Hamsi, palamut, lüfer, uskumru ve daha niceleri… Balık, vücut direncimizi artıran etkisiyle, özellikle enfeksiyonların kapıda beklediği sonbahar ve kış mevsiminde bolca tüketmemiz gereken bir besin. Düşük yağlı ve yüksek kaliteli bir protein kaynağı olan balık aynı zamanda omega 3 deposu! Bunların yanı sıra A, D, B grubu (B2,B3,B6,B12) vitaminlerinden zengin ve fosfor, selenyum, çinko, iyot, kalsiyum ile magnezyum açısından iyi bir kaynak. Zengin içeriğiyle; kan basıncını düşürmeye, kalp krizi, felç ve Alzheimer riskini azaltmaya, hafızayı, kemikleri ve gözleri güçlendirmeye yardımcı olduğu, yapılan bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış. Sağlığımız üzerinde bu denli önemli etkiye sahip olan balığı soframızda haftada en az 2 kez bulundurmamız şart. Özellikle küçük balıklarda tercih ettiğimiz kızartma yönteminde, yüksek ısıya maruz kalması nedeniyle yapılarının bozulması sonucu protein içeriği azalıyor. Ağırlığının yarısı kadar yağ çektiği için kalori miktarı ise artıyor. Balığın besin değerinin düşmemesi için ızgara, fırınlama veya buharda pişirme gibi daha sağlıklı teknikleri tercih edin. Balığı fazla pişirmeden, hafif sulu kalacak şekilde pişirmeye özen gösterin. Hamsi ve istavrit gibi küçük balıkları, sağlığa olumlu etkilerini arttırmak için kılçıklarıyla tüketmenizde fayda var. Kılçıkta bulunan yüksek oranda kalsiyum ve fosfat içeriği özellikle kemik sağlığını koruyarak osteoporoz riskini azaltmaya yardımcı oluyor. Ayrıca eklem ağrılarına da iyi geliyor. C vitamini balıkta en az bulunan bir vitamin. Omega-3 kalp-damar sağlığını korumak ve vücut direncini arttırmak için vücudumuzda üretilmeyen, mutlaka dışarıdan almamız gereken önemli bir yağ asididir. Limonda bulunan C vitamini ve antioksidanlar omega-3’ün vücutta kullanımını arttırıyorlar. Salatalarınıza ve balığın üzerine limon sıkarak hem lezzetini hem de sağlığa olumlu etkilerini arttırabilirsiniz. Balığın vazgeçilmezi soğan ve sarımsağın içeriklerinde bulunan kuersetin gibi antioksidanlar bağışıklık sistemimizin daha güçlü olmasına katkı sağlıyorlar. Yapılan klinik çalışmalarda balığın içerdiği omega 3 yağ asitlerinin kan basıncı ve kandaki yağların düzeylerini düşürerek, insülin direncini azaltabildiği gösterilmiş. Özellikle yüksek kan şekeri seviyesine sahipsiniz balığın yanında tüketeceğiniz soğanla daha dengeli kan şekeri seviyesi elde edebilirsiniz. Balığın yanına çok yakışan yeşil salatayı asla ihmal etmeyin. Marul, göbek ve maydanoz gibi yeşil yapraklı sebzeler ile üzerine sıktığınız limonla C vitamini miktarını yükseltebilir, bu sayede balıkta bulunan omega-3’ün emilimini arttırabilirsiniz. Balıktan maksimum fayda sağlayabilmek için dikkat etmeniz gereken en önemli nokta, taze olması. Balığın gözleri parlak, solungaçları kırmızı-pembe ve derisi gergin olmalı. Kokmamalı ve pulları ellerinizi sürdüğünüzde hemen dökülmemeli. Ayrıca üzerine bastırdığınızda yüzeyinde çökme meydana gelmemeli. Taze balıkların pullarını ve içini hemen temizlendikten sonra uygun bir kapta, buzdolabında 1-2 gün, derin dondurucuda ise 3-6 aydan fazla saklanabilirsiniz. Satın aldıktan veya buzdolabından çıkardıktan sonra oda sıcaklığında 2 saatten fazla bekletilmeden tüketilmesi besin değeri kayıplarını azaltırken, bozulmaya bağlı gıda zehirlenmesini de önleyebiliyor.