Fırçamı yedim oturdum!

Güncelleme Tarihi:

Fırçamı yedim oturdum
Oluşturulma Tarihi: Ocak 01, 2012 00:00

Blogger Özgür Poyrazoğlu'ndan çocuk yetiştirmek üzerine...

Haberin Devamı

İtiraf mı lazım? Bende hep var bir miktar. Bu yazının itirafı mı? Çok çok çok (ne kadar çok yazarsam o kadar etkili olur mu bilmiyorum) nadiren de olsun kızıma sesimi yükselttiğim oluyor. Bağırmak sayılmaz bile ama sesim yükseliyor. Hatta çok çileden çıktığımda (buna sonra mutlaka geri gelelim) bağırdığım da oluyor.

İşe yarıyor mu?

Kesinlikle hayır.

Bağırmayı öğrenmekle kalmayıp, pekiştirmiş olduğu gibi bir de üstüne üstlük kullanacak imkân da bulmuş oluyor. Elbette... Sadece benim değil ki, anasının da kızı, dolayısıyla her birimizin iki katı etmesi çok doğal bu durumda.

Dün ona bağırmamla birlikte verdiği tepki gözlerimin içine alabildiğine dik, olabilecek en "domuz" ifadesiyle bakıp. "Sen bana bağıramazsın!" diye geri bağırmak oldu. Haklıydı da... Sonra da ayaklarını rap rap yere vurarak odasına gitti. Güleyim mi ağlayayım mı bilemediğimden "Bir süre odandan çıkma istersen sen..." diye seslenebildim ancak.

En fazla iki dakika sonra ise yanında özür diliyordum. Yatağına yatmış elleri yüzüne çekik alnı yatakta duruyordu. "Ben Lego oynamak istiyorum, yardım eder miydin?" sorumu yanıtsız bırakmadı ve barış içinde (olduğumuzu sanarak) Lego oynamaya koyulduk.

Sonrasında çok basit bir çatışmada hatta çatışma bile değil hoşnutsuzlukta (yaptığım kuleyi beğenmemişti - ki çok da güzel olmuştu ayrıca) Legoları tüm odaya saçmakla kalmadı bağrış çağrışa kesti ortalığı... (Gözlerinden de alev çıkarmayı ihmal etmiyordu) Bana ne kadar kızgın olduğunu hatta sadece kızgın değil aslında ne kadar üzgün olduğunu söyleyip durarak evin içinde gezindi durdu. (Çatışma zamanlarında kızgınlıktan çok üzgün olmayı vurguluyoruz...) Bu kızgınlık tabii ki her zamanki gibi beni hiç sevmediğine kadar döndü dolaştı. (Böyle durumlarda da her şeye rağmen bizim onu ne kadar da sevdiğimizi, böyle kızgınlık veya üzgünlüklerin sevgiyle alakalı olmadığını vurguluyoruz)

Bu sırada yakın zamanda edindiği oyun kartlarından bazılarını bulamayıp onun suçunu da üstüme yıktı... Kartlarını bulamadığı için çok kızgın ve üzgündü... Ben kaybetmiştim kartları... Yaklaşık 10 dakika evde dolandı durdu, benim önerdiğim alternatif yerlere de bakmayı ihmal etmedi ama kartlar yoktu; söylenmesi ise bitmek bilmiyordu...

Bir süre sonra kartları en son koyduğu yerde, yastığın altında buldu. (Dedim ya elimi bile sürmemiştim) Bulduğu an dünya değişti. "Yok, hiç de kızgın değilim sana, hiç de üzgün de değilim; kötü baba da değilsin" e çark etti bir anda... Hatta bir süre sonra o beni Lego'lara devam etmeye davet etti.

Dört yaşındaki bir kız çocuğunun çileden çıkarıcılık kapasitesi kadar karşısında çileden çıkmanın çocukluğu ve saçmalığı da ortada... Nasıl bir yorgunluk, hastalık, can sıkıntısı, keyifsizlik ya da her neyse, bunu haklı çıkarabilir ki. Bu arada çocuğuna sesini yükseltmemiş ya da karşısında çileden çıkmamış herhangi biri varsa bu yazıyı okuyanlar arasında tanışmak isterim. ( Yeri gelmişken, 30 çocuğa inanılmaz bir sükûnet ve sabırla yaklaşan bir eğitimci bayanın bunu öğrenebilmek için nerdeyse kendi oğlunu feda ettiğini hatırlıyorum - Bağırarak olmasa da... "Öğrenirken" diyelim)

Çevremdeki pek çok kişiye göre "çileden çıkma anları" özelinde "peygamber sabrı"na sahip biriyim ama yine de bardağın taştığı anlar oluyor... Keşke olmasa değil mi... Bulduğum çözüm, bardak taşmadan, karşı tarafın bardağı taşırabileceği hamleleri öngörerek onları ortadan kaldırmak. (Yoksa aramızda neden 30 yaş var ki öyle değil mi?)

Ve yazının sonuna sakladığım itiraf da sürekli gözümün önüne "Sen bana bağıramazsın tamam mı!" diye geri bağıran dört yaşındaki küçük bir surat geliyor... Sadece o gelse iyi, 10 sene sonra da aynı ifadeye sahip olacağına da çok eminim...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!