarda, yaşlılarda, hipertansiyon, diyabet ve kalp hastalığı olanlarda görülüyor” diye konuştu.
Kronik böbrek hastalığının son aşamasında böbreğin yerine geçen tedaviler gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Bülent Tokgöz, “Bu noktada seçenekler böbrek nakli veya diyaliz tedavileridir. Mümkün olduğu sürece böbrek nakli tercih edilen tedavidir. Bu yüzden kronik böbrek hastalarının yaşadığı zor durumu hatırlamamız ve organ bağışının önemine daha çok dikkat çekmemiz faydalı olacaktır” dedi.
Tuz fazla tüketilirse böbrekte geri dönüşü olmayan hasarlara yol açabilir
Dünya Sağlık Örgütü’nün bir insan için günlük tüketmesi gereken tuz miktarını 5-6 gram şeklinde önerdiğini hatırlatan Tokgöz, “Bu miktarı aştığımız oranda kan basıncımız yükselmeye daha fazla eğilimli hale gelir. Atar-damarlarımız içindeki kanın, damar duvarlarına yaptığı basıncın gereğinden fazla olmaması gerekir. Yüksek kan basıncı böbrek damarlarımızı zorlar ve zaman içerisinde böbrek içinde görev yapan temel yapılarda geri dönüşü olmayan hasarlara yol açabilir” diye konuştu.
Sağlıklı bir erişkinin vücut içinde gerçekleşen yaşamsal faaliyetleri için en az 1600 ml suya ihtiyaç duyduğuna değinen Prof. Dr. Tokgöz, “Bu miktarın en az 1300 ml’sini, yiyecekler içinde veya su olarak dışardan almak zorundayız. Çok ileri yaşlardaki insanlar susama hissinde duyarsızlaşma olabileceği için susuz kalma tehlikesine karşı aşırı sıcak günlerde daha çok dikkat etmeleri gerekir.” dedi.
Fazla kilonun, diyabetin, yüksek kan basıncının, tıkayıcı olabilen damar hastalıkları için zemin hazırladığını belirten Tokgöz, “Bütün bunlar bozulmuş böbrek işlevinin sebepleri içinde önde gelen sebepler. İdeal ağırlığın üzerindeki her bir kilogram fazlalık, büyük ve küçük kan basıncı değerlerimizi belli oranda yukarı taşıyarak tehlike yaratır” açıklamasında bulundu.
Prof. Dr. Bülent Tokgöz, kronik böbrek hastalarının beslenme konusunda dikkat edecekleri noktaları ise şu şekilde anlattı: “Hastalığın aşamalarına göre farklı beslenme önerilerimiz var. Her aşama için gereğinden fazla tuz tüketmemek önemli. Hastalık ilerledikçe yapılan kan ölçümlerine göre gerektiği noktada fosfordan kısıtlı beslenmek, yüksek kan fosfor düzeylerini önlemek için yaşamsal önem taşır. Böyle bir durumda inorganik fosfordan zengin meşrubatlar ve işlenmiş endüstriyel besinlerden kaçınmak çok mühim. Potasyum düzeyinde tehlikeli dalgalanmalar olması durumunda alınacak beslenme tedbirleri var ayrıca. Dengeli beslenmek şart, ancak gereken miktarda biyolojik değeri yüksek protein, karbonhidrat ve yağ içeren bir beslenme öneriyoruz.”
Tokgöz, kronik böbrek hastalığından korunmanın altın kurallarını ise şu şekilde paylaştı: “İdeal vücut ağırlığını korumak için dengeli beslenmek, gereğinden fazla tuz tüketmemek ve hareketsiz kalmamak önemli. Ayrıca sigara içmemeli, fazla alkolden uzak durmalı ve gerekmediği halde ağrı kesici ilaç kullanmaktan kaçınmalıyız. Ayrıca risk gruplarından birisi içinde yer alıyorsak da muayeneden geçmemiz, erken tanı sağlanması açısından çok önemli.”