Güncelleme Tarihi:
Haksızlığa uğradığımızı düşündüğümüzde yaşadığımız anlık buhranla baş edemezsek, yeterince düşünmeden karşı atağa geçersek çoğu zaman kendimizi savunma amacından saparız ve zarara uğrarız. Olaylar karşısında verdiğimiz ilk tepkiler; zekâmızı yeterince işin içine katamadığımız için, hatadan ibaret olur. Aklımızı kullanarak yaşanan tatsızlığı tatlıya bağlamanın öncelikli yolu ise empati kurmaktır. Böylelikle davranışın altında yatan sebebi bulabiliriz. Kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak düşünmek; hatalı kişiye hak vermek anlamına gelmez. Neden böyle davrandığını anlamak adına önemli bir adımdır. Düşman bile olsak, onu tanımamız her zaman doğru adımlar atmamızı sağlar ve bize bir olgunluk katar. Olgun düşünebilirsek az hata yapar, bencil yanımızdan kurtuluruz.
Savunmaya geçmeden önce kişinin yaşadığı koşulları göz önünde bulundurarak “ben olsam ne yapardım? ve “bu şekilde davranmasının sebebi ... olabilir.” şeklinde kısa bir an düşünmek gerekir. Tek düşüncemiz kendi hislerimiz olursa, yapılan hiçbir hatayı affedemeyiz. Affedememekse iç huzurumuzu kaçırır. Oysaki esas amaç huzurumuzu nasıl arttırabileceğimiz hususunda bir şeyler yapmaya çalışmaktır. Sinirlenip, tepkili karşılıklar verdiğimiz olayları bir kâğıda not alıp, bir hafta sonra notlarımızı okuduğumuzda huzurumuzu kaçırmaya değip değmediğini daha iyi tartabilir, sonraki durumlarda nasıl davranacağımızın kararını buna göre verebiliriz.
Bedel ödetmek niyetiyle yola çıktığımızda sonradan pişman olacağımız şeyler yapmamız kaçınılmazdır. Sınırlarımızı zorlayan kişiye karşı uzlaşmacı bir tutum içinde olmak, ondan aşağıda olduğumuzu değil; aksine ondan güçlü olduğumuzu gösterir. Çünkü affetmek, güçlü olmayı gerektirir. Eğer bunu başarabiliyorsak, algılarımız ve bir sonraki adımı kestirip ona göre aksiyon alma yetimiz daha gelişmiştir. Haksızlığa uğramış olmamıza rağmen aşağılayıcı veya saygısızca bir tepki ortaya koymamış olmayı, sınırlı algısı olan insana karşı kendini ezdirmek olarak görmemiş oluruz. Kendimizi kârlı çıkacak kişi olarak addederiz.
Elli yaş üstü bir danışanım, tüm gün ev temizliği ve yemek yapıp yorulduktan sonra, işten eve gelen kızına sofra kurduğunu, ancak masaya çatal kaşık koymayı unuttuğu için kızı tarafından azarlandığını anlatıp, sözlerine şöyle devam etmişti: “Empati eğitimi almadan önce benzer bir durumla karşılaştığımda, sinirlerime hâkim olamayarak kızımla kavga ederdim. Kavga sonrasında da yemek yiyemeyip, o gece geç saatlere kadar huzursuzluktan uyuyamazdım. Yaşadığımız tatsızlık üzerine karamsar düşüncelere dalıp, kızımı yanlış yetiştirdiğimi ve bunun gibi geçmişe dönük bir yığın hatamı saatlerce düşünüp dururdum. En büyük zararı kendime vermiş olurdum.”
Empati eğitimiyle beraber, hemen öfkelenip bağırıp çağırmak yerine kendine hâkim olup, kızını anlamaya çalışmış ve ona sadece bir sorunu olup olmadığını sorması gerektiğini düşünerek, “Günün kötü mü geçti?” demiş. Kızı ise bu soruyu duymasıyla, iç geçirerek o gün işten kovulduğunu ve iş arkadaşlarıyla kavga ettiğini anlatmış annesine. Bunu anlatırken yüzünden az önceki öfkeli tutumunun verdiği pişmanlık okunuyormuş. İçinde biriken tüm olumsuz duyguları teker teker dökmüş ve gece birbirlerine sarılarak uyumuşlar. Danışanım, düşmanlık duvarına çarpmak yerine, onun çevresinden dolaşarak kendini ve kızını huzurlu kılmayı başarmış.
Karşımızdakini yanlışından döndürmek amacıyla yapıcı karşılıklar verebiliriz. Dostça yapılmayan karşılıklar hiçbir işe yaramaz. Haksızca davranan kişi ancak böylelikle geri adım atabilir, davranışından pişmanlık duyabilir. Peki ya siz, düşünmeden vereceğiniz karşılığın iç dünyanızda yaratacağı huzursuzluğu mu tercih edersiniz; yoksa empati kurarak karşınızdaki kişinin davranışının altında yatan sebepleri bilip, bilginin zihninizi aydınlattığı ölçüde huzura çıkmayı mı?
Yazı: Yaşam Koçu Demet Baykal