Güncelleme Tarihi:
Washington Post gazetesi, okurlarına asırlık insanlara yaşamları ile ilgili hangi soruları sormak istediklerini sordu. Okurlardan gelen soruları, donanma gazisi ve diş hekimi olan 100 yaşındaki Jack Weber'e yönelttiler.
Bu sorular arasında “Gençken sana kim yardım etti? Evlenmeyi önerir misin? Hayatımın ikinci yarısına en iyi şekilde nasıl hazırlanabilirim?” vardı.
Jack Weber’in üniversite aşkı Betty ile 57 yıllık evliliğinden beş çocuğu, 11 torunu, 13 tane de torununun çocuğu oldu. İşte Weber’ın uzun ve sağlıklı yaşamının sırları...
Yaklaşık 9 yaşındayken, annem Estelle, beni kışın donmuş olan bir gölete götürüp bana buz pateni yapmayı öğretirdi. Anneme çok yakındım. Babam işe gider, eve gelir, koltuğuna uzanır, uyuyakalırdı. Annem ise sporcuydu, bana açık havayı ve sporu sevmeyi öğretti.
Onun sayesinde çok iyi bir buz patencisi oldum ama eğer annem bana bunu öğretmemiş olsaydı, buz patenine hiç başlayamayabilirdim. Bana aynı zamanda tenis oynamayı da öğretti. O yaş grubundaki bir kadın için sporla ilgilenmek çok sıra dışıydı.
Mesela okuldan eve gelir ve ödevimi yapmaya başlardım, ama o bana: "Jack, kitapları bırak. Güneş parlıyor. Dışarı çık ve oyna. Güneş battığında içeri gelip ödevini yaparsın." derdi.
Bu onun yaşam tarzıydı ve benim yaşam tarzım haline geldi. O, 99 yaşına kadar yaşamış olağanüstü bir kadındı.
Pearl Harbor'dan sonra donanmaya gönüllü katıldım. "Seni denize göndermeyeceğiz. Asker lazım ama kolejden mezun olduktan sonra subay olarak hizmet edebilirsin." dediler.
Weber, eşi ile tanışma hikayesini de şöyle anlattı:
Okuldayken genç bir kız bana yaklaşıp laboratuvar partneri olup olamayacağımı sordu. Bu, romantizmimizin başlangıcıydı. Flört ettik, âşık olduk. Mezun oldu ve beden eğitimi öğretmeni oldu.
O bir atletti. Ben de bir atlettim, bu yüzden birlikte spor yaptık, tenis oynadık. Yıllar sonra ben golf oynamaya başladım. Ben golf oynarken evde yalnız kalıyordu ve "Bu iyi değil. Golf oynamayı öğreneceğim." dedi ve öğrendi de.
Pişmanlıklarım var. Yaşım gençken çocuklar evdeyken, onlarla daha fazla vakit geçirmeliydim. Ben o dönemlerde çok fazla dışarıdaydım. Betty'nin yardıma ihtiyacı olabilirdi ama bana "Gitme." demedi.
Bu durumu daha iyi dengelemeliydim. Acil durumlar için ya da finansal olarak hep yanlarındaydım ama eşim çocukları tek başına büyüttü. Mezuniyetler ve doğum günü partileri için her zaman yanlarındaydım ama küçük şeyler için yanlarında değildim. Belki onlara yatmadan önce bir masal okumak ve uyumalarına yardımcı olmak için yanlarında olmalıydım.
50'li yıllarda genelde aile babası olmak ailenin geçimini sağlamak, eve gelip, akşam yemeğini yedikten sonra yatmak şeklindeydi. Şimdi torunlarımın eşleriyle ve çocuklarıyla çok fazla zaman geçirdiğini görüyorum. Çocuklarının bezlerini değiştiriyorlar! Ben hiçbir zaman bez değiştirmedim.
1953'te, avukatıma, New York'ta daha fazla insanla tanışmak istediğimi söyledim çünkü orada tamamen yabancıydım. O da "Seni bu kasabadaki en iyi iş adamları ile tanıştıracağım." dedi. Bu kişiler, o zamanlar sadece erkeklerin üye olduğu, Lions Club International'ın üyeleriydi. Ben de o yıl katıldım. Şükran Günü için hediye sepetler dağıtıyorduk.
İlk çaldığımız zilde kapıyı önlüğünün iplerini çeken iki küçük çocukla genç bir kadın açtı. Sepeti ona verdiğimizde gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Ona Noel zamanı başka bir sepetle geri geleceğimi söyledim. Arabaya doğru onun evinden uzaklaşırken, bu Lions Club'ın başkaları için bir şeyler yapmama vesile olan bir aracı olacağını biliyordum.
Başka insanlar için bir şeyler yapmak için bu tür şeyler yapan iyi bir organizasyona katılın. Ben bu tavsiyeyi 1954'te Lions Club International'ın kurucusundan aldım. Bana verdiği tavsiyelerden biri, "Hayatta bir yerlere gelmek istiyorsan, başkaları için bir şeyler yapmaya başlamalısın." oldu. Bu tüm bu yıllar boyunca benim sloganım oldu. Hayatın bana verdikleri için şanslıyım ve bunu başkalarıyla paylaşmak istiyordum.
Savaş yıllarında bir otomobil almak çok zordu. Ama bir gün Cleveland'da dişçilik okurken babam beni arayıp "Senin için bir araba aldım." dedi. New York'a gittik, arabayı aldık ve okula geri dönmeyi planladım ancak o kadar kar yağdı ki o arabayı eve götürmemin imkanı yoktu.
Bu tatil dönemine denk geliyordu. Bir arkadaşım bana "Jack, burada New York'ta sıkışıp kaldın. Birkaç arkadaşım ile Noel partisine gideceğim, gelip onlarla tanışmak ister misin?" dedi. Ben de tabii ki dedim.
Betty ve ben bu ev partisine gittik. O evde dört çift daha vardı. Onları hiç tanımıyorduk ama zamanla çok yakınlaştık ve beş arkadaş çetesi haline geldik. Birbirimizin çocuklarının düğünlerine, gittik, birlikte çok seyahat ettik. Ben ne yazık ki bu beş kişiden geriye kalan son kişiyim.
Bugün, genç insanların ellerinde telefonlarla sokaklarda yürüdüğünü görüyorum. Yaşamlarının en güzel kısmını o küçük ekranlar etrafında mı geçiriyorlar diye merak ediyorum. Tavsiyem kalbinizi açın, gözlerinizi açın. Çevrenizde kocaman bir dünya var.
Yaşlı birilerinin kafana girmesine izin verme. Seni genç tutacak şey genç genç düşünmek. Etrafınızdaki yaşıtlarınız “Oram ağrıyor, buram ağrıyor” diye dolaşabilir. Elbette benim de ağrılarım var bazen acı çekiyorum ama kimse bunları konuştuğumu duymaz.
Hala araba kullanıyorum. Sürücü testini yapan bayan ‘İyisin, altı ay sonra tekrar gelin seni tekrar kontrol edeceğiz." dedi. Dün de golf sahasındaydım.